BÜYÜK OĞUL EFSANESİ Bir ÖNER YAĞCI romanı
Kitabın hemen her yerinde Tonguç, insan ve insan emeğine saygı duyan, asıl kaynağın halk kaynağı olduğu bilinciyle hareket eden, aklın ele hükmetmesi, elin işlemesi, üretmesi, alet yapması ve kullanması, kendi kendine yetmesi, davranışlarıyla çevresine örnek olması gibi konularda umut yükleyen tavrı ile ön plana çıkıyordu. Enstitülerin yapı taşı öyle oluşturulmuştu. Bunu yazar Yağcı, pek güzel başarmış.
Dağlarca’nın tanımıyla “Ulusuna soluk aldıran büyük oğullardan biri”dir Tonguç. Yerden göğe hak eden davranışlarıyla.
“Büyük Oğul Efsanesi” adını taşıyan kitap, aşama aşama Tonguç’un nasıl tek başına kabuğunu yırtarak okuma olanağını elde ettiğini, neliklerle okuduğunu, yaptığı fedakarlıkları, yaşam uğraşlarını, topluma sağladığı yararları anlatıyor.
Soyadı yasası çıkınca neden “Tonguç” soyadını aldığını, ona dedesinin nasıl hitap ettiğini de kitaptan öğreniyoruz.
Tonguç’un görüş ve düşüncelerinden hareketle
Toplumun esenliği adına gördüğü düşleri, kısıtlı olanaklarla gerçekleştirdiği mucizeyi anlatıyor kapsamlı kitap.
Öner Yağcı’nın yazdığı bu roman, Tonguç’un kurduğu büyük düşün nasıl gerçekleştiğinin uzun uzun irdelenmesidir. Gerçekten büyük emek verilmiş, bu her sayfada açıkça görünüyor.
Gazi’nin tanımladığı “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” tavırlarıyla devrimleri içine iyice sindirmiş bir cumhuriyet öğretmenidir İsmail Hakkı Tonguç. Toplumun her zaman varlığına gereksinim duyduğu bir aydındır.
Yazarın da dile getirdiği ve kitabın başlığında da kullandığı gibi gerçekten yaşarken efsane olan biri idi o.
Tüm enstitülerin “baba” bildiği, görünce kavuşmak sarılmak, kucaklaşmak için koşuşturdukları içi dışı bir öğretmen. Kendisini ve toplumun yazgısını değiştiren, büyük düşünen, düşüncelerini eyleme dönüştüren biri idi o.
Yazar Öner yağcı, bir araştırmacı yazar titizliği ve özeni ile 5N1K kuralını kitap boyunca dizinsel bir oluşum sırası ile uyguluyor, ne, neden, niçin, nasıl, nerede ve kim sorularını bizim adımıza soruyor, pek çok sorunun yanıtını da veriyor sıra ile ve yeri ve zamanı geldikçe.
Ailede kimler Tonguç’u okumaktan caydırdı, ona kimi örnek gösterdiler, kim ona “Parası olan okur, olmayan okuyamaz.” Dedi, bu sözler üzerine hırslanan, Tonguç geri dönüp ne dedi ve neler yaptı?
Tonguç, yaşamını neden hep köy çocuklarına adadı? Amacı neydi?
Tonguç’a “Hakkı” göbek adını kim verdi, niye verdi?
İşgal altında Eskişehir’de ilk öğretmenliği sırasında başına ne geldi? Öğrencilerine o konuda ne dedi?
Yunan işgali sırasında Eskişehir boşaltılınca, maaşsız kalan, sokaklarda köfte satmak zorunda kalan kimdir?
Okul Müzesi müdürlüğü döneminde eğitim öğretimi yaygınlaştırmak adına neler yaptı?
Gazi Eğitim Enstitüsü’nde öğretmenlik ve yöneticilik döneminde neleri başardı?
Cumhuriyetin Onuncu Yıl kutlamalarında Tek parti konumundaki CHP’nin “Altı Ok” amblemini kim hazırladı?
“Eğitmen” ve “Enstitü” sözcükleri ilk kez ne zaman ve kim tarafından kullanıldı?
40 lı yıllarda bile tam ölçücü değer taşımayan işin kolayına kaçan “test” uygulamasına kim karşı çıktı? Gerekçe olarak neler gösterildi?
İşi, iş edinen ve makam odasında“ İş, insanın hem miyarı (ölçüsü) hem de mimarıdır” yazan genel müdür kimdi?
Enstitü mezunlarının yurt çapında başarılarını gördükçe kıvanan, “Kazığı sağlam çakmışız, aşı tuttu” diyen kimdir?
“Elimden gelse tüm dünya okullarının programlarına insanın insanı sömürmemesi adlı bir ders koyardım.” diyen gönlü büyük, yüreğine dünyaları sığdıran eğitimci, kimdi? Gerçek demokrasi konusunda neler düşünüyordu?
Daha çok enstitü açılmasını, daha çok kız öğrenci okutulmasını isteyen kimdi? Neden yeterince enstitü açılamadı? Ne gerekçe gösterildi? Sonradan pişman olundu mu?
Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü müdürü Mehmet Rauf İnan görevden alınınca, bu haksız tasarrufa kızan ve “Bir kez kelle verecek olursanız, sıra size de gelir.” Diyerek seksen yıllık bir öngörüde bulunan kimdir? Bu ifade cesaretle kime karşı sarf edilmiştir?
Yaşam boyu idealizmini (yurt ve insan sevgisini) asla yitirmeyen ve görevde olmadığı dönemde bile “Öğretmen Ansiklopedisi ve Pedagoji Sözlüğü” üzerinde çalışan, eğitimin önemini bilen, Dünya eğitim tarihine yaptıkları ile adı geçen tek Türk eğitimcisinin tam adı nedir?
Toplumun temelini oluşturan köylüyü, kendi içinden canlandırmak, “Köyü, kendi kahramanlarını kendisi yetiştirecek duruma getirmek amacıyla, “Canlandırılacak Köy” kitabını yazan kimdir? Neden yazmıştır? Temel amacı neydi?
Köylüyü ulusun efendisi yapmak üzere okuma yazma bilen zeki, çalışkan, terhisli askerleri kısa dönem eğiterek, eğitmen yetiştirerek köylere gönderme projesini düşünen, adını koyan ve bakan Arıkan’a öneren Atatürk’ün bu düşünü gerçekleştirmek üzere İlköğretim Genel Müdürü yapılan insan, bu işe bütün mesaisini veren, kendisine günde 24 saatin yetmediği adanmış eğitim yöneticisi kimdir?
Sıfırdan bir eğitim yerleşkesi kurma, bir eğitim kurumu yaratma konusunda çekinceleri olan enstitü müdürlerine “Sen ilk kazmayı vur, gerisi mutlaka gelir.” diyerek motive eden, yüreklendiren mesleğine adanmış insan kimdir?
Taşıma suyla değirmen dönmeyeceğine inanan, “Köy, kendi kahramanlarını içinden yetiştirmek zorundadır. “diyen, bu düşünceyi gerçekleştirmek üzere bir ömür tüketen insan kimdir?
Sabahattin Eyuboğlu, Ruhi Su, Aşık Veysel gibi kültür ve sanat insanlarını enstitülere kazandıran eğitim yöneticisinin adı nedir?
Köy Enstitülerini düşünce olmaktan çıkartan, onları çözüm üretecek biçimde gerçek anlamda yapılandıran, öncülük yapan, müdürüyle, öğretmeni, öğrencisi ile çalışanı ile arka çıkan kimdir?
Öğrencilerin halkçı-giyim kuşamı nedeniyle aralarında “Yamalı” diyerek andıkları öğretmen kimdi?
Tonguç’un ölüm nedeni neydi?
Tonguç için kimler ne dedi?
Görevde kaldığı 11 yıl içinde 61 il merkezi, 305 ilçe ve 9.105 köy gezen devrimci öğretmen kimdir? Her yıl binlerce kilometre yol kat eden Tonguç dışında bir başka eğitim yöneticisi var mıdır?
Tonguç’un liyakatını (yeteneğini, yeterliliğini) ilk gören aydın kim olmuştur? Aralarında nasıl bir akrabalık ilişkisi vardı?
İş eğitimini önemseyen, eli aklın emrine veren, üretimin önemine gerçekten inanan kimdir?
Neden Tonguç’a herkes “baba” diyordu? Ne gibi babalık yaptı?
İşte “Büyük Oğul Efsanesi”, bir büyük eğitim bilgesinin yaşam öyküsünden hareketle eğitime katkısını konu edinip anlatıyor. Bütün bu soruların ve daha pek çok başka sorunun teker teker yanıtlarını veriyor.
İleri-geri, aydınlık-karanlık savaşında ileriden yana, aydınlıktan yana tavır koyan ve en önde mücadele eden biriydi Tonguç. Cumhuriyetin öğretmeni olarak olanakları zorlayarak, kimsesizlerin kimsesi olmak için çabaladı, arkadaşlarını öyle yönlendirdi. Bunu görevde olduğu süreçte başardı da.
Haklarını sorumluluklarını bilen “sınıf bilinci” ile hareket eden ulusal bilinci gelişmiş bireyler yetiştirmekti tüm amacı. Doğrusu üstesinden geldiği söylenebilir. O ve yetiştirdiği öğrenciler bugün herkesin 69 kuşağı diye övündüğü kuşaktır. Toplum bilinciyle hareket eden, toplum çıkarlarını gözeten kuşaktır onlar.
Tüm yurdu, üretken bir iş yurduna çevirmekti Tonguç’un amacı. Toprak reformu ile proje tamamlanabilse, onu da görecektik.
Tonguç’un ayakları hep toprağa bastı. Sağlam bastı. Toplumun özüne güvendi. Köylü başta olmak üzere tüm toplumun korkuyu yenmesi için çaba gösterdi. Bir iken iki olmak, çoğalmak için gayret etti.
O bir erdem anıtıydı. Öğretmenlik tutkusu tavan yapmış bir eğitimci idi. Örnek bir kimlik, kişilikti.
Öner Yağcı, aydın sorumluluğu ile hareket ederek, Tonguç babaya karşı vefalı, değerbilir olduğunu bu kitabı ile bir kez daha gösterdi. Ben kitabı okuyanlarla Tonguç’un sayıca ve düşünce olarak çoğalacağına inanıyorum. Yazarı bir kez daha verdiği emek için kutluyorum.
Yazar Yağcı, kitaba yönelik kendi değerlendirmesinde 544 sayfalık kitabın tek bir satırında bile gerçekdışı bir açıklama olmadığını, Tonguç’un bizzat kendisinin yalın gerçekçi olduğunu, Atatürk’ten sonra Türkiye’nin yetiştirdiği önemli iki insanın Nazım Hikmet ve İsmail Hakkı Tonguç olduğunu söylüyor. Haklı değil mi? Bence yerden göğe haklı. O çapta bir eğitimci gördü mü ülke ondan sonra? Hayır.
Kitap bütünüyle Tonguç’un yaşamını konu edinirken, onun toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan, köylüden yana tavrı, Köy güzelleştirilmedikçe bütün memleket güzelleştirilemeyecek; köy canlanmadıkça genel yaşam canlanamayacak; köylü gülmedikçe, kentli de gülemeyecektir, anlayışa vurgu yapmaktadır. Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar atasözünü doğrulamaktadır.
Ünlü Köy enstitülü yazarımız Fakir Baykurt’un da Tonguç’u konu edinen bir roman yazmak için niyetlendiğini, yıllarca konu üzerinde çalıştığını, ama romanın tamamlanamadan kaldığını biliyoruz.
Tonguç’un yaşamını iş edinip, yazan ve büyük emekle büyük hocanın yaşamını roman olarak okura sunan Öner Yağcı’yı, bu boşluğu çok güzel doldurduğu için bir kez daha tebrik ediyoruz. Çok baskı, bol okur diliyoruz.
Tonguç’un, çocukluğu önemsediğini, zaman zaman kendi çocukluğuna dönerek, esprilerini Rumeli ağzıyla yaptığını da kitaptan öğreniyoruz.
Tonguç, kısa zamanda Köy Enstitüleri'nin temel ilkesi durumuna gelecek "iş için, iş içinde, işle eğitim" anlayışını geliştiren, üretimi, yaratıcılığı yaygın kılan bir adanmış eğitimcidir.
O bir cumhuriyet çocuğuydu. Kemalist devrimi özümsemiş, “uygarlık, eşitlik, hakcasına paylaşılacak bir bolluk ve mutluluk getirecek bir Cumhuriyet'e inanmış bir kuşak”ın üyesiydi.
Ülkenin çalışma yaşamına katıldığı yıllarda kendini giderek hızlanan bir bozulma, bir yozlaşma sürecinde bulanlardan biri idi.
Çalışma yaşamı, o süreçte inançları doğrultusunda çırpınıp durmakla, koşulları değiştirmeye çalışmakla geçti. Yaşamında sevinçlerden çok düş kırıklıkları, mutluluklardan çok acılar vardı. Mücadeleden vazgeçti mi? Hayır, tam tersine inat etti ve “Yeniden yaşamak olanağı bulunsaydı, tüm olumsuz koşullara karşın, yaşam hakkımı ben yine böyle kullanırdım! Yaşam öykümün özeti budur.” Dedi. Öner Yağcı’ya hak vererek yaşamını kısaca özetledi.
Tonguç, Kitapta yazılanların, yukarda dile getirdiklerimizin hepsiydi, fazlası var, eksiği yoktu.
Sevgili Tonguç, Göller Bölgesi Köy Öğretmenleri Derneği’nin zorlu yıllarda inatla basımını sürdürdüğü “Demet” dergisinin yazarlarından biriydi. Orada şöyle diyordu: “Değerleri kül altında bırakmamak namuslu aydınların başta gelen görevlerindendir” İşte Öner Yağcı’yı bu oylumlu kitabı yazmaya yönlendiren düşüncede buydu.
Benim babam da Gönen Köy Enstitülü idi. İlk mezunlardan biri idi. Dergiyi basıma hazırlayan, abonelere ulaştıran dernek üyelerinden biri idi. Benim, yaşım gereği Tonguç’u yüz yüze görme şansım olmadı. Ama Demet dergisini ona, Yücel’e ve İnönü’ye, Ankara’daki adreslerine uzun süre A4 boyutundaki dergileri ikiye katlayıp üzerlerine adres yapıştırarak ben postaladım. Benim bu efsane adamla ilişkim onu okuma ve dergi göndermekle sınırlı kaldı. Sonradan daha çok tanıdım. Herkes gibi örnek edindim.
İşte bu kitapta aydın duyarlılığı ile yetkin yazar Öner Yağcı tarafından ustaca anlatılanların kısa özeti. Okuyun beğeneceksiniz. Çoğalacaksınız. 11 Aralık 2020, Antalya
Yavuz Ali Sakarya
YKKED Antalya Şube başkanı