Meltem Vural tarafından yazılan, 2009 senesinde Cumhuriyet kitapları arasında çıkan ve aynı yıl içinde üç baskı yapan “ŞU DAĞIN ARDI İRAN” adlı 160 sayfalık kitabı okumaya başlamamla bitirmem bir oldu. Bitirene kadar da elimden bırakamadım,diğer işlerimi erteledim, desem daha doğru olur. Bu kadar çarpıcı, bu kadar hızlı okunan bir kitapla çok ender karşılaşmışımdır, dersem lütfen baba inanınız.
Meltem Vural, cumhuriyetin değerlerini, kazanımlarını, yaşarken farketmeyen bizlerin, birebir yaşadığı İran örneğiyle her alanda karşılaştırmalar yaparak, olabilecekleri öğrenmesini, aile baskısını, mahalle baskısını, komşu baskısını, komşu ülke baskısını çok güzel örneklerle gözler önüne seriyor. Bunu yaparken de gerçek bir vatansever, bir cumhuriyet çocuğu olarak büyük bir sorumluluk duygusu içinde davranıyor.
Kocasını severek gittiği İran’da safha safha yaşadıkları, duydukları ve gördükleri ile, “Türkiye ilerde İran olur mu?” sorusuna bir anlamda yanıt arıyor. Daha doğrusu orada kaldığı yaklaşık üç yıl içinde kendisine sorduğu sorunun yanıtını kendisi bulmuş ta onu bizlerle paylaşmaya, komşusunun atına binip onun türküsünü çığıran bizlerin iş işten geçmeden farkında olmamızı sağlamaya çalışıyor.
Oldukça küçük oylumlu ve rahat okunan kitapta, güzel bir kurgu ile anlattığı hayatını, aşkı uğruna yaptığı fedakarlıkları, katlandığı sıkıntıları, her şeyi göze alıp vatan toprağına ayak basmayı başardığı anda onu öpme, suyunu kana kana içme özlemini dile getiriyor.
Babasının ifadesiyle kendi kararıyla vazgeçtiği değerlere yeniden kavuşmak ve mutluluk içinde eski günlerine dönmek içim çaba göstermesi gerektiğini, mutluluğun ancak büyük mücadeleler ve uğraşlar sonunda elde edilebileceğini bizzat yaşadıkları ile bizlere gösteriyor.
Şah rejimi sonrasında komşu ülke İran’ın giderek artan bir biçimde fanatic dincilere nasıl teslim olduğunu, İran’daki rejimin koruyuculuğunu üstlenen “pastar”ların acımasızlığını, anlayışsızlığını, tutuculuğunu, tiranca davranışlarını iç acıtan ve ders çıkartılması gereken trajik örnekler vererek açıklıyor.
Yer yer iki komşu ülke arasında karşılaştırmalar yaparak, bu ülkede ne gibi nimetlere sahip olduğumuzu, gözler önüne seriyor.
Ben burada “Şu Dağın Ardı İran” adlı kitabı uzun uzun tanıtabilirim, ama başta ülkemizdeki karafatma adayları olmak üzere, Cumhuriyet rejiminin her türlü olanaklarından yararlanıp, ona bilerek bilmeyerek ihanet edenlerin ve yarını kestiremeden, o konuda herhangi bir kafa yormadan, okumadan öğrenmeden gününü gün eden laylaylom neslinin okumasını ve gereken dersleri çıkartarak adımlarını ona göre atmasını diliyorum.
Kitapta da örneklendirilen İranlı kadınların kocaları Türk üniversitelerinde okurken, kendilerinin de İran rejimini Türkiye’ye ihraç etmek üzere geldiklerini, belli bir misyonla (görevle) geldiklerini öğrenmekten (Bunu kendileri dile getiriyorlar) ve ayak oyunlarına gelen bizimkilerin kraldan fazla kralcı davranışlarından esef duyuyorum. İş işten geçmeden de şu soruyu herkese sormadan edemiyorum.
Üstümüze üstümüze gelen tehlikenin farkında mıyız acaba? Farkında olmasına farkındayız da, bireysel ya da kitlesel anlamda ne yapıyoruz? Dur bakalım ne olacak, demenin zamanı değil.
Salık verdiğim kitabı okuyun, o zaman ne demek istediğimi anlayacaksınız. Daha doğrusu değerli yazarın vermeye çalıştığı mesajı birebir alacaksınız.