Bir toplumsal kalkınma ve eğitim uygulaması olarak Köy Enstitüleri, 20 yüzyılda ve sonrasında cumhuriyet Türkiyesinde gündeme gelen tek aydınlanma projesi olmuştur. 1940 ile 1946 yılları arasında en etkin ve en verimli biçimde çalışan, sonrasında 1954 senesine kadar yavaş yavaş dejenere edilerek içi boşaltılan bir proje olmasına ve 1954 yılında kapatılmalarına karşın, Enstitülerin attıkları olumlu adımlara kısaca değinmek istiyoruz.
Köy Enstitüleri, çağdaş uygarlık düzeyine erişmeyi hedef edinmiş, insan haklarına saygı gösteren, demokratik yönetim biçimini benimseyen, ulusalcı yapıda, laik anlayışa sahip (din ve devlet işlerini birbirinden ayrı tutan), öğrenmeyi ve üretmeyi iş edinen benzersiz kurumlardı.
Ülke çapında okuryazar sayısını artırmak maksadıyla, nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan köylünün ayağına eğitim götürmenin, kalkınmanın köyden başlamasının önemi kavranmış ve Köy Enstitüleri vasıtasıyla gündeme getirilerek uygulamaya konmuştur.
Toprak reformu ve kooperatifleşme önemsenmiş, yurt çapında yaygınlaştırılmaya, yaşam tarzı yapılmaya çalışılmıştır.
Dönemim koşullarına uygun biçimde geleneksel tarım uygulamaları yerine modern tarımsal teknolojinin kullanılması için girişimlerde bulunulmuş, örnek olunmuştur.
Tarımsal, toplumsal altyapının köylerden başlayarak oluşturulmasına ve geliştirilmesine çaba gösterilmiştir.
İnsanların bulundukları yerde mutlu olmalarına, emeklerinin karşılığını almalarına değişik yollarla katkı sağlanarak, köyden kente göç önlenmeye çalışılmış, göçenlerin de kente ya da kasabaya daha kolay uyum sağlamalarına yardımcı olunmuştır.
Halk eğitimi önemsenmiş, yaygınlaştırılmaya çalışılmıştır.
Okul ve öğretmen edinme konusunda yurdun en ücra köşelerine bile ulaşılmaya çalışılmıştır. Sadece gelişmiş bölgeler değil, kuş uçmaz, kervan geçmez, kar düştümü en az altı ay ulaşım olmaz yerler bile vatan bilinmiştir. Üç il tercihleri sorulduğunda el ve gönül birliğiyle hep “Hakkari” denilmiştir.
Köy-kent ayrımı yapmadan toplumsal bütünleşmeye katkı konulmuş, aradaki uçurum giderilmeye, azaltılmaya çalışılmıştır.
Mümkün olduğunca, fırsat eşitliği sağlanmaya çalışılmış, tüketim ve israf ekonomisi bir kenara bırakılmış, hep artı değer yaratılmaya, kendi yağıyla kavrulmaya özen gösterilmiştir. Bilinçlendirme yoluyla gelir adaletsizliği ve yoksulluk önlenmeye çalışılmıştır.
Bir yandan çağdaşlık önemsenirken diğer yandan geleneklerin göreneklerin örf ve adetlerin korunmasına özen gösterilmiştir.
Yüzlerce yıl “ümmet” olduğuna inandırılan halkın bilinçendirilmesi ve vatandaş yapılmasına çalışılmıştır.
Toplum kalkınması için gerekli insan gücünün yetiştirilmesi hedef edinilmiştir.
Toprak-insan ilişkileri geliştirlmeye, üretim ve mülkiyet ilişkileri toplumun asıl çoğunluğu leyhinde düzenlenmeye çalışılmıştır.
Üretiminin toplumsal gereksinimlere ve yerek kaynaklara dayandırılması amaç edinilmiştir.
İşe ve üretime dayalı, yararcı eğitim öenmsenmiş, yaygın kılınmaya gayret edilmiştir.
Yerel önderlik, inanç ağırlıklı (hacı, hoca, imam, şeyh, şıh gibi) ve mülkiyete (malvarlığına), sosyal statüye ve nüfusa (bey, ağa, paşa gibi) bağlı olmaktan çıkartılmaya çalışılmış, eğitim, yetenek ve dirayet (zeka ve beceri) ön plana çıkartılmaya çalışılmıştır.
Köy incelemeleri ve çevre araştırmaları ile, kırsal kesimin sorunları ve olanaklarıyla daha iyi tanınması sağlanmıştır.
Ulusal kültür, halk kültürü, gelenekler görenekler birer birer ortaya çıkartılmıştır.
Enstitülü yazarlar ve şairler, öğretmen ve akademisyenler sayesinde köy yaşamı gün ışığına çıkmış, gerçekçi köy yazını oluşmuştur.
Köyü ve köy gerçekleirni bilen, köylüye tepeden bakmayan, sorunlara çözümcül yaklaşan, sorumluluk sahibi, halkçı, ulusalcı, Atatürkçü yeni bir aydın kuşağı yetişmiştir.
Enstitülerin, gelişerek yerleşkelerinden birer halk ya da köy üniversitesine dönüşmeleri öngörülmüştür. Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü, bir uygulama merkezi olarak düşünülmüştür.
Halk sağlığı önemsenmiş, sağlık sorunlarını çözmek üzere yeterli sağlıkçı yetiştirilmesine çalışılmıştır.
yurdun dört bir yanında konuşlanan enstitülerin çevreye her alanda örnek olmaları amaçlanmıştır.
Toplumun herşeyi kabullenen, yazgısına razı, teslimiyetçi yapısı değiştirilmeye, uyandırılmaya sorumlu birey yapılmaya çalışılmıştır.
Bütün bunlar aşama aşama devam ederken, çıkarlarının sekteye uğrayacağını düşünenler, bu güzel uygulamayı yarı yolda engellemişlerdir. Topluma ettikleri kötülüğün haddi hesabı yoktur.
Umudumuz, hak ettikleri cezayı bir gün bulmaları, toplumun gerçeği görmesi ve toplumun çağdaşlık yolunda bu kez yanlış yapmadan emin adımlarla ilerlemesidir. 17 Nisan 2020’nin (bugünün) bana anımsattıkları bunlar.