Tonguç baba, cumhuriyetin ne anlam taşıdığını özlü biçimde şöyle dile getiriyordu. “Kurtuluş Savaşı’nda kanlarını verenlerin hakları ödenecekti. Yeteneklilere, çalışanlara hakları verilecekti. İmparatorluk döneminde olduğu gibi ezen ve ezilen, sömüren ve sömürülen sınıflar bulunmayacaktı. Cumhuriyet bu demekti. Devrim, en uygun koşulları bularak yeni insan tipleri yaratmak zorundaydı…”
Yeni kuşaklar, Atatürk çocukları olarak, çağdaş, halkçı, demokratik cumhuriyetimize yaraşan insan modelini eğitene, insanımızı bilinçlendirene kadar çalışacağız. Pes etmeyecek, dur durak bilmeyeceğiz. Bizi biz yapan cumhuriyete borcumuz var. Onu her koşulda ödeyeceğiz.
“KİMSESİZLERİN KİMSESİDİR CUMHURİYET” (1)
En büyük, en anlamlı ulusal bayramı, Cumhuriyet Bayramını kutlamaya hazırlanıyoruz. Yazının başlığını Türk insanına, tüm unsurlarıyla tek bir varlık olan Türk ulusuna en yakışan yönetim biçimi olarak, bağımsızlığı baş tacı eden cumhuriyeti layık gören, kimi karşı çıkışlara karşın inatla onu savunan ve kuran, kararlılıkla uygulayan, aynı karar gününde ilk cumhurbaşkanı seçilen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten esinlenerek koyduk. “Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesidir.”
Bir fazilet, bir erdem rejimi olan, cumhuriyet çoluk-çocuk, yaşlı-genç, kadın-erkek demeden, kimseyi dışlamadan, ayrım yapmadan hepimize, tüm gerçek cumhuriyetçilere, demokrasiye gerçekten inananlara kutlu olsun.
Cumhuriyet yönetimi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Bağımsızlık benim karakterimdir” anlayışının, misak-ı milli (ulusal ant) sınırları içinde tüm vatandaşlara hak olarak yansıtılması, yaşam biçimi haline getirilmesidir. Erdem rejimidir.
“Türk Ulusunun yaratılışına en uygun rejim Cumhuriyettir” anlayışının “Hakimiyet (egemenlik) kayıtsız koşulsuz ulusundur” inancının bir yasa çıkartılarak 29 Ekim tarihinde dost düşman ayırımı yapmadan tüm dünyaya açıkça bildirilmesidir. Şanlı gündür.
Anayasanın değiştirilemez, teklif dahi edilemez denilen birinci maddesi, “Türkiye Devletinin hükümet biçimi Cumhuriyettir” demektedir. İşin özü, dayandığı temel ilke, değişmez kural budur. Cumhuriyet özümüzdür.
Ulusumuza, insanımıza en yaraşan yönetim biçimi olan Cumhuriyet, bize inandığımız, güvendiğimiz atalarımızdan emanet olup, dünya durdukça ve son ulus üyesi var oldukça yaşayacaktır. Buna inancımız tamdır. Gerisi yalandır.
Cumhuriyet, sadece insanımıza en uygun, en yarayışlı bir yönetim biçimi olmakla kalmayıp aynı zamanda binlerce yıllık onurlu tarihimizin en devrimci, yeniliklerle dolu, kapsamlı çağdaşlaşma ve demokratikleşme atılımıdır. Bütün aşamalarıyla mazlum uluslara örnek olan bir uygulamadır.
Bir hukuk ve erdem rejimi olan Cumhuriyeti her koşulda koruma ve kollama görevini kararlı bir biçimde hepimiz, tüm ulus bireyleri, birlikte üstleneceğiz ve bunu kararlılıkla başaracağız. Buna toplum olarak, çağdaş yurttaşlar olarak bağlılığımız, inancımız ve güvenimiz sonsuzdur. Garantisi, cumhuriyet düşüncesini benimsemiş geniş halk katmanlarıdır. Her yaştaki Türk gençliğidir.
“Türk Ulusu büyüktür. Özgürlüğü ve barışı sever. Canı pahasına da olsa, Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşatacak güçtedir ve yaşatacaktır da. Cumhuriyet, etnik kökeni ne olursa olsun tüm yurttaşlarını Türk Ulusu çatısı altında birleştirmiş bir yönetim biçimidir. Cumhuriyet, fazilettir, erdemdir.” diyen gerçekten halkçı bir liderimiz var: Mustafa Kemal.
Onun kuramdan, düşünceden eyleme dönüştürdüğü çağdaş ve demokratik yönetim biçimi, bize en uygun yönetim tarzıdır. Saygın bir ulusun saygın üyeleri olarak bunun hepimiz farkındayız.
Cumhuriyeti her koşulda koruma ve kollama görevini bu uğurda can veren atalarımızdan emanet olarak kabul ediyor, öyle algılıyoruz. Ant içiyoruz.
Can bedende olduğu sürece hepimiz için yaşamsal değer taşıyan Cumhuriyeti sahipleneceğimize söz veriyoruz.
“Cumhuriyetimizin dayanağı, Türk topluluğudur.” diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün yüzünü kara çıkartmayacağız. bir kere daha söz veriyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle bağımsızlığımızın güvencesi, anahtarı olan en büyük ulus bayramı Cumhuriyet Bayramını içtenlikle kutluyorum. Yaşasın, sonsuza kadar yaşatmakta kararlı olduğumuz Cumhuriyet, yaşasın tarihin her döneminde bağımsızlığı yaşam biçimi seçmiş Türk ulusu. Ne mutlu Türküm diyene!
“KİMSESİZLERİN KİMSESİDİR CUMHURİYET” (2)
Binlerce yıllık Anadolu tarihinden biliyoruz. Üzerinde yaşadığımız topraklar, sayısı belirsiz irili ufaklı topluluk, kavim, beylik, devlet, imparatorluk ve hanedanın ilgisini çekmiş, egemenlik uğruna, bağımsızlık uğruna çok sayıda savaşa sahne olmuş netameli (tekin olmayan, başına bin türlü iş gelen) bir coğrafyadır.
İnsanoğlu var olduğundan beri de ilgi odağı olmuş, köprü görevi görmüş iki yarımadadan oluşan bir vatan parçasıdır.
Unutmayalım ki, bu toprakları kalıcı vatan yapmak için büyük bedeller ödedik. Sonunda büyük Atatürk ve ona inanmış silah arkadaşlarının kanları ve canları pahasına bu vatana sahip olduk ve kendimize en uygun bulduğumuz yönetim biçimini, demokratik yönetimi seçtik, cumhuriyeti kurduk.
Tarihi gerçekleri okudukça, belgeleri karıştırdıkça ne büyük emekler verilerek, çağdaş, laik ve demokratik bir yönetim biçimi olan Cumhuriyetin kurulduğunu görüyor, yaşamsal önemini anlıyoruz. Farkındalığımız artıyor, giderek daha bir bilinçleniyoruz.
Cumhuriyeti yönetim biçimi olarak seçerek, bir biat toplumunu, (körü körüne inanan, sorgulamayı asla düşünmeyen, cehalete kurban bir toplumu) kulluktan çıkartıp, saygın vatandaş, yurttaş yaptık. Ümmet anlayışını, millet anlayışına (ulus anlayışına) çevirdik.
İnsanımızı her alanda daha sorumlu, bilinçli, hak arayan vatandaşa dönüştürdük. Bu yolda çok sayıda engellere karşın, doğru adımlar attık, doğru yolu gösterdik. Sapmalar oldu, üzüldük, yoldan çıkmalar, kaymalar oldu, kahrolduk. Atatürk’e ve Cumhuriyete ihanet dedik. Önlemeye çalıştık.
Cumhuriyetin özellikle kuruluş yıllarında ülkenin dar ve kısıtlı olanaklarına karşın doğru adımlar atarak, çalışarak üreterek tüm dünyaya, kendimizi saygın bir ulus olarak kabul ettirdik. Dimdik ayaklarımızın üzerinde durduk. Aslanlar gibi haklarımızı koruduk, “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesi ile hareket ederek sadece Ortadoğu'ya, Balkanlara değil, tüm dünyaya örnek olduk. Bunu toplumca hepimiz birlikte başardık.
Kabul edelim ki, yüzyıllarca köle kabul edilen, hakları ellerinden alınan sömürülen insanlarımız, 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyetin ilanından sonra ayrılmaz bir ulus olmayı, onurlu, özgür düşünceli, dengeli, eşit haklara sahip, imtiyazsız (ayrıcalıksız) bir ulusun saygın ve onurlu yurttaşları olmuşlardır. Gerçek üretici konumundaki köylü, ulusun efendisi yapılmak üzere atılımlar yapılmış, gereken adımlar sıra ile atılmıştır.
Cumhuriyetin ilanıyla, ulusal sınırların belirlenmesiyle savaşlar sona ermiş, ölümler bitmiş, acı ve gözyaşı dinmiş, toplum bütünüyle Mustafa Kemal’in doğru yönlendirmesi ve önderliği ile inanç ve köken ayrılıklarını bir kenara bırakarak kıvançta ve tasada ortak davranan bir ulus olmayı, tek bir yumruk olmayı başarmıştır.
Bu topraklar üzerinde özgürce yaşayan herkes, ülkesi ve ulusuyla bölünmez bir bütün olduğunu fark etmiş, uzun yıllar gereğini, gereği gibi yerine getirmiştir. Bugün de olması gereken budur. Bunu başaracak güce ve sağduyuya sahibiz.
Biliyoruz ki, büyük emeklerle kurulan Cumhuriyet, üzerinde oynanmadığı sürece, sağa sola çekilmediği sürece, bizleri bir arada tutan kuvvetli yapıştırıcı, birleştirici güç konumundadır.
Cumhuriyetin, bu güzel paha biçilmez armağanın değerini bilmeye, ödün vermeden, sapkınlık göstermeden, ulusumuza ihanet etmeden sonsuza değin korumaya var mısınız? “Evet” dediğinizi duyar gibiyim. Biraz daha yüksek sesle “evet “ der misiniz?
“KİMSESİZLERİN KİMSESİDİR CUMHURİYET” (3)
Cumhuriyet yönetiminin değerini bilmek, onu toplumun tüm katmanlarınca içimize sindirmek zorundayız. Çevremize, komşularımıza şöyle bir bakalım. Ortadoğu coğrafyasında, İslam dünyasında din ve devlet işlerini birbirinden ayıran, kısacası “laiklik” ilkesini benimsenmiş, halkın kendi kendini yönettiği bir başka ülke var mı? Bu işi hakkıyla yapan, din ile devlet işlerini ayrı tutan. Yok.
Biz bile, belirli zamanlarda geriye dönük adımlar ve sapmalar nedeniyle Cumhuriyet düşüncesini toplum katmanlarına tam yerleştirememiş, cehalet nedeniyle, yanılmış, yanıltılmış, sömürgen batının ayak oyunlarına gelmiş, ne yapacağını bilmez halde fırtınalı ortamda ileri geri yalpalayan bir gemi konumundayız. Gemimizi kurtarmak, sakin limanlara ulaştırmak zorundayız.
Evet, Atamızın da söylediği gibi “Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesidir.” Besleyen, vatandaşının sağlığını, eğitimini, güvenliğini, refahını karşılıksız düşünen, düşünmesi gereken devlet anadır, O özverili, sağlıklı düşünen yönetimin adıdır.
Cumhuriyet, her ortamda vatandaşını, engelli-engelsiz demeden koruyan kollayan devlet babadır. Cumhuriyet, her ortamda babalığını bilir, sorumluluk alır ve gereğini yapar. Öyle olmalıdır.
Cumhuriyet, yeri geldiğinde kardeştir, arka çıkar, bacıdır, kol kanat gerer. Yardır, yarandır, sarıp sarmalar. İnsanı sevgiyle kucaklar.
Cumhuriyet, kızdır, kızandır, oğuldur. Toplumun geleceğidir. Ülkenin gelecek teminatıdır.
Cumhuriyet, çağdaş dünya amaçlayan düşünceyi oluşturan öğretmenlik mesleğidir. Yeni kuşakları yetiştirmek onun birincil işidir. Yurt görevidir. Kutsaldır.
Cumhuriyet, sözde değil, özde atılan adımlardır. Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür gençlik yetiştirmektir.
Cumhuriyet, donanımlı bir okuldur, Öğrenme ortamıdır. Herkesi okutmak, yurttaş yapmak asli görevidir. Yurdun dört köşesine dokunmaktır.
Cumhuriyet onurlu basındır, kalemini satmayan, kiralamayan, gerçeklerden kaçmayan.
Cumhuriyet, bitmez tükenmez huzur ve güven ortamıdır. Sevgidir, tutkudur, aşktır, bağlılıktır. Dostluktur, dayanışmadır, işbirliğidir. Taşın altına elini ortaklaşa koymadır. Geleceğe birlikte koşu, birlikte yarış, birlikte sevinçtir.
Cumhuriyet, özgür düşünceli, bağımsızlığı içselleştirmiş, demokratik anlayışı benimsemiş, insanların geleceğe umutla bakan birlikteliğidir. Ortak adımların atıldığı, ortak hedeflere gidilen, imecedir. Topluca kotarılan, etrafında toplaşılan çağdaş düşüncedir, akla inanış, bilimin izini sürmektir cumhuriyet. Cumhuriyet, güzelliktir, kültürdür, sanattır, estetiktir. Geleceğe kalıcı iz bırakmaktır.
Cumhuriyet, çağdaşlıktır, modern anlayıştır, pozitif bilimdir, aklı rehber edinen, akla giden yoldur. Sağduyudur. Güzel günler beklentisidir. Umuttur. Çizilen hedeftir. Ulaşılan hedeftir. Vazgeçilmeyendir.
Mustafa Kemal tarafından “kimsesizlerin kimsesi” olarak tanımlanan Cumhuriyet, evsizlerin evi, yurtsuzların yurdu, okulsuzların okulu, öğretmensizlerin öğretmeni, kitapsızların kitabı, sessizlerin sesi soluğu, sağduyusudur.
Cumhuriyet, insana dokunan yürek, can kurtaran kan, yurdum insanları arasındaki kopmaz bağdır. Ufukları açık eden dağdır.
Saymakla bitmez nimetleri cumhuriyetin. Bu yönetim biçimini bu nedenlerle seviyor, benimsiyoruz. Bu nedenle çağdaş Cumhuriyetsiz olmaz, diyoruz. Bize yakışan rejimin cumhuriyet olduğunu adımız gibi biliyoruz. Onun için cumhuriyet diyoruz, ısrar ediyoruz.
Onur, gurur ve coşkuyla korumaya ve kutlamaya hazırlıklı olduğumuz cumhuriyet için "Gereksinim duyduğumuz güç, damarlarımızdaki soylu kanda bulunmaktadır.” Yeter ki ulusumuzla, insanımızla gurur duyalım, her fırsatta “Ne mutlu Türküm diyene." Demeyi içselleştirelim. Bizleştirelim.
Cumhuriyet, halkın kendi iradesi ile kendini yönetmesidir, bunu biliyoruz. Yüzüncü kutlama yılına adım adım yaklaşırken, başkasına kulluk etmeyi değil, kendi kendimizi yönetmeyi öğrenelim. Bize yakışanı yapalım. Olmaz mı? Bal gibi olur, yeter ki değerini, bilelim.