Hükümetin açıkladığı emekli maaşı, emeklileri yine hayal kırıklığına uğrattı. Özellikle son 10 yılına bakıldığında çalışan ve emeklilerin çok zor şartlar altında olduğu net bir şekilde görülüyor.
2024 yılını “emekli yılı” ilan eden iktidar, emeklilerin aklı ile alay ediyor. 2024 yılı derinlemesine incelendiğinde emeklilerin yaşama şartlarında bırakın iyileşmeyi giderek kötüleşme yaşandı. 2025 yılında ise aynı program devam etti ve emekliler lehine hiçbir revizyon yapılmadı. Ve gelir dağılımındaki adaletsizlikler nedeni ile emekliler için kötüleşme aratarak devam ediyor.
“Kimsesizlerin kimi, sessizlerin sesi…” vaadi ile iktidara gelen AKP, ülkedeki toplam milli gelirin %50’ye yakınını mutlu bir azınlığa aktarıyor. Böyle bir sosyal devlet olur mu?
Sosyal politikaların temel ölçütü olarak kabul edilen asgari ücret, açlık sınırının altında… En düşük emekli maaşının asgari ücret seviyesinde olmasını isteyenlere karşı ise iktidar acımasız…Asgari ücretin belirleme yöntemi ve emeklilerin maaş artışını belirleyen TÜİK verileri gerçeklikten çok uzakta…Hükümet neye karar verirse, TÜİK o rakamı açıklıyor.
Türkiye; emeklilerin cehennem hayatına mahkûm edildiği, sahip olduğu ekonomik büyüklüğüne göre en kötü ülkeler arasında yer alıyor. Batı ülkelerinde emekliler dünyayı gezerken ve son demlerinde cenneti yaşarken… Bizim emekliler sabahtan akşama kahvelerde pinekliyor. Çoğu kez cebinde çay ve simit parası yok. “Batı bizi kıskanıyor!” Neremizi kıskanacak?
İktidar, emeklileri bütçeye bir yük olarak görmekten vazgeçmelidir. İktidarın ana görevlerinden biri de yıllardır çalışarak ülkenin bir yerden bir yere gelmesine hizmet etmiş bu insanlarını en iyi koşullarda yaşamasını sağlamaktır. Oysa emekliler; “saygı gösterilmesi” şöyle dursun, itilip kakılan bir kesim haline getirildi.
Emeklilere bu zulüm neden yapılıyor? Emekliler her şeye rıza gösteren, aldığı küçük artışlara bile “Allah bereket versin” diyen bir yapıda… Emekliler birleşik bir güç olamadıktan sonra bu devran böyle sürüp gidecek. Emekli dernekleri ise güçsüz ve etkisiz durumda. Dernek yöneticileri iktidar tarafından kolay bir şekilde çeşitli vaatler ile ele geçirilince, ortaya her şeye “eyvallah” diyen dilsiz ve sağır bir kitle çıkıyor.
Zulmedene âşık olmak mı? İşte tam da öyle bir şey! Hükümet, neredeyse; “şu emekliler olmasa, bakın ekonomiyi nasıl güzel yöneteceğiz” diyecek noktaya geldi. “Yahu siz emekliler neden boşu boşuna yaşıyorsunuz, çalışmıyorsunuz, işiniz bitti artık, çekip gidin (mezara tabii).” Buna rağmen, emekliler hala iktidardan umut bekliyor!
İktidar, çalışanın ve emeklilerin ruh halini çözmüş durumda! Şimdi maaşlarını artırsalar, seçime yakın bir kez daha artırmak zorunda kalacaklar. Siyasette 24 saat uzun zamandır.” Seçimlere yakın maaşlara yüklü bir zam yaparak her zamanki gibi oyları toplayacak…Seçimlerden sonra da zamlarla verdiklerini geri alacaklar. “Vur ensesine al ağzındaki lokmayı...”
İktidar emeklilere vereceği maaşı ve maaş artışlarını sanki bir lütufmuş gibi sunuyor. Halbuki emeklilik, bedeli peşin ödenmiş bir haktır. Yıllarca gece gündüz çalışıp didinerek devlete prim ödemiş ve gerek yaş gereği gerek başka sebepler yüzünden emekli olmuş bir kesimdir.
Bugüne kadar alınan her zam kararında en çok olumsuz etkilenen, alım gücü her geçen gün azalan, yaşam koşulları zorlaşan bu kesime dilenci muamelesi yapılması en büyük hakarettir. Buna tepki koyacak da emeklilerin bizatihi kendisidir. Öyle olsaydı Meclis’te “Emekli maaşı 35 bin TL olmalı” diyenDEVA Partisi Milletvekili Elif Esen’e, İktidar milletvekilleri kahkaha atarak cevap verebilir miydi? Erdemliler Hareketi” olarak yola çıkan AK Parti, milletin haline “gülme” durumunagetirildi. Çok yazık!
Emekliler güçlerinin farkına varabilse, “her şey çok güzel olacak.” Çünkü ortada sayıca 16 milyona yaklaşan bir emekliler ordusu var. Bu muazzam bir seçmen gücüdür. Bu sayının önemli bir kısmı AKP’ye oy veriyor. “Hak verilmez, alınır.” Emekliler mevcut saplantılardan kurtularak demokratik haklarını kullanırsa, ortada iktidar diye bir şey kalmaz! İktidar milletvekilleri de emeklilerin haline cıvık bir şekilde gülemez.
Hikâye bu ya; “Padişahın biri, bir imamla bir Bektaşi dedesini huzura kabul buyurmuş.
--İmam Efendi, içki var mı?
--Haşa sultanım!
--Kumar var mı?
--Sümme haşa sultanım!
--Kadın kız var mı?
--Elfielfi haşa sultanım!
Padişah kuşağından bir altın çıkarıp imama hediye etmiş.
Sonra dönmüş dedeye:
--Erenler içki var mı?
--Akşamlarda olur sultanım!
--Kumar var mı?
--Arada sırada oynarız sultanım!
--Kadın kız var mı?
--Eh işte o da oluyor bazen sultanım!
Padişah kuşağından bir kese altın çıkarıp dedeye hediye ediyor.
Bunu gören imam atılıyor:
--Sultanım bu nasıl bir iştir!
--Ben içki içmem, kumar oynamam, harama uçkur çözmem...
--Bana bir altın verdiniz, bütün bu süfli işleri yapan dedeye bir kese altın verdiniz.
--“Ben bundan bir şey anlamadım!” deyince imam. Padişah:
--İmam Efendi senin hiçbir masrafın yok. Ama dedenin masrafları çok. Onun için ona fazla verdim der.”
Ey emekli! Senin “seyyanen zamma” ihtiyacın yok! Et, süt, yumurta yeme! Arabaya binme, tatile gitme! Lokantaya ise hiç uğrama! O zaman hiçbir masrafın olmaz! Gül gibi geçinip gidersin. Ara sıra da “Padişahım çok yaşa” sloganı atmayı sakın unutma!