Uğruna şekil değiştirilen dava, eğilen omurga, yutulan vicdan, bükülen irade…
Sanki o koltukta biraz daha oturunca bütün yanlışlar siliniyor sanıyorlar.
Oysa halk unutursa da tarih asla unutturmaz.

Sevr’den Koltuk Pazarlığına Uzanan İhanet
1919’da İtilaf Devletleri, Sevr Antlaşmasıyla Türk milletinin geleceğini ipotek altına almak istedi.
Bugün adları değişti ama senaryo aynı: AKP–MHP–DEM üçlüsü, koltuk uğruna ideallerin, liyakatin, adaletin üstünü örtüyor.
Liyakatsizlikten Hukuksuzluğa: Milletin Hayatına Müdahale
Bugün artık önemsenen tek liyakat, koltukta kalabilmek.
Yetkin olmayanlar yükselirken, ehil olanlar dışlanıyor.
Yargı, güçlünün terazisi; hukuk, koltuk koruması.
Devlet kurumları bile, liyakatsiz uygulamalarla güven kaybediyor.
Enflasyon ve Yoksulluk Sarmalı
Türkiye, Mayıs 2025 itibarıyla %35–36 arası enflasyona sahip.
Açlık sınırı şubat ayında 24.210 TL, yoksulluk sınırı ise 75.342 TL’ye yükseldi—asgari ücretin çok ötesinde…
Hatta çocuk işçiliği giderek artıyor; birçok çocuğun okula değil, çöp toplama ve sokak çalışmasına yöneldiği raporlanıyor.
İşsizlik: Sadece İstatistik Değil, Ekonominin Kıyısında Yaşayan Milyonlar
Mayıs 2025’te resmi işsizlik oranı %8,4’e yükseldi.(Mart’ta %7,9 idi) .DİSK-AR verilerine göre geniş tanımlı işsizlik %32,2’yi bulmuş durumda.
Kadınlarda geniş işsizlik %40’a ulaşmış.
Bu, “resmi” rakamların gerisinde milyonlarca insanın umutsuzluk sarmalında olduğunu gösteriyor.
Verimsiz Üretim, Kuraklık ve Kıtlık Riski
Tarım ekonomisi alarm veriyor.
OECD raporlarına göre, uzayan kuraklık, tarımsal üretimi tehdit ediyor.
Türkiye’de kişi başına düşen su miktarı kritik seviyede (yaklaşık 1300 m³), ve yüzde 73’ü geleneksel yöntemle tarıma harcanıyor .
Verimsiz su kullanımı, kuraklıkla birleşince, kıtlık riski kapıda.Sanayide yerli üretim nerdeyse durmuş.
Tarımsal üretimde düşüş, sanayide dışa bağımlılık…
Netice: yorgun bir ekonomi ve umutsuz bir halk.
Millet Perişan, Koltuk Güvende
Bu veriler ışığında görülüyor ki:
• Asgari ücret açlık sınırının altında.
• Açlık ve yoksulluk çizgileri alabildiğine yükseldi.
• İşsizlik sarmalı milyonları kavradı—gençler umutla değil, göçle bakıyor.
• Tarım ve sanayi çöktü, kuraklık kıtlık dönme eğiliminde!
Ancak siyasi gündem bundan çok uzakta: koltuk paylaşımı, pazarlık masaları…
Ve millet? Gündemi olmayan, sahipsiz, yalnızca fatura ödeyen bir figür.
Sonuç: Kimlik Krizi ve “Türklük” Tehdidi
Bu düzen sadece ekonomik ve hukuki çöküşün sorumlusu değil.
Türklük de hedefte. "Türkiyelilik" maskesi altında Türk kimliği sulandırılıyor.
Etnik ve mezhepsel kimlikler üzerinden siyasi manipülasyon yayılıyor.
Bu, koltukla sınırlı bir ihanet değil; kökü derinlerde, ruhu zayıflatmayı hedefleyen bir kimlik savaşı.
Gençliğe sesleniyorum; artık söz sırası sizde:
Kendi geleceğinizi sahiplenin, koltuk değil, adalet, üretim, liyakat, özgürlük hedefiniz olsun.
Vicdanlara çağrımdır: Türklükten ne anladığınızı sorgulayın—yoksa koltuklar bir gün taşınacak ama siz yok olacaksınız.
“Ne koltukmuş arkadaş…” derken, artık soralım kendimize:
Koltuk mu, yoksa millet mi önemli?