Yıldızlarla süslü
Mahya dolu gökyüzünde uyumaktır
Mavi yolculuk.
Yıldızlara baka baka,
Yıldızları saya saya
Deryalara dalmak,
Kucaklayıp maviyi,
Maviye sarılmaktır,
Mavi yolculuk.
Ne ses verdiyse tanrı,
Dönüp yüzünü engine
Gümbür gümbür
Türkü çığırmaktır,
Uçan balıkları suda
Tekneyle yarışan yunusları
Seyredip neşe içinde
Mavinin içinde oturup
Mavinin tadını çıkartmaktır.
Günler geceler boyu
Doğa anayı, Anadolu’yu
Konuşmak dip köşe,
Enine boyuna tartışmak,
Okumak, yazmak, çizmektir,
Mavi yolculuk,
Tekneyle gezmek
Anadolu’yu köşe bucak tanımak,
Güzelliklerini yurdumun
Dünyaya tanıtmaktır.
Mavi yolculuk,
Mavi yolcu olup
Mavide kutsanmak
Turkuvaz mavisine
Sırılsıklam tutkun olmaktır.
Yavuz Ali Sakarya
Turist rehberi
4 Ağustos 2020, Antalya
Mavi yolculuğu gerçek bir okul gibi kabul edip, her fırsatta değerlendirenlerden biri de ünlü çevirmen-yazar ve akademisyen, övünülecek kültür insanı Azra Erhat’dır.
Yazın dünyasında “Halikarnas Balıkçısı” olarak anılan Cevat Şakir (Kabaağaçlı) ve ünlü sosyolog Sabahattin Eyuboğlu ile birlikte katıldığı tüm gezilerde anlatım açısından, tarih ve mitoloji açısından, bölgede konuşlanan tarihi kavimler ve yerleşim yerleri açısından gezileri verimli kılan, bilgisi ile insanların ruhunu besleyen insanlardan biri de Azra Erhat’tır.
Sevgili Azra’nın, bu yolculukları enine boyuna incelediği “Mavi Anadolu” kitabına ek olarak iki ciltten oluşan “mavi yolculuk” kitabı da vardır. İkinci cildin 174, 175 ve 176. sayfalarında Patara’yı anlatmakta, bir plan eşliğinde kısaca yörenin tanıtımını yapmaktadır.
Bakın 1957 ve 1962 yıllarına tarihlenen kitaplarında Azra Hanım, Patara’ya yönelik neler söylüyor. (Bir kez daha anımsatalım, henüz daha bölgedeki kazıların başlamasına yaklaşık 25-30 yıl var. Mavi yolcular, iz sürüyorlar, belki de ilk ayak izlerini bırakıyorlar, gezdikleri yerlere. Bölgeye dikkat çekiyorlar. Göz önüne getiriyorlar. YAS)
“Patara gezisi hepsinden daha şaşırtıcıdır. Doğanın, insan elinden çıkma yapıları nasıl gömüp yok ettiğine bir örnektir.” (Biz, biraz daha insaflı davranıp, “yok ettiğine” yerine "koruduğuna" diyelim isterseniz, hatta "kazın bakın kumun altında sizlere neler neler sakladım" dercesine bir davet, bir çağrı olduğunu düşünelim. YAS)
(İşte bu çağrıyı duyan arkeolog profesör Fahri Işık Hoca ve kazı ekibi, sonrasında Havva Işkan (Işık) Hoca ve ekibi, yaptıkları kazılar ile karşımıza güzeller güzeli bir antik kent çıkartıyorlar. Turlar sırasında gezmeye, gezdirmeye, anlatmaya doyamadığımız bir kent burası. PATARA.
Uzmanlar, antik yerleşimin 100 hektarı bulan bir alana yayıldığını, kazı konusunda acelelerinin olmadığını, kazmanın değil, ortaya çıkan eserlerin ve yapıların korunmasının önemli olduğunu, kazıların daha yüzlerce yıl süreceğini ve neredeyse Efes (Ephesus) büyüklüğünde ve güzelliğinde bir kentle uğraştıklarını, bunun arkeoloji bilimine katkı açısından gurur verici olduğunu dile getiriyorlar. Saygı duymamak elde mi? YAS)
Azra Erhat: “Patara'yı gezmek çok zordur. Nedenleri de şu: Kalıntılar çok dağınık ve geniş bir alana yayılmış bulunmaktadır. Kiminin üstü kumla örtülüdür, bu yüzden yürümeyi zorlaştırır, kimi çalılıklar içinde saklıdır, ayrıca düz alanlarda da dikenleri ayaklara ve bacaklara batan bir ot bitmektedir. Bu nedenlerden ötürü Patara’ da daha çok tiyatro gezilir ve oradan kumsallar, manzara seyredilir, Hadrianus’un yaptırdığı tahıl deposu, Roma hamamları, iki tapınak kalıntısı pek görülmez.”
(Yazının burasına bir plan ve altında açıklamalar koymuş Azra Hanım. Bugünle karşılaştırmak açısından ilginç olabilir diye düşünüyorum. YAS)
Yazının devamında şöyle söylüyor Azra Erhat:
“Patara’nın turistlere açılması burada sistematik kazılar yapıldıktan sonra mümkün olacaktır. Ne var ki, kazı yapılsa da kentin denizden gelen kumlar altında kalması önlenemeyecektir. Gezginler için bugün Patara’da bir olanak daha oluşturulmuştur. Kumsal bitiminde kurulan bir kahvede oturup bir şeyler içmek ve oradan denize girmek.”
Azra Erhat, kitabında Patara’ya ilişkin açıklamalarını tamamlarken, “Patara’da yazılı kaynakların uzun uzun anlattıkları Apollon tapınağı ve bilicilik merkezinden iz bulunamamıştır bugüne kadar.” diyor ve Herodot tarihini, Strabo(n)’un coğrafyasını, kendi kitabı olan mitoloji sözlüğünü ve Ekrem Akurgal’ı, İlhan Akşit'i kaynak olarak gösteriyor.
Yaklaşık 25 yıllarını Patara’ya veren ve halen de buna devam eden Havva Işkan Işık ve Fahri Işık hocalar, aldıkları Arkeoloji eğitiminin hakkını veren ve yaşadıkları topraklara sırtını dönmeyen, kimileri kabul etmese bile bizim Anadolucu arkeologlar dediğimiz, aslında eserlere önyargılı bakmayan, karşılaştırmalar yaparak haklıyı haksızdan, gerçeği yalandan, uydurmayı sahiden ayıran ve her türlü sataşmayı, saldırıyı göz önüne alarak, ama her seferinde kanıt göstererek onları susturan, çürüten, dillerini ağızlarına hapseden, gerekli cevabı, Anadolu üzerinden örnekleyerek veren saygıdeğer insanlar.
Arkeoloji bilimi adına saygıyı, sevgiyi hak eden insanlar, ışık ülkesinin ışık saçan aydınlık yüzlü bilim insanları. Doğrusu “Işık” soyadı da çok yakışıyor onlara.
(Bu arada, yine Mavi Yolculuğun bir başka güzel parçası olan “Caunus” antik kentini kazan, Cengiz Işık hocayı da anımsayalım. Fahri Hoca ve Cengiz Hoca kardeşler. Hatta bir başka kardeşleri olan Türk tiyatrosunun önemli isimlerinden biri olan sunucu Kenan Işık’ı da analım ve kendisine sağlık dileyelim. Onun televizyonda sunduğu “Kim Milyoner Olmak İstiyor?” yarışmasında milyoner olamadık, ama Işık’lar sayesinde paha biçilemez değerde antik kentlere sahip olduk. Kaunos gibi, Patara gibi. Ülkemizin büyük şansı bu. Tanrı uzun ömür versin, kazılar devam etsin, birbiri ardına buluntular çıksın. YAS)