MELTEM ESİNTİSİ

Aklını Peynir-Ekmekle Yemek Bu Olsa Gerek

Gerçekten başımıza taş düştü, ya da aklımızı peynir ekmekle yedik, tırlatmaya az kaldı. Neden böyle söylüyorum? İnatla dünya mirası Ayasofya’yı cami yapan biziz. Bünyesinde barındırdıkları ile bir camiden çok daha fazlası olan bir yapıyı değiştirip dönüştürürken hangi akla hizmet ediyoruz, anlamıyoruz! Meteliğe kurşun atan bir ekonomik darboğazdan geçiyoruz. Pandemi dönemi olsa bile para basan bir Ayasofya müzemiz var, biz onu cami yapıyor ve cümbür cemaat ibadete açıyoruz. Üstelik ziyaret parasız diyoruz. Bununla da yetinmiyoruz bu kez Kariye müzesini cami yapıyoruz ve Bizans döneminin Ayasofya ile beraber eşi benzeri bulunmayan mozaiklerine, fresklerine sahip yapıyı sıradan bir semt camisine çeviriyoruz. Sanki o bölgede bir başka camiye daha ihtiyaç varmış, cemaata sıkışıklıktan dolayı namaz kılacak yer bulunamıyormuş gibi bir tavır sergiliyoruz.  

 

Biz biriyle uğraşırken, gündem değişiyor, önümüze başka bir konu geliyor. Ülke ne çekiyor bu anlamsız yaklaşım yüzünden? Anlamıyoruz.      

 

“Yesemek” adını duydunuz mu bilmiyorum.  Gaziantep yakınlarında bir açık hava heykel atölyesi. Açık müze konumunda.  

 

Yesemek Açık Hava Müzesi, Gaziantep’in İslahiye ilçesinin 22 kilometre kadar  güneydoğusunda yer alam bir ören yeridir.  

 

Tarihin bilinen ilk açık hava heykel atölyesi olan Yesemek , Hitit kralı Şuppillulima döneminde  

(M.Ö. 1375-1335 yılları arasında) hizmete sokulmuş, bölgenin yerli halkı olan Hurriler çalışmışlardır. Heykel işliğinin yaklaşık bir kilometre kadar batısında bölgede çalışan taşçı
ustalarının, işçilerin evleri ve çekiç balyoz, taş kalemi gibi taş işleme aletleri bulunmuştur.  

 

Neden burası seçildi diye soranlar için, bölgeye  menekşemsi gri rengi veren, “Dolarit” denilen oldukça nitelikli bazalt taşını gösterebiliriz.  

 

Yakındaki taş ocağından çıkarılan ham taşlar, dağın yanında bulunan işliğe getirilerek kabaca yontulmakta, kullanılacağı yere taşınıp yerinde işlenip son şekli verilmekteydi. Yesemek heykel işliğindeki sfenkslere bakarak Anadolu ve Mısır arasında bir köprü, yol uğrağı konumunda olduğu da iddia edilebilir.  

 

M.Ö. 8. Yüzyılın sonlarında işliğin bulunduğu bölge, Geç Hitit beyliklerinin elinden çıkmış, bu kez Asurluların kontrol ve denetimine girmiştir. Taş ocağı ve heykel işliği giderek işlevini yitirmiş ve terkedilmiştir. 1890 yılında Zincirli Höyük te kazılar başlayana kadar suskun kalmıştır 

 

Bölge, UNESCO tarafından 2012 yılında Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınmıştır. Bölgede çok sayıda sfenks, kapı aslanları, oturan aslanlar, kanatlı aslanlar, Amanos Dağları’nı temsil eden Dağ Tanrısı kabartmaları ve savaş sahnesi içeren kabartmaları ve çeşitli mimari parçalar ele geçirilmiştir.  

 

Yesemek Açık Hava Müzesinin de başı dertte.  

Hemen yanı başına yapılmaya başlayan bir sulama göleti (Güneş göleti) yüzünden kaybolma, yokolma tehlikesi ile karşıkarşıya bugün. 

  

Yesemek’te bulunan açık hava heykel işliği, değeri bilinmek üzere ve korunmak üzere Unesco’nun geçici listesinde  de yer alıyor. Ama kimin umurunda?  

 

Böylesine önemli, böylesine benzersiz bir arkeolojik alanda gölet inşaatı yapılması, böyle bir kararın gündeme bile gelmesi, insanımız açısından akıl tutulması değil de nedir? Bunu anlayan, akılcı biçimde açıklayabilen biri varsa beri gelsin.  Tartışalım.  

  

Yesemek sıradan bir heykel atölyesi (işliği) ya da Taşocağı değil.  Öncelikle bunu bilelim. Tarihi Milattan Önce 13. Yüzyıla kadar (günümüzden 3500 yıl kadar önceye) uzanan, kısacası Kızılırmak çevresinde konuşlanan görkemli Hitit İmparatorluk çağının sonlarına tarihlenen bir alan Yesemek.  

 

Bölgede yapılan kazılar, elde edilen bulgular doğrudan bu tarihi işaret ediyor.  İşlik alanı, Hitit İmparatorluk döneminin ardından Geç Hitit beylikler dönemine kadar kullanılmış. İnsanlar laf üretmemiş, buradan Hitit kentlerine taş taşımış, heykel yapmış, kapılarını saraylarını süslemiş. Geleceğa iz bırakmış.   Araştırmalar, işliğin bulunduğu alanın, tahmin edilenden, alanda görülenden çok daha geniş bir alana yayıldığını göstermektedir.   

 

Uzmanlar, Yesemek’te bulunan taş ocağının ve heykel işliğinin sadece Hitit’e değil, çevrede bulunan yerleşim yerlerinde bulunan tapınak ve saray yapılarının süslenmesinde ,donatımında da kullanıldığını söylüyorlar.  

 

Yesemek açık hava müzesinin, antik dönem heykel işliğinin bulunduğu alanda yer alan duvar izleri, alanın olduğundan çok daha büyük bir alana yayıldığınıa işaret etmektedir.   

 

Yesemek neden önemli?  Orası, dünyanın en eski, en büyük heykel atölyesi, dolayısıyla eşi benzeri olmayan  bir kültür değeri. Anadolu’ya değer katan, yarımadayı anlamlandıran, uygarlık adına yüz ağartan bir alan. Kesinlikle korunması gereken, sahiplenilmesi gereken bir yer. Onu da diğerleri gibi suya kaptırmak neyin nesi? Bu kadar mı olur izan yoksunluğu? 

 

Aklı evveller (!) buraya da bir fazla gölet daha yapıyorlar. Sanki çok gerekliymiş, tam da buraya yapılması zorunluymuş gibi.  

 

Duyuyoruz, okuyoruz, yangından mal kaçırırcasına yapımına başlanan göletin  beşte biri tamamlanmış bile. Bu tarihi alana verilen zararın, geri döndürülemez işlemin, sonuçlarını düşünebiliyor musunuz?    

 

Bu göletin ve Anadolu tarihine ihanetin göstergesi olan benzeri çalışmaların hiç yapılmaması, akla bile getirilmemesi gerekirken yapılması insanın aklına, vatan toprağına ihanetten, yattığı yeri kirletmekten başka bir şey getirmiyor.  

 

Göletin, birçok nedenden ötürü tarihi yöreye büyük zarar vereceği kesin. 

 

Bir kere burası birinci derece sit alanı. Hangi akıl, hangi öngörüsüz koruma kurulu böyle bir değerin yok olmasına izin verecek izin belgesini hazırlayıp, imzalıyor, bunu anlamak mümkün değil. Biliyoruz, “sen imzalamazsan imzalayacak başkasını buluruz mantığı egemen hemen her işte olduğu gibi.” Ama sorumluluk duygusu ve vatan sevgisi de bambaşka.  

 

Heykellerin, heykel taslaklarının orijinal yerlerinde muhafaza edilmesi önemli. Başka yerlere taşınması değil. 

 

Gölete kesin karşıyız, ama ille de ve inatla yapılacaksa, önce kurtarma kazısı yapılarak, yörenin altında üstünde ne var araştırılarak yapılması gerekmez mi?  Uzmanlar , hafriyat yapılan alanda kimi arkeolojik bulgulara rastlandığını söylüyorlar. Kırarak dökerek tarihe ihanetin üç beş çıkarcı dışında kime ne faydası var? Bu topluma ihanet,  geleceğine kazma vurmak değil mi? 

  

Geriye dönüşü olmayan yıkımların önüne geçmek, izin vermemek koruma kurullarının görevi değil mi? 

  

Birinci derece tarihi sit alanı olan Yesemek işliğinin hemen ucunda yüksekliği 36 metreyi bulan bir gölet duvarı yükseliyor giderek. Bunun çevre açısından, tarih ve arkeolojik peyzaj açısından anlayışla karşılanması mümkün mü? Mantıklı mı?    

 

Bu yapay değişiklikle, ilerde özgün ve tek olması nedeniyle Unesco geçici listesinde bulunan Yesemek heykel işliğinin kalıcı listeye girmesi kendi ayağımıza bağladığımız taşla gölete girip kendimizi boğmamız anlamına gelmiyor mu? Başka eserleri de riske atmıyor mu?  

 

Yapılacak göletin yesemek işlik alanının kuzey yamaçlarını sular altında bırakacağı biliniyor. Ama henüz daha o bölgede hiçbir kazı çalışması yapılmış değil, altında üstünde ne var, bağrında başka neler saklıyor, meçhul. Arkeolojik çalışmalar yapılmadan böyle girişimlerde bulunulması doğru mu? Buna kim, hangi kurul karar veriyor?  

 

Bu tarihi eserler, dünya mirasına dahil. Ben yaptım oldu, diyerek davranma hakkımız var mı? Böylesi davranışlarla ülkemizin geleceğini karartmıyor muyuz?  

   

Bu zararın büyüklüğünü öngören ve engel olmaya çalışan aklı çalışan tek bir kişi, bir vatansever bile yok mu? Hep binmişiz bir alamete, gidiyoruz kıyamete, durumu mu söz konusu olacak? Nereye kadar? Bu soruyu kim soracak? Kim yanıtlayacak?   

 

Zaten bölgede sulama amaçlı kullanılan bir baraj var. Oldukça kapasiteli barajın adı “Tahtaköprü” barajı. Bölge sulamanın bu barajdan kanallar yardımıyla yapılacağı, ihtiyacın öyle karşılanacağı söyleniyor.  

 

Yesemek heykel işliğinin hemen yanına yapılacak olan, adı “güneş” göleti olan  sözkonusu ettiğimiz gölete çok fazla ihtiyaç olmadığı söyleniyor.  

 

İhtiyaç olsa bile önem sırasına konduğunda  

Yesemek heykel  işliği gibi dünyada tek örnek olan ve belki de şimdiye kadar çoktan ulusal parka ilan edilip korumaya alınması gereken bir tarihi alanın da en az küçük oylumlu bir gölet kadar önemli olduğunun  çevreye sadece at gözlükleri ile bakan öngörüsüz dar görüşlü insanların insafına tek edilmiş olması üzüntü vermenin ötesinde can yakıyor.  

  

Benzersiz bir kültür varlığının değeri bir göletten daha az olamaz, olmamalıdır. Tıpkı içinde barındırdıkları değerlerle Aya sofya’nın ya da Kariye!nin sıradan birer camiden çok daha fazlası oldukları gibi. Bu kültür varlıklarının sonsuza kadar değerini bilmek ve korumak zorundayız. Her biri boynumuza borç,  bizlere bırakılmış birer emanettir bize.   

 

Ülkemizin geleceği olan çocuklarımıza bırakacağımız en önemli kültürel miraslar, saydıklarımız ve benzerleridir. Yoksa bunlar da taş, biz de bunlardan çok var, alın götürün diye bilinçsiz Osmanlıdan ne farkımız kalır? Bakın bugün yazılar yazarak, milyonlarca imza toplayarak Zeus Sunağı’nı, Nereidler Anıtı’nı daha pek çoklarını geri getirmek için yırtınıyoruz.     

 

Diğer örnekler gibi Yesemek’de, tekdir. Yakın çevresi İslahiye ve  Gaziantep başta olmak üzere turizm açısından bir albeni merkezidir, kesinlikle korunması gerekir. Tanrı hepimize akıl fikir versin. Nokta. 

Yayın Tarihi
04.09.2020
Bu makale 1130 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!