Kutsal Ramazan Ayı ve Zabıta

Her nedense, yıllardır dikkatimi çekmiştir. Kutsal Ramazan ayı geldi mi bizim belediye zabıtamız, on bir aydan daha fazla ön plana çıkar. Sanki bu insanların, Ramazanın dışında kalan on bir ay, varlıkları ile yoklukları belli değil, yazılı ve görsel basında kutsal ay boyunca hep zabıtanın, esnafı denetlemelerin görürsünüz. Bu tüm Türkiye’de böyle.
Başta gıda teröristleri olmak üzere, dilencilerle yoğun bir mücadele sağlıksız kentleşme ve gecekonduların en büyük nedenlerinden biri olan aşırı göçü oluşturan, seyyar satıcılarla, koşuşturmalarda zabıtanın daha yoğun bir faaliyette olduğunu görürsünüz. Bazen bu tempo o kadar yoğunlaşır ki, on bir ay nerdeydi bizim zabıtamız diyecek hale gelirsiniz.
Burada bir tuhaflık var ya bizim medyamız, on bir ay boyunca, kimin eli kimin cebinde gibi paparazzi programlarından vakit bulamıyor zabıtanın çalışmalarını göstermek için veya on bir ay vatandaşın sağlığının ehemmiyeti yok, ama ben ikinci şıkkı düşünmek bile istemiyorum. Çünkü vatandaş olarak başımız ağrıdığında yardımınıza ilk koşan biri polisimiz, diğeri ise zabıtamızdır.
Bazılarının, aman canım sende ne iş yapıyorlar, dedikleri zabıtamızın başta halk sağlığı olmak üzere, cadde ve sokak kaldırımlarının işgali, gıda maddelerinin ve bunları üretenlerinde denetimi, çevrenin korunması gecekondu ve kaçak yapılaşma, Pazar yerlerinin denetlemesi, dilencilerle seyyar satıcılarla mücadele kaçak ilan ve reklamlar, hep zabıtanın görev alanındaki önemli konulardır. İşletme ruhsatı, iskansız binalar park ve bahçelerdeki dinleti ve yürüme alanlarını, şehir içindeki kaldırım işgalli, cadde ve sokakları kirletenlerle mücadele zabıtanın başlıca görevleri arasındadır. Zaman zaman görevini su istimal eden kötüye kullanan buradan kişisel menfaat sağlayan bir kaç çürük elma çıksa da, dürüst ve çalışkan bizim insanlarımızdır.
Zaman zaman, kovalanıyor, dövülüyor, döner bıçağıyla yaralanıyor ve silahla tehdit edildiği görev anları oluyor.
Ne yazıktır ki son dönemlerde toplumumuzda, sivil itaatsizlik polise, zabıtaya karşı gelme, çirkin bir alışkanlık haline geldi.
 Bu densiz insanlar, kaçak ticaret yapıyorlar, alın teri ve emek ürünü olan, eserleri(kitap, dvd,cd) korsan  olarak satıyorlar, kaçak elektrik kullanıyorlar, kaçak telefon kullanıyorlar, gecekondu, tezgah kondu, işporta ve bir sürü illegal uğraş ile milli ekonomiye zarar veren bir kayıt dışı, kazanç hep onlarda ve  sonrada utanmadan, “Ben ülkemi ve insanlarını çok seviyorum” diyorlar.
Başta siyasilerin baskısından korkan yeterli eğitim ve kültürden yoksun, yaşam ve ekmek kavgası veren insanların tehdidinden, saldırısından çekinen, ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranamadığı için, çile çeken, zabıtamız konumunda bir zabıta dostumun,
 -Abi hep askeri ve polisi yazılarında gündeme taşıyorsun bizimde sorunlarımız var bir yolda bizi yaz dedi, başladı anlatmaya.
“Belediye Zabıta memurları, 657’ye tabi ama mesai, fazla mesai gibi imkanlardan yoksun, ulusal ve dini bayram, genel tatil ve hafta tatili dahil günün yirmi dört saatti hizmet vermekle mükellef. 1953’ten bu yana zabıta memurları görevlerini yerine getirirken, Yargıtay kararına göre TCK’nin 245. maddesinde yazılı memurlar (polis, jandarma) gibi aynı konuma sahiptir. Ama ne yazıktır ki bu güne kadar üniformalı zabıtaya saldıranın ceza aldığı görülmemiştir.
Bunun yanı sıra, turizmin, başkenti dediğimiz Antalya’mızda zabıtanın kadro yetersizliği de, söz konusudur, oysa zabıta personeli yönetmeliğine göre, bin beş yüz kişiye bir zabıta memuru görevlendirilmesi gerekir. Şayet yeni göçler ve yeni yerleşimlerle birlikte merkezde bir milyon Antalya’nın ancak 600 zabıta memuruyla kontrol altına alınması gerekir. Ama maalesef üç yüz bin kişiye hizmet veren Murat paşa Zabıta Müdürlüğü’nde yüz elli zabıta görevlisi olması gerekirken 60 kişiyle halkın sorunlarına büyük bir özveriyle cevap verilmeye çalışılmaktadır. Bu personel kentimizin konumu itibari ile iyi eğitilmiş turistlerin, sorularına ve isteklerine yanıt verecek, onları yönlendirebilecek, en az bir lisan bilmeleri gerekir.”
Açık bir şekilde görünen bu olumsuzlara rağmen, cezalar caydırıcı olsa, adliyeye intikal eden suçların cezalı gecikmese, her şeyden önce, insanımız, zabıtanın kendisinin ve çevresinin rahat ve huzuru için görev yaptığı bilincine varsa imkansızlık ve olumsuzluklar içinde çalışan bu insanlar sırasına göre babamız, amcamız, ablamız veya komşularımızdan ve bizden biri olan, zabıtanın değeri ve çalışmaları koşulları Ramazan ayında değil de yılın on iki ayında gündeme gelse ve onlar için daha iyi çalışma koşulları sağlansa, sosyal haklardan yeterince faydalansalar, halka dönük hizmet daha güzel daha verimli olmaz mıydı? Ne dersiniz dostlar?..

 

Yayın Tarihi
08.08.2011
Bu makale 9117 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!