Şadan Gökovalı’ya Saygıyla
“Elverir ki yeni yerler görsün, yeni kişiler tanısın, Herodot'un karşılaşmaya razı olmayacağı sıkıntı ve zorluk yoktu.” (Halikarnas Balıkçısı, Altıncı Kıta Akdeniz)
“Bu, Halikarnassoslu Herodotos'un kamuya sunduğu araştırmadır. İnsanoğlunun yaptıkları zamanla unutulmasın ve gerek Yunanlıların, gerekse Barbarların meydana getirdikleri harikalar bir gün adsız kalmasın, tek amacı budur; bir de bunlar birbirleriyle neden dövüşürlerdi diye merakta kalınmasın.” (Herodot Tarihi, A. Kitap. Klio/1)
Ön Bilgi: Adı: Herodotos,
Eseri: “Historia” (Araştırmalar), İskenderiye'de dokuz kitaba ayrıldı,
Sıfatı: “Tarihin (ve Coğrafyanın) Babası,
Ebeveyni (anne-babası): Lykses ile Dryn,
Amcası: Panyasis
Kardeşleri: Demokritos ile Theodorus,
Doğumu: M.Ö. 480, Halikarnassus (Bodrum),
Ölümü: M.Ö. 425, İtalya'da Thurii kenti.
Gezip yazdığı başlıca yerler: Anadolu, Mısır, İllirya, Kuzey Afrika, Mezopotamya, Filistin, Güney Rusya, İtalya.
Bu yazının amacı: Okuyanı, Herodot Tarihi'ne yönlendirmek.
Türkçe'de “kahırdan lutfa uğramak” diye bir söz var; tam bizim Herodot'a uyuyor: Halikarnasos'ta zalim tiran Lygdamis hükmediyordu. Doğuştan özgürlük yanlısı olan Herodot, bu zulme karşı eyleme geçtiği için, cennet ülkesinden kovuldu.
Soylu bir aileden gelmiş ve iyi eğitim görmüş olan gencimiz, yan gelip yatmak yerine, dünyayı gezmeye girişti. 2 bin 400 yıl öncenin koşulları içinde, zamanın dünyasının neredeyse tümünü gezdi. Öyle bir tutkuyla görme ve öğrenme işine girişmişti ki; sanki kendisinden yirmi yüzyıl sonra gelecek olan “Montaigne”, şu sözü onun için söylemişti: “Gezme ve öğrenme hevesimi Hindistan'ın hazinelerine değişmem.”
Herodot, bir ara yeşeren özgürlük ilimi sayesinde öz yurduna döndüyse de, sürgün onun yakasını bırakmadı. Bu kez daha çok gezdi. Gittiği yerlerde, bazıları bilgisiz rehberler eşliğinde dolaştı, sıradan halk ve rahiplerle konuştu. Her duyduğuna inanmadı ama, “Bana böyle anlattılar” dedi.
Gezdiği ülkelerin fiziki ve beşeri coğrafyasına da eğildi. Bu yüzden onu “Coğrafyanın da babası” sayanlar olmadı değil.
Şurası gözden kaçmasın: Herodot'a kadar her bilgi, “Heksametron” denilen ölçülü şiirle yazılırdı. Bizimki, düzyazıyla yazarak (nesir) dediğimiz yazının da mucidi oldu. Ey okur; Herodot Tarihi'ni okumanızı içtenlikle dilerim. (Okurlara bir öğütü, bir de vasiyeti var. Belki de son vasiyeti bu idi. Herodot’un “Historia” sını okuyun diyor. Ben okudum, ama bir kez daha okuyacağım. Sevgili Balıkçı yadigarı Şadan Gökovalı için. Gönlü hoş olsun diye. Öğütüne gelince, gezip görecekseniz bir yeri , mutlaka bilgili rehberlerden yararlanın, diyor. Yeri gelmişken sevgili Gökovalı’nın Balıkçı ve Erhat çeşmesinden kana kana içen çok bilgili bir rehber olduğunu anımsatmakta yarar var. YAS)
(Anılan) Eser 1941 ve 1943 yıllarında “Ömer Rıza Doğrul” tarafından Türkçe'ye çevrilmişti. Şimdi bu iki cildi bulmak olası değil. Bereket, Bodrum'u mesken tutanlardan “Müntekim Ökmen” bu başyapıtı dilimize çevirdi.
Manevi anam Azra Erhat, eseri Grekçe özgünü ile karşılaştırıp, başına “Akdeniz İnsanı” başlıklı muhteşem bir sunuş yazısı yazdı. Herodot Tarihi, İskenderiye'de 9 kitaba ayrılmış ve her bölüme, sanat tanrıçalarından (Müz) birinin adı (Klio, Euterpe, Thalia, Melpomene, Terpsikore, Urania, Polmynia, Erato ve Kalliope) verilmişti.
Onun verdiği bilgilerin en önemlilerinden birisi, M.Ö. 585 yılında vuku bulan güneş tutulmasıdır. İnsanlık tarihinde bir doğa olayının ilk kez tahmin edilmesi demek olan bu olayla mitoloji yerine bilime bırakır. (Pek çok aydınlanmacı, M.Ö. 28 Mayıs 585 tarihini, asıl Milat, bilimin başlangıcı) olarak kabul ederler. Doğrusu bu görüşe ben de gönülden inanıyorum. YAS)
Özetle şunu yazıyor yurttaşımız: “... Lydialılarla Medler arasında 5 yıl süren savaş çıktı, sık sık birbirlerini dövdüler. Hele bir seferinde tuhaf bir gece savaşına da tutuştular. Savaş denk koşullar altında devam ediyordu ki, altıncı yılda, bir çarpışma sırasında ve ortalığın en çok karışmış olduğu bir anda, gündüz birden yerini karanlığa bıraktı.”
Hemşehrimiz Herodotos, bu olayı anlattıktan sonra şu müthiş muştuyu veriyordu: “Bu ışık tutulmasını Miletoslu Thales, İyonyalılara daha önceden bildirmişti, yılına, gününe kadar.” Aslında bu, gündüzün geceye dönmesi değil, karanlığın aydınlığa dönmesi idi. (Anlatımın güzelliğine bakar mısınız? Tam Şadan Hocaya yakışan bir anlatım tarzı. Yetenekli bir rehber, bilgili bir akademisyen, konuya vakıf bir yazar olarak net, şeffaf, kafalara dank eden bir açıklama öyle değil mi? Onu özel ve güzel kılan da bizlere sevdiren de bu özelliği idi zaten. Doyumsuz bir anlatımı vardı. YAS)
Güzel okuyucum, “Tarih Babası”nın anlattığı ilginç olaylardan bir örnek daha aktarayım: (İlliryalılar) “... Her köyde yılda bir kez şöyle bir tören yaparlar. Kocaya varma çağına gelmiş olan kızları toplarlar; erkekler de gelip çevrelerini alırlar; bir tellal en güzellerinden başlamak üzere, hepsini kaldırıp satışa koyar; bu iyi bir para ile satıldıktan sonra, en alımlısını arttırmaya çıkarır; bunlar, satın alan adamın karısı olur... Güzelliğe pek meraklı olmayan halktan kimseler ise, tersine çirkinleri almak için üste para alırlar. Onlara verilen para, güzellere ödenen paradan çıkıyordu...”
Sen sağ, ben selamet!.. Bugün bu yöntem uygulansa, güzellerin satışından elde edilen para elde kalırdı; zira açık eksiltmeyle satılacak kız ve kadın yok artık aramızda.
Unutmadan: Tarihin ve Coğrafya'nın babası sayılan Bodrumlu Herodot bize, mitolojideki tanrıların nereden geldiğini de -kendince- açıklıyor: “Peki nereden geliyordu bu tanrılar? Ta baştan beri mi vardılar? Biçimleri nasıldı? Yunanlılar için tanrıların soy zincirlerini tertipleyen, tanrıların sıfatlarını, görevlerini, kendilerine özgü niteliklerini belirten, görünüşlerini anlatan Homeros ile Hessiodos'tur.” (Herodot Tarihi, II/53, Sayfa 123)
Kitabe-i Seng-i Mezar ( Tarihçi Herodot’un Mezar Taşı Yazıtı): “Bu toprak Lyxes oğlu Herodotos'un kemiklerini örtmektedir; eski İon tarihçilerinin prensi Dor topraklarında doğmuştur. Yunan saldırılarına dayanamayarak kaçmış ve Thurium'u ikinci yurdu edinmişti.”
(*) (Not: Sevgili Şadan Gökovalı, son günlere kadar yazmaya, bilgilerini paylaşmaya devam etti. İzmir'de yayımlanan Dokuz Eylül Gazetesi'nden alıntıladığım bu yazı da onun en son yazılarından biridir. Yaşam boyu, iletişim dünyasına, medyaya, basına, arkeolojiye, rehberliğe ışık tuttu, örnek oldu. Arkasında çok güzel bir isim bırakarak aramızdan ayrıldı. Bize de ışıklar içinde olmasını dilemek kalıyor. Sonsuz huzur bulsun. Balıkçı, Eyuboğlu ve Erhat başta olmak üzere tüm Anadolu aydınlanmacılarına bizlerden selam götürsün. Onu unutmayacağız. En azından ben kendi hesabıma Gökovalı hocayı yaptığı güzel işlerle hep anımsayacağım. YAS)