Hangi çağda yaşıyoruz kardeşim, bu nasıl bir dünya ki insan insana kıyıyor! Ha bire masumlar ölüyor! Atlar tepişiyor, arada taylar zarar görüyor. Kim kime karşı neyi kanıtlamaya çalışıyor! Bu arada olan da sadece masumlara değil, onlara evlik ya da eşlik eden yaşlı dünyaya oluyor. Tankla, topla, tüfekle, bombayla giderek yok oluyor. İnsanoğlu kendi kendini yok ediyor.
Barış içinde, gülüşe koklaşa, üretileni adam gibi paylaşa paylaşa, yaşamak varken, sürekli yangına körükle gitmenin ne yararı var? Olayları yatıştırmak yerine, kışkırtmak üzerine benzin dökmek, dayılanmak neyin nesi? Ne zaman akıllanacak bu dünyayı çirkinleştiren, yakan, yıkan insanımsılar? Ne zaman anlaşılacak barışın değeri.
Suyun öteki yakasından yüreği güzel şair Yannis Riksos'un "Barış" adlı şiirini bizden yine yüreği güzel bir şair Ataol Behramoğlu çevirisiyle sunalım. Sunalım da barışın değerini bilelim. Savaşın galibi yoktur, savaşa imrenmeyelim. Hep birlikte karşı çıkalım, dünyaca tepki verelim.
"Çocuğun gördüğü düştür barış.
Ananın gördüğü düştür barış.
Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış.
Akşam alacasında,
gözlerinde ferah bir gülümseyişle döner ya baba
elinde yemiş dolu bir sepet;
ve serinlesin diye su,
pencere önüne konmuş toprak bir testi gibi
ter damlalarıyla alnında..
Barış budur işte.
Evrenin yüzündeki yara izleri kapandığı zaman,
ağaçlar dikildiğinde top mermilerinin açtığı çukurlara,
yangının eritip tükettiği yüreklerde
ilk tomurcukları belirdiği zaman umudun,
ölüler rahatça uyuyabildiklerinde,
kaygı duymaksızın artık,
boşa akmadığını bilerek, kanlarının,
barış budur işte.
Barış sıcak yemeklerden tüten kokudur akşamda
yüreği korkuyla ürpertmediğinde
sokaktaki ani fren sesi
ve çalınan kapı, arkadaşlar demek olduğunda sadece.
Barış, açılan bir pencereden, ne zaman olursa olsun
gökyüzünün dolmasıdır içeriye.
Bir tas sıcak süttür barış ve uyanan bir çocuğun
gözlerinin önüne tutulan kitaptır.
Başaklar uzanıp, "Işık! Işık!"
diye fısıldarlarken birbirlerine!
Işık taşarken ufkun yalağından.
Barış budur işte.
Kitaplık yapıldığı zaman hapishaneler
Geceleyin kapı kapı dolaştığı zaman bir türkü
ve dolunay, taptaze yüzünü gösterdiği zaman
bir bulutun arkasından
cumartesi akşamı berberden
pırıl pırıl çıkan bir işçi gibi;
barış budur işte.
Geçen her gün yitirilmiş bir gün değil de
bir kök olduğu zaman
gecede sevincin yapraklarını canlandırmaya.
Geçen her gün kazanılmış bir gün olduğu zaman
dürüst bir insanın deliksiz uykusunun ardı sıra.
Ve sonunda, hissettiğimiz zaman yeniden
zamanın tüm köşe bucağındaki acıları kovmak için
ışıktan çizmelerini çektiğini güneşin.
Barış budur işte.
Barış, ışın demetleridir yaz tarlalarında,
iyilik alfabesidir o, dizlerinde şafağın.
Herkesin kardeşim demesidir birbirine,
"yarın yeni bir dünya kuracağız" demesidir;
ve kurmamızdır bu dünyayı türkülerle.
Barış budur işte.
Ölüm çok az yer tuttuğu gün yüreklerde
mutluluğu gösterdiğinde güven dolu parmağı yolların
şair ve proleter eşitlikle çekebildiği gün içlerine
büyük karanfilini alacakaranlığın..
Barış budur işte.
Barış sımsıkı kenetlenmiş elleridir insanların
sıcacık bir ekmektir o, masası üstünde dünyanın.
Barış, bir annenin
gülümseyişinden başka bir şey değildir.
Ve toprakta derin izler açan sabanların
tek bir sözcüktür yazdıkları:
Barış
Ve bir tren ilerler geleceğe doğru
kayarak benim dizelerimin rayları üzerinden
buğdayla ve güllerle yüklü bir tren.
Bu tren, barıştır işte.
Kardeşler, barış içinde ancak
derin derin soluk alır evren.
tüm evren, taşıyarak tüm düşlerini.
Kardeşler, uzatın ellerinizi.
Barış budur işte..."
Şiirin mesajı doğrultusunda, bizler önce kendi içimizden başlayarak,
kavgayı değil barışı sağlasak, silahların namlularından mermi yerine çiçekler açsa, tutukevlerini kitaplıklara, okullara, üretim alanlarına, parklara, bahçelere çevirsek, tüm dünyaya örnek olsak, bizim gibi olun desek kötü mü olur! İçte ve dışta barış sadece özlem olarak kalmasa!. Hayat tüm insanlık için bayram olsa. Fena mı olur!