Yanartaş (Chimera) Ve Bellerofontes Söylencesi
Bugün Antalya’da Çıralı (Yanartaş) denen bölgeye yolunuz düşerse, yaklaşık yirmi dakikalık bir tırmanışla dağın yamaçlarına çıktığınızda, yerden alevlerin fışkırdığını ve toprağın, kayaların, dağların taşların devamlı alev alev yandığnı görürsünüz.
Bu ateş, Homeros’un İlyada Destanı’nda anlattığı ve daha sonraları Olimpiyat oyunlarının başlatılması için Olimpiyat meşalesinin tutuşturulduğuna inanılan ateşin olduğu yerdir.
Ateş, aslında yerden çıkan metan gazının devamlı yanmasından ibarettir. Ama söylence konusu öyküsü çok ilginçtir.
Mitolojide atlara düşkünlüğü ile bilinen “Glaukos” adında biri vardır. Glaukos’un “Hipponoes” ve “Belleros” adında iki de oğlunun olduğu bilinmektedir. vardır. Bu iki kardeş arasında çok büyük bir yaş farkı yoktur ve hep birlikte eğlenirler.
Günlerden bir gün Hipponoes, kardeşi Belleros ile ormanlık bir alanda avlanırken, istemeden bir av kazası sonucu, kardeşi Belleros’u öldürür. Bu olaydan sonra Hipponoes’in adı “Belleros’u yiyen, Belleros’u öldüren” anlamına gelmek üzere, “Bellerofontes” olarak anılmaya, adlandırılmaya başlar. Asıl adı olan “Hipponoes” zaman içerisinde neredeyse tamamen unutulur.
Bellerofontes, kendi öz kardeşini öldürdüğü için büyük bir vicdan azabı çekmektedir. Bu olay onu adeta delirtmiştir.
Ülkesinden kaçıp, kendisini cezalandırmak ister. Gider, kahinlere (bilicilere) danışır. Kahinler,Tipins Kralı Proitos’a gidip ona hizmet etmesini, onun vereceği görevleri yapmasını söylerler. Bellerofontes de denilenleri harfiyen yapmaya başlar.
Kral Proitos’un sarayına kabul edilir ve kısa zamanda onun sevgi ve beğenisini kazanır. Kralın sofrasına oturmaya, onunla arkadaşlık etmeye ve saray içinde onunla birlikte hoşça zaman geçirmeye başlar.
Bellerofontes, doğuştan yakışıklı, tanrının gerçekten överek yarattığı erkek güzelliğini, yakışıklılığı simgeleyen birisidir. Kısacası, albenili bir erkek güzelidir, Bellerofontes.
Kral Proitos’un karısı Anteia (bazı antik kaynaklarda adı “Stenebe” olarak da anılmaktadır. YAS) Bellerofontes’in yakışıklılığından çok etkilenir. Saraya girdiği ilk günden ona aşık olmuştur. İlk fırsatta kocasından gizli olarak onunla yasak bir ilişkiye girmeyi kafasına koyar. Bunu Bellerofontes’e teklif edince, arkadaşı kral Proitos’u çok seven ve karısı ile birlikte olarak ona ihanet etmeyi aklından bile geçirmeyen Bellerofontes, Anteia’nın birlikte olma isteğini kesinlikle ve kibarca reddeder.
Ne var ki, kralın karısı Bellerofontes’i bir kere aklına koymuştur. Onu tehdit eder. Kraliçenin tehditlerine rağmen, Bellerofontes onun birlikte olma teklifine karşı koyar. Kabul etmez. Kraliçe’de onu, kral olan kocasına, sırf öç almak maksadıyla, kendisine iftira atarak, şöyle şikayet eder:
“Proitos ya kendini öldür, ya da Bellerofontes’i. Çünkü o sana ihanet etti ve benim gönlüm olmadan benimle birlikte olmak istedi. Besle kargayı, oysun gözünü, örneği sana saygı göstermeyen bir davranış sergiledi.” der.
Doğal olarak karısına inanan kral Proitos, Belerofontes’i kendi elleri ile öldürmek ister, ama bir kralın evinde belli bir süre konuk olarak kaşlan birini öldürmesi geleneklerde olmadığı için ve arkadaşı olan birini öldürmek için elini kana bulamak istemediği için, kayınpederi İobates’e bir mektup yazar. Mektubun içine,”Bu mektubu getiren kişiyi öldür.” diye de bir not düşer. Mektubu kapatıp, bizzat Bellerofontes’in kendisine verir ve mektubu Likya kralı olan ve aynı zamanda karısı Anteia ‘nın babası da olan İobates’e götürmesini söyler.
Arkadaşı Kraldan hiç kuşku duymayan, ona yaşam boyu hep güvenen ve mektubun içinde neler yazdığını bile merak etmeyen Bellerofontes, emanet edilen mektubu dosdoğru kral İobates’e götürür.
Yakışıklı Bellerofontes, başına neler geleceğinin farkında bile değildir. Kral İobates damadından elçi olarak gelen ve kendisine bir mektup getiren bu konuğu dokuz gün süre ile sarayında konuk eder. Onun hatırına dokuz inek kurban eder. Ona saygıda kusur etmez. Bir dediğini ikiletmez, yerine getirir.
Kısa zamanda Bellerofontes, kral İobates üzerinde de iyi bir izlenim bırakır ve onun da arkadaşlığını kazanır. 9 günün sonunda kral damadının gönderdiği mektubu görmek ister. Kendisinden mektubu getireni öldürmesi istenmektedir. Kral İobates, bunu yapamayacağına karar verir. Ama damadının isteğini de yerine getirmesi gerekmektedir.
Ona Likya bölgesindeki (Antalya’nın batısındaki Teke yarımadası) ormanlık alanlarda yaşayıp, Likya’lılara musallat olan ve o güne kadar kimsenin yanına bile yanaşmayı beceremediği Chimera (Kimera, Kimeros aslanı) adlı canavarı öldürmesi görevini verir. Böylece bir taşla iki kuş vurmuş olacaktır. Hem damadının kendisine verdiği görevi yerine getirecek, hem de “Chimera” adındaki canavarı öldürtecektir. Her ikisi de kendisi ve Likya halkı için yararlı bir iş olacaktır.
“Chimera” adındaki canavar, kayadan kayaya kolaylıkla atlayabilen çevik bir keçi vücuduna sahiptir. Başı görene dehşet veren bir aslan başı biçimindedir. Uzun kuyruğu da bir yılan şeklindedir.
Dahası da var, canavar ağzını açıp nefesini dışarı verdiğinde, devamlı ağzından alevler çıkmaktadır. Kısacası, “Chimera” adlı canavar alev soluyan, alev püskürten, nefesiyle bile yakan, yok eden bir canavardır.
Bu zorlu görevi gereği gibi yapabilmek için, yolunu yordamını öğrenmek için Bellorofontes, öncelikle kahin Polydeus’a danışır.
Polydeus, ancak tek boynuzlu ve uçan at Pegasus’u ehlileştirmeyi becerebilirse, onun yardımıyla Chimera canavarının yanına yaklaşmasının mümkün olduğunu, aksi takdirde canavarın yanına bile yanaşamayacağını söyler kendisine.
Bellerofontes, iki kanatlı uçan at Pegasus’u nerede bulabileceğini öğrenmek için bir geceyi Athena Tapınağı’nda geçirmeye ve tanrıçadan yardım istemeye karar verir. Rüyasında tanrıça Athena, Bellerofontes’e şöyle der: “Pegasus’u dizginleyebilmen için sana şu gemi ve eğeri getirdim. Bunları kullanırsan ancak, Pegasus sana itaat edecektir.Dediklerinden çıkmayacaktır. ”
Bellerofontes, sabah uyandığında, gemi ve eğeri yanıbaşında bulur. Onları alır. Pegasus’u bir çeşme başında su içerken bulur. Kanatlı at Pegasus’un ağzına gemi vurup, üzerine eğeri koyunca, vahşi atın bütün hırçınlığı geçer ve uslu sakin bir hale dönüşür. Bellerofontes kendisinden ne isterse, uysal bir biçimde onu yapmaya başlar.
Uçan at Pegasus, Bellerofontes’in dediklerini yapan, onun sözünden hiç çıkmayan, bütün günlerini onunla birlikte geçiren sadık bir arkadaşı olur o günden sonra.
Bellerofontes, altında kanatlı atı Pegasus olduğu halde, bugün Antalya’da Yanartaş (Çıralı) diye anılan yerde yaşayan Chimera’ı bulur ve onu ortadan kaldırmak için saldırıya geçer. Canavar alevleri ile çevreyi kasıp kavurmaktadır. Kükredikçe, kayalar yerlerinden kopup aşağılara yuvarlanmaktadır. Nefesini üflediği her yer, yangın yerine dönmektedir.
Belleorofontes kendisini ve atı Pegasus’u, mızrağı ve kalkanı ile korumaya çalışır. Öyle bir an gelir ki can havliyle Bellerofontes, canavar Chimera’ya kalkanıyla öyle sert ve öyle kuvvetli bir biçimde vurur ki, canavar ne olduğunu anlayamadan dağın içinde bulunan büyük kovuklardan birinin içine gömülüp orada sıkışıp kalır. İri vücudu oradan çıkamaz.
Canavarın sadece alevler soluyan ağzı kovuğun dışında kalmıştır ve o gün bugündür kovuğundan çıkamayan canavar, bulunduğu yerde hala alevler solumaya devam etmektedir.
İşte bugün ziyaret için bölgeye (Çıralı’ya) gidenlerin devamlı yanarken gördükleri alevler, Chimera canavarının dağın yüzeyinde kalan ve alevler soluyan ağzıdır. Yöre halkınca buna inanılır ve baldan tatlı öyküsü böyle anlatılır, gider.
Yavuz Ali Sakarya
BELLEROPHONTES DESTANI
Bir öyküm var sizlere
Hesiodos’tan, Pindaros’tan
Tarihin babası Herodot’tan derleme
Sisyphos oğlu Glaukos
Korinthos’un güçlü kralı
at binmekte, sürücülükte,
savaş arabası kullanmakta üstüne yok
onu yenecek ölümlü daha
yaratılmamış tanrı tarafından.
Azgın savaş atları kullanır arabalarında
daha da azsınlar diye savaş atları
gece demez gündüz demez
insan etiyle besler azgın atlarını.
Onun bu davranışı
iyice kızdırır Olympos Ölümsüzlerini
bir durum değerlendirmesi yapar
ve öç almaya karar verirler.
Bir pusu kurup Glaukos’a
azgın atların kurtulmasını sağlarlar
dizginlerinden
başıboş delicesine kontroldan çıkmıştır atlar,
Glaukos’u arabasından düşürürler.
tam atların önüne düşer
Glaukos’ün gövdesi
kendi elleriyle beslediği büyüttüğü
azgın atlarına bu kez kendisi yem olur.
Tanrıların gazabı bu,öç böyle alınır,
Ölümlülere ders böyle verilir.
Eden ettiğini bulur.
Glaukos’un iki oğlu vardır
Belleros ve kardeşi Bellerophontes
babaları Glaukos mu
yoksa gerçekten
Deniz Tanrısı Poseidon mu bilinmez.
Kalıbına bakılırsa Bellerophontes’in
mutlaka Poseidon’un oğludur
ancak bir tanrıya yakışır babalık.
Bir gün, günlerden birgün
bir kaza neticesi
istemeden kardeşi
Belleros’u öldürdü, Bellerophontes
Elinde olmadan bir can aldı
Hem de kendi kardeşinin canını
Belerofontes, acı içinde kahroldu.
Üzüntüsünden yandı kavruldu.
Kendi kendine bir büyük ceza verdi.
Aldı başını gitti, kendini sürgün etti
Yerini yurdunu terketti.
Bilicilere sordu geleceğini,
“Argos kralı Proitos’a hizmet et,” dendi.
Varıp Argos ülkesine, zaman yitirmeden
Kral Proitos’tan bağışlanmasını diledi.
Bağışlamasına bağışladı Kral kendisini
ama bu daha başlangıcıydı bir dizi serüvenin.
Bellerophontes mutluydu kral sarayında
Kral Proitos’un sofrasına oturmak
ona hizmet sunmak,
Kralla sohbet etmek güzeldi.
kısa zamanda sevdirdi kendini krala
bütün zamanını sarayda geçirir oldu.
Ne var ki Bellerophontes yakışıklıydı
tanrıların övüp yarattığı kadar
bir erkek güzeli. Bir alımlı adam.
Ayrımsız genç kızlar, kadınlar
bir bakışta tutulurlardı kendisine
yanar tutuşurlardı aşkından
ballandıra ballandıra anlatılırdı yakışıklılığı
tanrıların güzellikler bağışladığı adam.
Argos kralı Proitos’un karısı Anteia’ da
daha ilk gördüğünde sarayda
kafasına koymuştu Bellerophontes’i.
Ne yapıp, ne edip yatağına almalıydı onu
Tutkusu bir onulmaz sevgiye dönüştü,
kısa sürede yemeden içmeden kesildi.
Bir gün kral yokken sarayda
çağırdı odasına yakışıklı Bellerophontes’i
ağzındaki baklayı çıkardı beklemeden
anlattı, ona olan büyük aşkını ve
beraber olmak istedi,
aşkına karşılık görmek istedi,
koynuna girmek istedi ,
delikanlı Bellerophontes’in.
Bellerophontes nankör değildi.
Yüz vermedi Kral karısına
Sevgili arkadaşı Kral Proitos’a
ihanet etmek yakışmazdı
onun gibi sadık ve dürüst bir adama
kibarca reddetti bu ahlaksız teklifi.
Ne var ki kral karısı Anteia
kararlıydı Bellerophontes’i sevmekte
eğer dedi, sen benimle yatmazsan
ben de giderkrala ve senden yakınırım.
“Ben gönülsüz davranmama rağmen
şu çok sevdiğin adam var ya
Bellerophontes,
hani şu ekmek su verdiğin
hani şu yanıbaşından eksik etmediğin
zorla bana sahip olmak istedi.
Namusunu yere çalmak istedi.
Temizle bu ayıbını, Proitos.
Ya kendini öldür. Ya da onu.”
Karısını seven kral Proitos,
kızdı köpürdü bunları duyunca,
kan beynine sıçradı, hop oturdu, hop kalktı
hele kendi namusu sözkonusu olunca.
Sinirden küplere binen Proitos,
öldürtmedi Bellerophontes’i, öldürtemedi
Argos gelenekleri, konukları öldürmeye engeldi.
ya da belki de koskoca kral
elini kana bulamak istemedi kendisi.
Kayınpederi
Likya Kralı İobates’e bir mektup yazdı:
“Her kim ki bu mektubu sana getirir
derhal öldür onu.”
Mektubu Bellorophontes’in bizzat kendisine verdi
ve sıkı sıkı tembih etti çabuk gitmesini.
ardına bile bakmadan saraya yetişmesini.
Kayınpederine elindeki mektubu vermesini.
Bellerophontes,
elinde kral Proitos’un mektubu
tuttu dağlık Likya’nın yolunu.
Nerden bilsindi taşıdığı mektubun
kendi başına işler açacağını,
açıp okumadı bile mektubu,
tez günde Likya eline ulaşıp
sundu mektubu Kral İobates’e.
Mutluydu, verilen görev artık tamamdı.
Likya Kralı İobates,
dokuz gün dokuz gece ağırladı
damadından mektup getiren konuğunu
yediler içtiler, söyleştiler
Özü doğru, sözü doğru Bellerophontes,
tıpkı Kral Proitos’ta olduğu gibi
gönlünü ve arkadaşlığını kazanmasını bildi
dokuz günde Likya Kralı İobates’in.
Dokuz günün sonunda Kral İobates
merakla açtı damadından gelen mektubu
birde ne görsün, ne okusun:
“Her kim ki bu mektubu sana getirir
Derhal öldür onu.”
Eli varmadı İobates’in Bellerophontes’i öldürmeye
tıpkı damadı Proitos gibi.
Ama isteği yerinde getirmemek te olmazdı.
Öyle zor bir iş verdi ki, Belerophontes’e
Belerophontes’in ölümü artık kaçınılmazdı.
“Git, Chimeira adlı canavarı ara bul.
Şu insanlarıma musallat olan
avlaklarımda bana avlanacak hayvan bırakmayan
aslan başlı, keçi gövdeli, yılan kuyruklu ejderha.
Ara bul onu ve öldür. Sen ki ünlü bir kahramansın
Ancak sen becerebilirsin bu zorlu işi.”
Kral bir taşla iki kuş vuracaktı aklınca.
Hem kendi elini kana bulamayacak,
hem Bellerophontes’ten kolayca kurtulacaktı.
Ya da Chimeira yeri boylayacak,
Bu arada damadı da mutlu olacaktı.
Bellerophontes nerede bulacağını bilmiyordu
ağzından alevler püskürten Chimeira’yı.
Tapınağa gidip bir akşam vakti,
Tanrıça Athena’dan yardım istemeye karar verdi.
Uyur uyumaz da tanrıçayı gördü düşünde.
“Bellerophontes, ancak Pegasus’a binersen
bulabilirsin canavar Chimeira’yı.
Sabah uyandığında yanında
altın bir dizgin bulacaksın.
Ancak bununla binebilirsin Pegasus’a.”
Pegasus kanatlı at
Pegasus uçan at
Pegasus tek boynuzlu.
İnsan bunu duyar da uyuyabilir mi?
Bellerophontes, ayağa fırladı hemen
bakındı etrafına uyku sersemliğinde
yanında duran altın dizginleri buldu.
Günler geceler boyu Pegasus’u aradı.
Bir gün bir ağacın altında Korinthos’ta
Kanatlı at Pegasus’u yemlenirken buldu.
Ürkütmeden yaklaştı yanına atın.
At altın dizgini görmüştü herhalde
huysuzluk etmedi.
Bekledi yeni sahibini
sabırlı bir şekilde.
Çekinmedi, hemen dost oldu.
bir bütün oldu kahraman Bellerophontes
kanatlı at Pegasus’la.
Artık Belerophontes gece demiyor,
gündüz demiyor at sırtında
göklerden denizlere akınlar düzenliyordu.
Pegasus’un kanatları ikisine de yetiyor,
Pegasus yorulmak nedir bilmiyordu.
Pegasus binicisini çok, ama çok seviyordu.
Pegasus ve Bellerophontes
etle tırnak, ayrılmaz ikili oldu.
Şimdi görev zamanıydı.
Bellerophontes Kral İobates’e
verdiği sözü tutmalıydı.
Hangi cehennemdeyse Chimeira
bulmalı onu ve öldürmeliydi.
Sonunda buldu Chimeira’yı
ağzından alevler solurken
Likya dağlarından birinde
alevleri ortalığı yakıp kavuran canavara
yaklaşmak mümkün değildi.
önce okları ile yaraladı canavarı
alevlerin eremeyeceği bir yükseklikten.
sonra yaklaştı canavara,
ve kalkanı ile öyle bir vuruş vurdu ki
yer yarıldı ve gömüldü canavar içine
koca vücuduyla
sadece ağzı kaldı dışarda
alevler solumaya devam eden.
Bellerophontes gururla döndü
Kral İobates’in sarayına
zafer kazanmış bir insan olarak
uçan atı Pegasus’un sırtında
ünü yeri göğü tuttu.
Bir gurur, bir kibir ki, sorma gitsin.
Bellerophontes insanlığını unuttu.
Aşık atmak istedi
Olimpos’taki Ölümsüzlerle
onlarla yarışmak istedi,
onları yenmek ve
Ölümsüzlere karışmaktı bütün emeli.
Pegasus akıllı hayvandı
Oliympos’a uçmak istemedi.
Huysuzluk etti durmadan havada.
Daha doğrusu ölümsüz tanrılar istemediler
bir ölümlünün kendi katlarına çıkmasını
ürküttüler kanatlı at Pegasus’u
göklere uçarken daha yarı yolda.
Bellerophontes üsteledi, Pegasus direndi.
çok sevdiği binicisini sırtından attı.
olan Bellerophontes’e oldu.
Aklın kaybetti, attan düşünce yere,
bir mecnuna döndü, canı bedenden çıkana dek.
Ölünce, Bellerofontes hikayesi
Bir destan oldu.