Antalya’nın Kaş ilçesi ile Muğla’nın Fethiye ilçesi arasında (Antik Likya’nın bir bölümünde) bir dizi antik kent vardır. Likya federasyon başkenti “Patara” oradadır. “Pinara” oradadır, İnanç merkezi “Letoon” oradadır. Başkent Ksantos oradadır. Her adımda tarih solunur orada. Buram buram Likya kokar çevre. Saklıkent Ulusal parkı, Eşen çayı (Ksanthos çayı) oradadır. Saklıkent yolu üzerinde bir başka antik kent daha vardır. Adı “Tlos”tur. Tlos antik kenti, Akdağ’ın eteklerinde kurulu Döğer köyünün hemen yakınındadır.
Orada, rehberlik tutkunu kardeşimiz Şadan Gökovalı’nın "Masalsı Türkiye" kitabında gündeme taşıdığı, bilinir kıldığı bir “Tlos’lu Kadın” öyküsü vardır. Söylence kahramanı gibi bir kadındır söz konusu edilen. Öykü, kısaca şöyledir:
Bu antik kentte bir zamanlar, “Diodetes” adında bir Tlos yurttaşının “Antokhis” adında bir kızı varmış. Bu kadın, sıra dışı bir Tlos vatandaşı, çok yetenekli bir doktormuş. Pek çok hastalığa tanı koyan, değişik ilaçlar kullanarak yöre halkını sağaltan bir kadınmış. Kısa zamansa herkesin hayranlık duyduğu bir figüre dönüşmüş.
Yaşadığı kent için doktor Antokhis, öylesine yararlı işler kotarmış ki, Tlos kent kurulu, kent meclisinde (Bouleterion) toplanarak, hizmette sınır taşımayan bu kentsever kadını ödüllendirmek, heykelini (yontusunu) dikerek onu ölümsüz kılmak istemişler.
Likyasever ya da Tlossever, belki de insansever demek daha doğru olur, Doktor Antokhis, Tlos kentlilerin bu önerisini tek bir koşulla kabul etmiş. Kent meydanına dikilecek yontusu için yapılacak tüm harcamaları kendisi yapmak koşuluyla buna razı olmuş.
O günden sonra, kentine ve insanlığa yararlı işler yapan, bunu kamu yararı gözeterek yapan kadınlara simgesel olarak “Tlos’lu Kadın” denilmeye başlamış.
Bu örnek öyküyü anlatan Gökovalı Hoca, bana manevi babası Balıkçı’nın her biri birer “Tlos’lu kadın” olan Anadolu kadınlarına çağrışım yaptırdı. Tarih boyunca kimler yoktu ki aralarında?
Puduhepa, Aspasya, Birinci ve İkinci Artemisia gibi vatandaşlarımız, Pergeli hemşerimiz Plancia Magna gibi ünlü kadınlar. Yaşadıkları toplum için yararlı işler başaran bu kadınların sayısı, değişik dönemlerden örneklerle çoğaltılabilir. Afet İnan, Halet Çambel, Muhibbe Darga, Firuzan Kınal ve Muazzez İlmiye Çığ gibi. Köşe bucak gizem dolu Anadolu, bu konuda çok sayıda örneğe sahiptir. Hepsi saygıdeğer insanlardır. Hepsi saygıyla anılmaya değer. Hepsini saymak burada olanaksız. Bunu takdir edersiniz.
Ben, burada bugün Gökovalı’nın bu örneğinden hareketle bir başka “Tlos’lu kadın”ı gündeme getirmek istiyorum. Günümüzde Likya federasyon merkezi Patara’yı kazan, onu arkeoloji, bilim, sanat ve kültür dünyasına kazandıran bir arkeolog-akademisyen sözünü ettiğim kişi. Prof. Dr. Havva Işkan Işık.
Son çeyrek yıldır Likya’ya ışık olan kadın Havva hocam. Benim bu yazıyı yazdığım şu anda bile aklı Patara’da bir başka ışık kaynağı olan, Patara limanına gelen gemilere yol gösteren, onları yönlendiren “Patara Feneri”nin hangi taşının üstüne hangi taşın konacağını düşünen, fener adım adım yükseldiğinde mutluluk duyan, bunu tüm insanlığa hizmet gören, bununla gurur duyan kendisi de bir gurur anıtı olan "Tlos'lu kadın."
İşini çok önemseyen, her aşamada gereğini yapan, adını geleceğe bırakan bir başka Tlos’lu Kadın, O. Üstelik, Patara öncesinde bir dönem Tlos’u da kazarak, orada bulduklarıyla bu unvanı perçinleyen bir Anadolu kadını. Gerçek bir bilim kadını. Bir uzman. Onun gibi iyi örnekler iyi ki varlar. Dünkü "Tlos’lu kadın"ları çağlar ötesinden günümüze taşıyarak bugünkü "Tlos'lu kadın"larla buluşturuyorlar. Umut mu, umut tazeliyorlar. Bizleri kıvandırıyorlar.
Not: Bu yazı bir taşla iki kuş vurma yazısı. Öncelikle Anadolu'nun hakkını Anadolu'ya vermek, Anadolu'nun hakkını verenlerin haklarını teslim etmek. Havva hocamın çalışmalarını överken, yarın bir başka Anadolu bilgesi Prof. Dr. Şadan Gökovalı'nın birinci ölüm yıldönümü. Beni bu yazıyı yazmaya yönlendirdiği için onu sevgiyle özlemle anmak. İyi ki iz bıraktılar, iyiki iz bırakmaya devam ediyorlar.