(Bugün 4 mayıs. “Eski Dostlar” şarkısının unutulmaz bestecisi Gültekin Çeki’nin ölüm yıldönümü. Bu vesile ile sayın hocamızı sevgiyle saygıyla anıyor, ışıklar içinde uyumasını gönülden diliyoruz. Öncelikle yaşadığı kent Antalya'ya, müziğe, spora, eğitim, kültür ve sanata katkıları için teşekkür ediyoruz.YAS)
Sıcacık yüreğiyle, kabına sığmaz hümanizma (insan sevgisi) ile dogma büyüme Akdenizli idi Gültekin Çeki, dünya cenneti Antalyalı idi. “Antalya’da iz bırakanlar” ödülünü hak eden az sayıda insandan biri idi.
O hiç bir zaman, eski Antalyalı, yeni Antalyalı ayrımı yapmadı, kim Antalya’ya hizmet ettiyse, kim Antalya’dan sadece almadı, ona katkı koyduysa, birşeyler verdiyse, onu Antalyalı saydı. Hemşerisi kabul etti. Kendisi Antalya’ya hizmeti gerçek bir ibadet bildi.
- yılı, 5 Şubat günü. Antalya’da doğdu. Babasının işi nedeniyle İlk ve Orta okulu bir başka Akdeniz kenti Mersin’de okudu.Toprak çekti yeniden, Antalya’ya döndü ve Liseyi sevdalısı olduğu Antalya’da okudu.
Henüz daha lise öğrencisi iken, başladı genç yüreği Antalya için çarpmaya. Arkadaşları ile birlikte Antalya Halkevi etkinliklerine katıldı.
Müzik ve spor gruplarına devam etti. Öğrendi ve geleceğin yurtsever Gültekin Çeki’sini oluşturdu. Sağlam, dayanıklı bir temel attı.
Antalya Halkevi’nde ünlü Antalyalı sinemacı, film yönetmeni Behlül Dal ile usta-çırak ilişkisi kurdu.
Behlül bey de hamuru Antalya mayası ile karılmış katışıksız bir Antalya çocuğu idi. Her fırsatta Antalya’ya sahip çıkan bir kültür-sanat insanı, yetenekli bir film yönetmeni idi.
Halk evlerinde kuraldı, bilenler bilmeyenlere öğretir, yardımlaşma ve dayanışma had safhaya çıkardı.
Behlül Dal, yetenekli öğrencisi Gültekin Çeki’yi sevdi, Gültekin Çeki de çok şey öğrendiği Behlül Dal’ı çok sevdi, yaşadığı sürece hocasına saygıda kusur etmedi.
Gültekin Çeki, Antalya Halkevi günlerinin kültürel ve sanatsal etkinlikler açısından kent genelinde büyük bir işleve sahip olduğunu, kısa zamanda çok yol kat ettiğini ve düzenlediği yoğun etkinliklerle sadece Antalya’da değil, yurt çapında ses getirdiğini düşünüyor ve bir parçası olduğu için de onur ve gurur duyuyordu.
Halk evi döneminde kendisine emek veren öğretmenleri ve yöneticileri hiç unutmadı, hep saygıyla andı. Onları kendine hep örnek aldı, daha iyisini yapmaya gayret etti.
Antalya Halkevi döneminde lise öğrencisi Gültekin Çeki, hem jimnastik (spor) hem de müzik grubunda idi. Yaptıkları hazırlıkları, gösterileri, komşu kent Isparta’da gösterdikleri üstün performansın ardından büyük alkış aldıklarını, seyircilerin büyük beğenisini topladıklarını hiç unutmadı. Ama asıl gurur duyduğu husus, yaşadığı kenti, sevdiği kent Antalya’yı bir başka kentte başarıyla temsil etmekti. Bunu halkevlerinden her söz ettiğinde gündeme getirdi. Halkevlerinin cumhuriyetin kuruluş döneminde halka ulaşmada üzerine düşen görevi hakkıyla yaptığına inandı hep.
Lise sonrasında yüksek öğrenim yapmak üzere Gazi Eğitim Enstitüsü’nün beden eğitimi bölümüne girdi. Orada da başarılı idi. Kendi kozasını örerek iyi bir beden eğitimi öğretmeni oldu. Tüm spor dallarına ilgi duydu, kendini yaşama eksiksiz hazırladı.
Gazi’den mezun olduğu yıl 1949 yılıydı. Aynı öğretim yılı içinde (1949-1950 öğretim yılı) Beden Eğitimi öğretmeni olarak Antalya Endüstri Meslek Lisesi’ne atandı. Orada tam 4 yıl kaldı. Hem öğretmen, hem de müdür yardımcısı olarak yine Antalya’ya ve Antalyalı meslek lisesi öğrencilerine hizmet etti, onlara sporu sevdirdi. Sağlam kafa sağlam vücutta bulunuru öğretti.
Okuluyla öğrencileri ile 19 mayıs törenlerine katıldı, alkış topladı. Liseler arası yarışmalara öğrencilerini hazırladı. Güzel işlere imza attı.
O dönem öğrencilerinden biri olan Antalyalı şair Metin Demirtaş, öğretmeni Gültekin Çeki’nin öğretme aşkına hayran olduklarını, onu kendilerine örnek aldıklarını söylerdi. İşini ciddiye alan, bir insanın örnek alınmasından daha doğal ne olabilir ki? Öğrencilerini sevdi, kendini de onlara sevdirdi.
Sonra sağlam bünyeli her Türk erkeği gibi askere gitti, süvari olarak askerliğini tamamladı. Askerlik bitiminde bu kez Ankara’da, devlet bürokrasisinde Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü’nde çalışmaya başladı. Artık Antalya’ya başkent Ankara’dan ulaşacak, hizmet üretmeye devam edecekti. Öyle de oldu.
Gençlik ve Spor Bakanlığı’nda görev yaptığı dönemde tesis yoksunu olarak gördüğü Antalya’ya gerçekten büyük katkılar sağladı. Pek çok konuya öncülük etti. Antalya’dan sevgili arkadaşı Süleyman Erol’un uzattığı eli Ankara’dan tuttu ve sevdalısı Antalya’ya pek çok tesis kazandırılmasına olanak hazırladı. Önayak oldu.
Konyaaltı yüzme havuzunun yapımında, Saklıkent Kayak Merkezi’nin oluşturulmasında olumlu katkılarının olduğu, bürokratik sorunları hep onun çözdüğü bilinmektedir.
Kamulaştırma için Konyaaltı’ndaki havuz yerinin santim santim hesaplandığını, çok amaçlı bir tesis planlandığını, o güne göre çok para harcandığını, ama sonradan yıkılarak yok edildiğini, tesise yazık edildiğini düşünüyordu. Tesisin sadece havuzdan ibaret olmadığını, tribünleri, kayıkhanesi ve çekek yerlerinin de olacağını, ama yapılamadığını, korumayı bile beceremediklerini düşünüyor, gerçekten üzüm üzüm üzülüyordu.
Yelken ve kürek takımları kurmayı en az altı ay çalışma olanağı veren Antalya’da yüzme ve su sporlarında da ses getirmeyi, kenti tanıtmayı planladıklarını söylüyordu. Hayallerinitam gerçekleştiremediği için de derin üzüntü içindeydi.
Tesisin yok edilmesime gerçekten kahroluyordu. Futbol ve basketbol dışında bir varlık gösteremeyen Antalya için, Antalya gençliği için büyük bir kayıp olarak görüyor ve her fırsatta dile getiriyordu. Önemli sporcularının yetişmesinin önü kesilmiş gibi hissediyordu.
Yüzme havuzunun, kapalı salonun ve stadın yıkılmasını hiçbir zaman içine sindiremedi, anıların yokedilmesi, kent belleğinin dumura uğratılması, tarihin silinmesi olarak gördü, yıkarak bir yere varılmayacağını düşündü hep. Kentin kimliğini yok etmekle denk gördü yıkım işini. Her fırsatta da üzüntüsünü dile getirdi, ilgilileri uyardı, ama hiç işe yaramadı.
Tesislerin yıkılmak yerine amatör sporculara ve gençlerin kullanımına açılabileceğini düşündü, önerdi hep. Anlatamadı yetkililere.
Antalya’ya döndüğünde kentin raylı sisteme geçmesini, bunun kentin geleceği için önemli olduğunu görerek bir proje hazırladı ve projesinde yeni açılacak yolların mümkün olduğunca geniş tutulmasını önerdi. (Henüz daha 100. Yıl caddesi bile yoktu o dönemde) Bütün derdi, kadim bir kent olan Antalya’nın, tarihle iç içe yaşayan bir kentin ilerde trafik sorunu yaşamamasıydı. Önününaçılması, kilitlenmemesiydi.
“Keşke” demeyi sevmezdi. Dediklerinin yapılmadığını gördükçe, keşke zamanında yapılsaydı, keşke kulak verilseydi, keşke demeye başladı son zamanlarında.
Gültekin Çeki, kendi payına yapabileceği her işi zamanında yapar, hazırlıklarını tamamlar, önceden planlar, ertelemezdi.
Antalyaspor tüzüğünü hazırlayan oydu. Kulübü daha üst liglere taşımak üzere görevden kaçmadı, uzun yıllar genel sekreter olarak görev yaptı. Takımı Antalya’ya mal etmek için mücadele verdi. Kulüp, kendi ayakları üzerinde dursun, tesisleşsin istedi. Meltem mahallesinde bugünkü stadın olduğu yerin kamulaştırılmasını sağladı. Unutmayalım, bugün stad ve kapalı salonu kentin ortasında kaldı diye eleştiriyoruz ama, o alanlar o dönemlerde kentin çok dışında boş alanlar idiler. Kentin bu kadar kısa zamanda bu kadar büyüyeceği öngörülemedi. Ne üniversite, ne Meltem mahallesi, ne hastane, ne devasa oteller hiçbiri yoktu.
Gültekin Çeki’de Antalyaspor sevgisi yapmacık değildi. Antalyaspor için iki ayrı marş besteledi. İki marşın da sözlerini beğendiği için bu işi yaptığını, Antalyaspor’un iki marşı olan tek takım olduğunu da söylerdi yeri geldiğinde.
Antalyaspor’un başarılı olması için sporu doğru anlayan sporcu ve yöneticilere ihtiyaç olduğunu düşünür, spora gönül vermeyi ön koşul olarak görürdü. Kendisi amatör ruhunu kaybetmeden bu konuda hep örnek oldu zaten.
*
Antalya Lisesi’nden öğretmen arkadaşı Ekrem Reşit Uluç’un sözlerini yazdığı “Antalya” şiirini mahur makamında aksak usulde besteleyerek kente olan sevgisini bir kez daha gösterdi.
Yemyeşil bir halısın, bir portakal dalısın,
Akdeniz peteğisin, en kokulu balısın.
Kalbe akan bir kadın, gibi kanımda tadın,
Bir sevda türküsüdür, Antalya senin adın.
Bilmem ki benim nemsin, sen benim bir tanemsin
Çatlak dudaklarıma, hayat veren bir nemsin.
*
Kayak merkezinin yapımında Toros dağlarının da bir biçimde alternatif turizme açılmasını önemsedi, o konuda da üzerine düşen görevi yaptı.
Antalya’yı kültür ve sanata yatkın bir kent olarak gören Gültekin Çeki, onu hak ettiği yere taşımak için yaşam boyu didindi dırdu.
Ünlü müzik adamı Sürelsan’ı Antalya’ya getiren, klasik müzik ve koro çalışmalarını başlatan, kent çapında yaygınlaştıran ekibin içinde lokomotif göreviyle o da vardı.
Bugün Antalya merkez ve ilçelerinde 50 den fazla KlasikTürk müziği korosu varsa, onların oluşumunda, teşvik ve destek görmesinde, geri planda ya da ön planda onun desteği ve emeği vardı.
Türk Müziği Günleri’nde aktif görev alarak işi kotaranların başında o geliyordu. Düzenlemeler sırasında büyük bir zevkle Danışma kurulu üyeliği yaptı. Çevresini yönlendirdi. Yurt çapında ses getiren işler yapılmasına katkılar sundu.
Gültekin Çeki, her nerede çalıştıysa, Antalya’yı, dönüp dolaşıp geleceği yer olarak, kürkçü dükkanı olarak gördü. Antalya, yaşam boyu hiç aklından çıkmadı.
Kenti, o kadar sevdi ki, son uykusunu da Antalya’da Andızlı mezarlığında sevenlerinin ve eski dostlarının duaları ile uyumayı seçti.
Corona salgını nedeniyle bu yıl ne yazık ki ev hapsinde olduğumuziçin mezar ziyaretine ve mezarı başında anmaya katılamayacağız, ama o büyük Antalya sevdalısı ağabeye olan güzel duygularımızı uzaktan da olsa yerine getireceğiz. Işıklar içinde olsun, yattığı yer çiçeklerle dolsun, diyeceğiz. Artık şarkılarda ve gönüllerde yaşadığını bileceğiz.