MELTEM ESİNTİSİ

Cengiz Bektaş'ın ardından

O mimardı. Mimar Sinan soyundan gelen. Evreni çizen, dünyayı güzelleştiren. Doğayı bozanlara düşmandı. Korumak adına yaşam boyu üşenmedi hiç, hep çözüm arandı. Kendince çözümler buldu da.

Güzel örnekler bırakarak ardında, Anadolu’yu daha güzel kılarak, mimariyi onurlandırarak, insanına değer vererek, değer katarak ayrıldı aramızdan. Kuyruğu yıldızından büyüktü, yaşam boyu şavkıdı, durdu. Öyle emek harcadı, öğrencilerini öyle bir yetiştirdi ki, herbirini birer Bektaş kıldı. Okulda öğrendiklerinden fazlasını öğretti hep, kişiliklerine özen göstererek, kendisi kılmadan, özgünlüklerine, özgürlüklerine dokunmadan, yaratıcılıklarını sürekli kışkırtarak. Balıkçı’dan, Azra Erhat’tan aldığı eli, uzattı onlara, bilinçli birer mimar, birer yurtsever kıldı.

Çok yönlü bir insandı Cengiz Hoca. İlgi alanları çoktu. Kendini çok iyi yetiştirdiği için, pek çok alanda söyleyecekleri vardı. Yararcıydı, toplumcuydu, halkçıydı, sadelikten yanaydı, çizgi denince, mimari çizim denince kılı kırk yarardı. Proje hazırlarken aslan kesilirdi.  Yapacağı yapıyı, herkesten önce bitmiş görür, önceden eksik kusur, estetik değer arar, sonunda kusursuza, mükemmele varırdı. Her şeye herkesten farklı bakardı. Eli işe yatkın baba adamdı. 

Yalnızca üstün yetenekli bir mimar değil, yazardı, özgün ve güzel şiirler yazan bir şairdi. Ödüllü bir şairdi kendisi.        

“ZOİLOS’UN DÜŞÜ” şiirinde

 

“Zoilos’un düşü değil yonttuğu

Sevisidir yontucunun, sevidir.

 

Düşümde değil, usumda, yüreğimde

Binlerce yıl içimde.

 

Uçsuz bucaksız coğrafyanın

Sanal müzesinde

Dokunurum ona.

Afrodisiaslı yurttaşı Zoilos’un yontu sevdası, onun mimarlık için, daha doğrusu kültür ve sanat için yaratılmış yüreğinde, usunda, düşünde, kurgularındadır. Hünerli kim varsa ondan el almış, el vermiştir.    

  

Anadolu denen uçsuz bucaksız coğrafyanın

özünü kavrayan, onu kendi bünyesinde hamur eden ve bulunduğu her ortama ve yaptığı işlere yansıtan bir aydınlanmacı idi. 86 yıllık ömrün her aşamasında bilimin meşalesini taşıdı. Hiç yerinmedi, hiç erinmedi. Aklın yolundan gitti hep.

 

26 Kasım 1934 tarihinde Denizli’de yaşama adım atan Cengiz Bektaş, ölüm tarihi olan 20 Mart 2020 tarihine kadar yaşamın hep hakkını vermiş, çevresine insan olarak, akademisyen olarak, çevreci olarak, mimariyi gerçek bir sanat dalı olarak algılayan ve gereğini yapan bir insan olarak toplumun hep göz önünde olmuş, sorumluluklarını yerine getirmiş, hep örnek olmuştur. Ayrımsız hepimize ağabey ve öğretmen olmuş, fırsat bulduğu her ortamda çevresindeki herkese yaşam dersi vermiş, bildiklerini öğretmiştir.    

 

Doğduğu yeri (Denizli’yi) çok sevmiş, yaşamboyu toprağından hiç kopmamış, sorunlarına hep çözüm aramış, elinden geleni yapmıştır. 

 

Bunu da “Gözlerimi Kapatsam” şiirinde dile getirmiş açık yüreklilikle, orayı “cennet” olarak algılamış, öyle yorumlamıştır. Hep, “ahh vatanım, güzel yurdum” demiş, sancısını çekmiştir. 

 

“gözlerimi kapatsam
cenneti düşünürüm
denizliyi görürüm
haney evleri
bahçeleri bağları
elmayı narı
ak kara dut
erik
kavakları ya kavakları

ak toprak kokusu duvarın
içime çekerdim
nereden anımsadım şimdi

 

kapatsam gözlerimi
cenneti
denizliyi görürüm
arıkları ya arıkları
içinde çocukluğum yalnayak

kumruları duyarım
ağustosböceklerini
karınca katarları
horozları ya horozları
nereden anımsadım şimdi

 

gözlerinizi kapatsanız
cenneti düşünseniz
çocukluğumun denizlisini
görmediniz ki
göremezsiniz”

 

diyen, çıktığı yuvayı hor görmeyen, her fırsatta yücelten O idi. Doğduğu kente olan vefa borcunu, mimarlık mesleğinin de gereğini yaparak, değişik binalar ve okullar tasarlayarak, kenti güzelleştirerek ödemeye gayret etmiştir. Bunu hep yapmıştır.  

Sanatçı Bektaş, İlkokul’u Saraçhane’de, liseyi İstanbul Erkek Lisesinde, mimarlık eğitimini Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümünde tamamlamış, sonrasında  Almanya’ya giderek Münih’te Teknik Üniversitenin  Mimarlık Bölümüne devam etmiş, kendini çok sevdiği mimarlık alanında geliştirmiştir. 

Yurda döndüğünde Mimar Sinan Üniversitesi Şehircilik ve Mimarlık Bölümü’nde, Zafer Mühendislik-Mimarlık Yüksek Okulu’nda ve Trakya Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışmıştır. Bir süre Münih, Ankara ve İstanbul’da serbest mimarlık yapmış, Antalya Büyükşehir Belediyesi’nde danışmanlık görevi üstlenmiştir. Üstlendiği görevlerin hep hakkını vermiştir.  

Uzunca süre serbest mimar olarak da çalışan Prof. Dr. Cengiz Bektaş, konuk öğretim üyesi olarak,  Makedonya, Almanya ve ABD’de de bulunmuştur. Bir dönem (1999-2005 yılları arasında) Türkiye Yazarlar Sendikası genel başkanlığı yapan ve gerçek bir aydınlanmacı olan Prof. Bektaş, bir dönem de Türk-Yunan Dostluk Derneği başkanlığını yürütmüş, iki ülke vatandaşları arasında barış ve kardeşlik tohumları ekmeye gayret etmiştir.  

Öncü mimarlarımızdan olan Cengiz Bektaş, Türk mimarisinde özgün tasarımları, işlevsel tutumu ile çözümcül bakış açısı ve estetik anlayışı ile özel bir yer edinmiştir. Çıkardığı işlerle çok sayıda ödül kazanmış, verdiği emekle, kazandığı sayısız ödüllerle Cengiz Bektaş adını silinmez, unutulmaz kılmıştır. Mimar Sinan’ın ardılı olduğunu, ödülleri hak ettiğini  göstermiştir.  

Mimar Prof. Cengiz Bektaş, Türk Dil Kurumu binası için yaptığı projesi ile 1978 yılında Ulusal Mimarlık Sergisi Ödülü’nü kazanmıştır.

Antalya “Akdeniz Üniversitesi Olbia Sosyal Özeği” ne yönelik projesi ile 2001 yılında Ağa Han Mimarlık Ödüllü’nü kazanmıştır.

İstanbul “Uluslararası Endüstri ve Ticaret Bankası”nı tasarlamıştır.

Aydın da “Afrodisias Ek Müzesi”ni tasarlayıp uygulamıştır. Altındayapılacak kazılara izinversin diye hareketli bir müze binası yapmıştır.

Yazıları ile de ses getiren,  oturaklı, ayağı yere basan eserler veren Cengiz Bektaş, “Mimarlıkta Eleştiri” adlı kitabıyla 1968 yılında  Türk Dil Kurumu İnceleme-Araştırma Ödülünü kazanmıştır.

TRT 1970 Sanat Ödülleri Yarışması’nda “Tek Şiir Başarı Ödülü”nü kazanan da Cengiz Bektaş olmuştur.

2003 yılında “Truva Şiir Ödülü”nü almıştır.

Romanya “Balkan Kültürüne Katkı Ödülü”nü de almıştır.

“Dün Bugün” adlı şiir kitabı ile 2007 yılında Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülünü kazanmıştır. 

Verdiği yoğun emeğin karşılığı olarak çok sayıda  mimarlık ve şehircilik kuruluşlarından hiçte azımsanmayacak sayıda (onlarca) mimarlık ödülü almıştır.  Kimi şiir ve öyküleri çeşitli dünya dillerine  çevrilmiş, “Akdeniz” adını taşıyan bir şiiri Aylin Livaneli tarafından bestelenerek seslendirilmiştir.

Donanımlı ve yetenekli bir mimar olan Prof.  Bektaş, mimarlar başta olmak üzere her meslekten insanın öncelikle kendi kültürünün farkında olması gerektiğini düşünür, bu görüş ve düşüncelerini “Kendi kültürünün, geleneğinin ne olduğunu bilmeyen kişilerin bilgisizliği uyarınca yapılan yapılar, "Bu geçmişin çocukları bunlar olabilir mi?" sorusunu akla getirmektedir. Bana göre mimar, özellikle de bizim mimarlarımız, kültür birikiminin bilincinde olmalı. Mimarlık elbette ki insanlar için, bu çağda onlara insancıl oylumlar sunmak için yapılmalıdır. Onların gereksinimleri, mutlulukları, sağlıkları için çalışmak demek bu.” Diyerek somutlaştırırdı.

1950 yılında yazmaya başlayan Cengiz Bektaş’ın şiir ve yazıları, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın çıkardığı “Türkçe” dergisinde, “Dost” (1963), “Sanat Sanatçılar” (1965), “Türk Dili” (TDK, 1968-83), “Yazko Edebiyat”, “Varlık”, “İnsancıl”, “Güzel Yazılar”, “Evrensel Kültür” ve “Kıyı” gibi dergilerde yayımlanmış ve ilgi uyandırmıştır.    

Boş durmayı sevmeyen, okumayı ve öğrenmeyi yaşam boyu alışkanlık haline getiren Prof. Bektaş, şiirleri, deneme, araştırma ve inceleme yazılarının yanında uzmanlık alanı olan mimarlık alanında da çok sayıda yazılar yazmış, panellere katılmış, konferanslar, dersler vermiştir. Yaptığı konuşmalarla tanınmış, yurt  de dünya çapında sevilmiş, sayılmıştır. 

Kendisine bir dönem Denizli Belediye Başkanlığı önerilmiş, ancak siyasete pek sıcak bakmadığı için öneriyi kabul etmemiş, ama doğduğu kent için elinden geleni esirgememiştir.  

Denizli’de babası Hacı Halil Bektaş adına yaptırdığı İlkokulun süslemelerini arkadaşı  ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu yapmıştır. 

Köy Enstitüleri’nin köycü, halkçı, yaratıcı, üretken, işe yatkın yapısını çok takdir eden,    

Cengiz Bektaş için katıksız bir köy enstitülü yazar olan Mehmet Başaran öğretmen bakın neler diyor:

“Çok yönlü bir kişilik Cengiz Bektaş. Avrupalarda okumuş ama, Anadolu ekiniyle yoğrulmuş. Hitit, Frig, Lidya... Karyalı ananın, Kibele’nin oğlu, parmaklarında sanatın büyüsü, dokunduğu yere güzellik katıyor, dokunduğu yapı canlanıyor, dokunduğu taş, soluk almaya başlıyor. Sadece kendi ülkesinden değil, tüm dünya kırından hasatlar kaldırıyor.”

Başaran öğretmen, Cengiz Bektaş’ın bünyesinde birleştirdiği mimarlık ve şairliği sanat ortak paydasında buluşturarak, ondaki cevheri ön plana çıkartarak, altını önemle çizerek,

“Bektaş’ın içindeki mimarla ozan, gelenekselle çağdaşı bir teknede yoğurup, vardıkları bilişimle yapılar kuruyorlar, öykünmelerden uzak. Mimar günlüğü, ozan günlüğü biraz da: “Çiziyorum kekik otlarına evlerimi”. Sonra da o evlere dostluğu, sevgiyi, insan soluğunu, tüm sıcaklığıyla yaşamı yerleştiriyor. Mimar eli, bir taşı, bir tuğlayı nereye koyarsa yakışacağını biliyor. Şiirini de öyle kuruyor Cengiz Bektaş. Günlük dilin sözcüklerini, hem de şimdiye dek pek şiire girmemişlerini şöyle bir dokunuşla yerine koyuyor, masallardan, yinelemelerden renk katan iplikler de katıyor araya.”

Yüreği güzel bir şairin bir başka yüreği güzel şairi anlatışının güzelliğine bakın: Dokunduğu taşa soluk alıp verdiren adam. Cengiz Bektaş. Ne güzel tanım. Çok ta yakışıyor Bektaş’a.  

Araya Şair Bektaş’ın güzel bir şiirini daha koymanın sırası geldi.  

 

“İki çınar diktik
Can suyu verdik
Sıladan sılaya
Astık bitimleri
Seviyoruz çocukları
Barış türküleri söylemeyi

Azıcık gerçek
Azıcık düş
Güzel olsun herşey
Sevgi olsun tek.
Böyle yazdık özlemi
Torunlarımız okusun
Gölgesinde çınarların”

Yeni fidanlar dikmekti derdi tasası. Can suyu vermekti taşa, toprağa, ayrımsız bütün doğaya. Hep hazırdı çocukları sevmeye, barış türküleri söylemeye. Herşeyin güzel olmasını dilerdi. Sevgiden yanaydı hep. Bütün özlemi barıştı, çocukların gönenci idi, dikilen ağaçların gölgesinde gelecek kaygısı duymadan yaşamaları, tadını gönlünce çıkartmalarıdır yaşamın. Çok şey istemediğinin bilincinde idi usta şair. 

Cengiz Bekteş, kültür ve sanat adına yapacağını yapmış, Türk ekinine koyacağı katkıyı koymuş, kendini mimari ve şiir alanında ölümsüz kılmıştır. Yaşamayı sever, hakkını verirdi. Ölümü kaçınılmaz sayar, bu nedenle umursamazdı bile. Duygularını düşüncelerini, çizmeden, resmetmeden şiirselleştirmeden duramazdı. Toplumun esenliğini düşünürdü. Hep yapacak bir işi vardı.

“Günün sonu,
Hüzünse hüzün,
Her şey parmak ucu,
Yanıbaşımda..” derdi.

Ödüle doymayan, yaşadığı sürece sayısız önemli ödüle imza atan Cengiz Bektaş, karnı büyük doymak bilmez dünyayı çizimleriyle, tasarımlarıyla, eskizleriyle, resimleriyle, şiirleriyle, bilgece aforizmalarıyla doldurmuş, kendince bezemiştir.        

“Serçeler titreşiyorlar dışarda
Benim kışım mı bu
Bu sevgisiz sevişmeler
Neden çekip gidemiyorum” diyen Cengiz Bektaş,

20 Mart 2020 günü bence görevini hakkıyla yapmış insanların gönül huzuru ile aramızdan ayrılmış, son yolculuğuna çıkmıştır.

Şeker hastalığına bağlı olarak kalp yetmezliği çeken ve yaklaşık bir hafta kadar İstanbul’da bir hastanenin yoğun bakım ünitesinde yoğun tedavi altında tutulan Cengiz Bektaş, hastanede çalışan doktorların bütün müdahalesine karşın yaşam savaşını kaybetmiştir.

UĞURLAR OLSUN

Özgür ruhu, sürekli kanatlanmış uçmaya hazır yapısı zaten corona virüs nedeniyle evde hapsolmaya gelemez, başkaldırırdı. Nitekim öyle de yaptı. Sonsuz özgürlüğü ve ölümsüzlüğü seçti. Kültür ve sanata verdiği emekle sonsuzakadar yüreklerimize yerleşti.

Sevgili Bektaş’ın ailesi, incelikli bir ilanla duyurdu büyük ustanın ölümünü:

“Sevgili dostlar, birçoğunuzun duyduğu doğru, ne yazık ki sevgili Cengiz Bektaş’ı yitirdik. O’nu uğurlarken yanımızda olmak istediğinizi biliyoruz. Bunu biz de isterdik, ama bildiğiniz gibi zamanın tuhaf bir aralığından geçiyoruz (coronavirüs nedeniyle evden çıkmama durumu). Böyle bir aralıkta O, şöyle derdi: “Kalben burada olduğunuzu biliyorum, n’olur gelmeye kalkmayın”. Elçiye zevâl olmaz. Lütfen O’nun bu isteğine uyun ve O’nu anmak için iyi bir zamanda buluşmak üzere sevgiyle ve sağlıkla kalın.” Kamuoyu ile paylaşılan ileti böyleydi.

Toprağa verilme esnasında yanında olamasak da, sevgili Bektaş hoca, görüş ve düşünceleri ile yaşadığımız sürece bizlerle olmaya devam edecek, kalıcı çok sayıda yapıtı ile hiçbir zaman unutulmayacaktır.  Bu eşi bulunmaz aydınımıza sonsuz ışık diliyoruz.

Yayın Tarihi
03.04.2020
Bu makale 1647 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!