Aksu Köy Enstitülü öğretmen Mustafa Şanlı’yı 9 Aralık 2019 tarihi itibarıyla sonsuzluğa uğurladık. Görüş ve düşünceleri yolumuzu aydınlatmaya devam edecek.
ARDINDAN NE DEDİLER?
AYDINLANMACI ÖĞRETMEN MUSTAFA ŞANLI
Çile dolu bir yaşamdı onunkisi. Gün yanığı yüzüyle, katıksız bir “yörük” çocuğuydu. Aslını hiç kanıksamadı. Nasırlı ellerinden gocunmadı. Yakınmadı. Karaçadırı, konargöçer yaşamı, yazlak- kışlak göçü, içinden çıktığı köyü, köylüyü, hiç unutmadı. 90 kilometre yürüyerek, Aksu da okuma şansını, kendisi yarattı. Çok çalıştı. Öğrenmeyi önemsedi. Okumayı, okutmayı ilke edindi.
Gözü açılmadık, her denene inanan saf bir yörük çocuğundan evrilerek çok şeyin farkına varan, sorgulayan, sömürüye sonuna kadar karşı koyan, ödünsüz yaşayan bir aydın, bir toplum önderi, bir öğretmen yarattı. Öğretmen Mustafa Şanlı oldu, çevresine örnek oldu. İz bıraktı, öğrencilerini toplumcu doğrultuda peşinden sürükledi. Bilinçli birer yurttaş olma konusunda onları yönlendirdi. Adını akıllara kazıdı. Gönüllere taht kurdu. Makaleler yazdı. “Yeşil kent” adıyla ilk atandığı Bursa dağ köylerini yazdı. Sonra “Karaçadırdan Aksu Köy Enstitüsüne” adlı ikinci baskısı yapılan tuğla gibi oturaklı, yoğun içerikli kitabı yazdı. Aksululara bir biçimde armağan etti. Biliyorum, basıma hazır 3-4 dosyası daha vardı. Ama zamanı yetmedi. Son ana kadar konuştu, araştırdı, belge topladı ve yazdı. Şanlı öğretmeni, bugün itibarıyla sonsuzluğa uğurladık. Yattığı yer hep aydınlık olsun. Üzerine hep ışık yağsın.
Antalya YKKED olarak, çok üzgünüz. Enstitü olgusunu en iyi bilen ve gereğini yapan öğretmenlerimizden birini yitirmenin şokunu yaşıyoruz. Başta ailesi ve yakınları olmak üzere Şanlı hocayı seven herkese başsağlığı diliyoruz. Anısına büyük saygıyla!
Yavuz Ali Sakarya Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Antalya Şube Başkanı
SEVGİLİ ÖĞRETMENİM MUSTAFA ŞANLI,
Sizi ilk defa yıllar önce Atatürkçü Düşünce Derneği başkanı olduğumda tanımıştım. Heyecanlı ve bilgelik dolu konuşmalarınız, daha sonra ayrı alanlarda çalışsak bile Mustafa Şanlı deyince hatırlamam için yeterli bir anı idi. Ama sizinle uzun zaman sonra karşılaşmamızda, bana hediye ettiğiniz (2018 Kasım) imzalı kitabınızı, her sayfasını sindire sindire, bazen gözüm yaşararak, bazen imkansızı oluşturma yeteneğinize hayran olarak, içi boş yeni eğitim sistemimize yanarak okuduktan sonra bu ülkeyi yöneten milli eğitimimizi bu hale getiren kişilere öfkem daha da arttı.
Aydınlanma meşaleleri olan her bir Köy Enstitüsünün kapanışının, kendi geleceğini karanlık bir dehlize kapatmak olduğunu görememelerini bir türlü anlayamadım.
Bir yurt gezisinde, birçok doktor arkadaşımızın köy enstitülerinden mezun olan anne ve babalarının yaşadıklarını anlattıklarında çok duygulandık. Eskişehir Çifteler Enstitüsü’nü gezerken terk edilmiş emek ürünü olan binaları gördüğümüzde hepimiz ağlamaklı olduk.
Kitabı okuyana kadar bu konuda oldukça fazla bilgim olduğunu sanıyordum. Ama yanılmışım öğretmenim. Bir “Yörük” çocuğunun okuma ve öğrenme aşkını, insan gibi insan olma mücadelesini, hep doğruları, yaratıcılığı, iyiyi, yenilmezliği ve dürüstlüğü ilke edindiği için ailecek verdiği mücadeleyi gerçekçi ve yalın bir Türkçe ile anlatan bu kitap, bana çok şey öğretti.
Eğitim sisteminin yeni bir nesil yaratmada ne kadar önemli olduğu çok net ifade ediliyordu. Öğretmenlik eğitimi alan herkese bence zorunlu okutulmalı.
Bu kitap, hiçbir meslekle kıyaslanamayacak öğretmenliğin, öğrenciye bilgiyi nasıl aktaracağını, onların iyi birer insan olması için bir sanatkâr titizliği ile nasıl emek verilmesi gerektiğini, öğrenmek, anlamak, sorgulamak, özgür düşünmek ve böylece var olmak kavramlarını öğreteceği bir meslek olduğunu kavramasına yardım edecektir. Ayrıca mesleğe yeni başlayan öğretmenler Mustafa Şanlının bu kitabını mutlaka okumalı.
21 Köy Enstitüsünün kapatılması ile neler yitirdiğimizi, halkın bir bölümünü yoksulluğa ve karanlığa çaresizliğe nasıl terk ettiğimizi yeniden yaşadım.
Eğitim uygarlığından kopuşun, öğretmen yetiştiren okulların yetersizliği sonucu yetiştirilen öğrencilerin eğitim kalitesi ve düşük kültür düzeylerinin, ülkemize nelere mal olduğu bu gün çok net yaşanmaktadır.
Okumayan, beyin gücünü geliştiremeyen, duygularını ifade edemeyen, sinema ve tiyatroya gitmeyen, ülkesinin coğrafyasını ve tarihini bilmeyen, en kötüsü bilmediğini bilmeyen uygarlaşmamış, bu nedenle öfke kontrolü bile yapamayan, iletişimsiz insan yığınları oluşmuştur.
Aziz Nesin’e sormuşlar, “Çocuk nasıl eğitilmeli?” diye. “1)Korkusuz 2)Özgür kendi yaşam kararını verebilen, planlayabilen 3)Karşılıksız karakteri olan” demiş.
Öğretmen bilgi ile yaşamı ve okulu kucaklayabilen karakterdir. İşte siz, Aziz Nesin’in tanımladığı öğrenciler yetiştirdiniz.
Eğitime sizin gibi gönül veren, yıllarca tıp fakültesinde iyi bir eğitimle insancıl doktor nasıl yetiştirilmeli diye kafa yoran, çaba sarf eden bir kişi olarak aynı Şanlı öğretmen gibi önce eğiticinin eğitimli olmasına inananlardanım.
‘‘Müzik eğitimi ve öğrendiğimiz uygarlık bilgileri beni değiştirmişti, çocuksu anılarım değişmişti, yeni bir insan olmuştum. Beş yıl sonra ham bir taş olarak girdiğimiz okul, bizleri “kemer taşı” olarak yontmuştu. Kişi bu kadar kısa zamanda nasıl’da biçimleniyordu’’ ifadeleriniz ile eğitimin sizi nasıl değiştirdiğini anlattığınız paragraf beni çok etkiledi. Bugün yetiştirdiğimiz çocukların çoğunu kemer taşına döndüremediğimiz ve ham taş olarak kaldıkları için toplum olarak acılar yaşıyoruz.
Köylülere el uzatamadığımız, onların içine girip onları uyandıramayıp, aydınlatamadığımız, üretimine sahip çıkamadığımız, yaşamlarına, sıkıntılarına el uzatamadığımız için terk edilmiş köylere ithal ürünlere ve şehir varoşlarına sahibiz.
Yazmış olduğunuz bu kitap, Kurtuluş Savaşı’mızdan sonra başlayan eğitim mücadelemizin kendi oluşturduğu eğitim sistemi ile uygarlığın nasıl başladığını ve Enstitülerin kapatılması ile nasıl bir duraklama hatta gerileme dönemine girdiğini kanıtlayan bir belgesel niteliğini taşımaktadır.
Bu eserle yaşanan bir dönemi bize yazdığınız, aktardığınız için size teşekkür ederiz. Sevgili hayat arkadaşınız, çocuklarınız ve torunlarınızla birlikte yolunuz aydınlık günleriniz sağlıklı ve gönlünüzce olsun.
Ağalık ve biat sistemini yok edecek, köylüye ve dar gelirli ailelerin çocuklarına fırsat olacak ve ülkeyi aydınlığa çıkaracak öz Köy Enstitüleri eğitim programlarının yeniden yaşama geçirilmesi dileği ile!...Sevgi ve Saygılarımla.
Prof. Dr. Güven LÜLECİ
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi
Genetik Bilim dalı Emekli Öğretim üyesi
ENSTİTÜLÜ AYDIN
Tarih 2000'li yılların başı. Sahibi ve Genel Yayın Yönetmenliğini Prof. Dr. Çetin Yetkin, Yazı işleri Müdürlüğünü M. Emin Değer'in üstlendiği “Müdafaa-i Hukuk” Dergisini çıkarıyoruz. Alev Coşkun, Fikret Otyam, Vural Savaş, Yekta Güngör Özden, Yılmaz Dikbaş, Prof. Dr. İnal Cem Aşkun, Prof. Dr. Suna Kili ve Orgeneral Kemal Yavuz da yayın kurulundalar.
Müdafaa-i Hukuk'un 20. sayısını Köy Enstitüleri'ne ayırdık. Derli toplu bir özel sayı yapmayı düşünüyoruz. Bu özel sayıyı hazırlarken görüşlerine başvurduğumuz üç kişi vardı. Bunlar Engin Tonguç, Mehmet Başaran ve Mustafa Şanlı idi.
Mustafa Şanlı, Aksu Köy Enstitüsü mezunu. Yükseğini okuyup aynı okula öğretmen olarak atanmış, aydın olduğu kadar çalışkan bir eğitimciydi. Kendisine sık sık uğrar elimize ulaşan ürünleri birlikte okur ve değerlendirirdik. Elinde Köy Enstitüleriyle ilgili ne kadar arşiv varsa hepsini açtı. Mehmet Başaran ve Engin Tonguç ta ellerindeki arşivlerle bizlere yardımcı olmuşlardı. Köy Enstitüleri’yle ilgili kaynak oluşturacak güzel bir özel sayı yapmıştık.
Mustafa Şanlı Hocamız hepimizden daha çok heyecanlı ve sevinçliydi.. O yaşıyla her gün büromuza uğrar, anılarını bizimle paylaşırdı. Bir gün kendisine;"Hocam, dedim, Alevi değilim. Annem babam sünni, ama ben Alevi kültüründen, Köy Enstitülü değilim, ama Köy Enstitüsü damarından beslenmeye çalışıyorum. Sizi dinledikçe daha bir heyecanlanıyorum. İyi ki varsınız, iyi ki tanıdım sizi" diyerek elini öpmüştüm.
Ölümünden haberim olmadı. Bu sabah YKKED Antalya şubemizin paylaşımından öğrendim. Çok, ama çok üzgünüm. Koca bir çınar daha devrildi. Birer birer azalıyorlar. Ama düşünceleriyle çoğalarak aramızda yaşamaya devam edecekler. Güle Güle Mustafa Öğretmenim. Rahat uyu. Toprağın bol olsun. Antalya sizi unutmayacak.
YUNUS YAŞAR
Şanlı öğretmenimle bir öğrencisi olarak aramızda özel bir bağ bulunmaktadır. Kitabında yazdığım makalemde ve kendi kitabımda onu tanıtmaya çalıştım, ama yetmez! Öğretmenime dair eminim ardından çok daha güzel değerlendirme yazılarının yazılacağına inanıyorum. Onun gibi bir eğitim çınarını, Köy Enstitüsü sevdalısını kaybetmiş olmanın üzüntüsünü yaşıyoruz. Onu rahmet ve minnetle anıyorum. Mekanının nurla dolmasını diliyorum. Başta ailesi olmak üzere tüm eğitim camiasının ve sevenlerinin başı sağolsun.
Prof.Dr. SÜLEYMAN BOZDEMİR
ANILARLA MUSTAFA ŞANLI
OKUMA ATEŞİ (1)
“Okul, okuma nedir bilmiyordum. Babamın arada sırada asker mektuplarını okuduğunu görünce, içimde bir özenme, bir istek belirdi. Okunmayı nasıl öğrendiğini sorduğumda, “Bir gün sen de okuyacaksın.” dedi. İçime bir ateş, bir sevinç düştü. “Ne zaman okuyacağım?” diye sordum. “Zamanı gelince,” oldu babamın cevabı.
OKUMA ATEŞİ (2)
Nihayetinde bir yörük çocuğu idim. Ayağı çarıklı, şalvarlı bir giyim şeklim vardı. Okulun giyimi nasıl olurdu, bilmiyordum. Daha bir seferinde merak içinde okula gidip görmüştüm. Bana yapı çok görkemli gelmişti. Daha önce hiç öyle bir yapı görmemiştim. Taş duvardandı. Üzeri kiremitliydi. Geniş bir avlusu vardı. Avlu çevresi kavak ağaçları, söğüt ve asma çubuklarıyla çevriliydi.
Babam başöğretmenin odasına girdi. Az sonra beni de çağırdılar. Başöğretmen, “Ooo, Ali Efendi, bu çok büyümüş, Bunu okula alamayız.” deyince, başladım ağlamaya. “Amca ben okuyacağım. Okumayı çok istiyorum. Okuyan arkadaşlarımı görünce, içim gidiyor. Ne olur, beni okula alın.” dedim. Ali Rıza Akın adında bir başöğretmendi. Önce bir suskunluk oldu, sonra kendisi ayağa kalktı. Dolaptan bazı kağıtlar çıkardı. Tekrar yerime oturunca, “Hadi bakalım, seni alıyorum. İyi okuyacaksın. Sınıflarını güzel güzel geçeceksin. Seni şöyle bir yokladım ve okumaya hevesli olduğunu anladım.” dedi.
Dünyalar benim olmuştu. Beni yoklamak için babamla anlaşmışlar. Birden karşı davranışımı görünce, çok hoşlanmış. “Ali, bu çocuk okur. Gözleri parlıyor. İçinde büyük bir okuma isteği var. Hep denemişizdir. Bu türlü çocuklar iyi okuyorlar. Sen de baba olarak gereken yardımı yapacaksın. Söz mü?” “Söz” dedi babam.
OKUMA ATEŞİ (3)
Okul müdürümüz Halil Öztürk’tü. Dosyamın üzerine. “Bu çocuğun köyünden hiç öğrenci yok. Mutlaka alınacak.” yazdırmış. Kayıt işlemlerim bittikten sonra, müdür, beni odasına çağırttı. “Kutlarım seni, yüzümü ak çıkarttın benim. Okulumuzu sev, derslerine çok iyi çalış.“ deyip, babacan bir tavırla beni bir güzel öptü. O sıcak öpüşün ateşi bütün yaşamım boyunca hep içimde oldu. Artık ben başka bir çağın çocuğu olmuştum. İşin içinde, iş yaparak eğitiliyordum. “Başına devlet kuşu konmak” böyle bir şey olmalıydı. Benim de başıma Aksu ile devlet kuşu kondu.
DEVLET KUŞU
Bir sıcak öpüşle başladı her şey.
İçimdeki her şey birden ısındı.
Bir devlet kuşuydu Aksu, benim için
Ayırmadı beni de başkalarından,
gelip usulca omzuma kondu.
Aksu bir kurtuluştu, bir umardı,
hayatım Aksu sayesinde kurtuldu.
Yavuz Ali Sakarya
20 Nisan 2011, Antalya
OKUMA ATEŞİ (4)
Öğretmenlerimiz bizlere “Okuyun.” öğütü vermekten çok, uygulamanın içinde birlikte okumayı alışkanlık haline getirmişlerdi. Bazen boyumuzdan büyük kitaplar da okumaya özenirdik. Anlamasak bile bizde bir iz bırakırdı. Bir seferinde ben “Faust” u okumaya başladım. Dördüncü sınıftaydım. Öğretmenlerimizden Halil Araç, elimdeki kalın kitabı görünce, “Maşallah, boyundan büyük kitap okuyorsun.” diye takılmıştı. Ben de bozulmuştum. “Öğretmenim, şimdilik kitapla tanışıyorum, ilerde anlarım.” yanıtını verince, beni bir güzel öptü. “Aferin sana, sen ilerde yazar olabilirsin.” dedi. Sevindim. Sözleri gururumu okşadı. Bu tür davranışlar bizleri yüreklendirirdi.
OKUMA ATEŞİ (5)
Okumamak ayıp saylırdı. Okuma işi zor işti. Öğrencilere “Oku, çalış.”öğütlerinin tutmadığını zamanla uygulamalarımız sırasında gördüm. Öğretmenliğim süresince de okulda aldığımız okuma eğitiminin uygulamalarını yaptım hep. İleriki yıllarda görüldü ki, enstitülerde çok okuyan arkadaşlarımızdan çok ünlü yazarlar çıktı. Yazılan kitaplarda köy gerçekleri ilk kez bu kadar çarpıcı biçimde dile getirildi. Köy hayatı edebiyata girdi. “Köy edebiyatı “ denen bir akım başladı. Bu akım, resimde ve filmlerde etkisini gösterdi. Kentsoylular bu sayede biraz olsun köyü köylüyü tanımaya başladılar. Köy anlatımının girmediği yer kalmadı.
OKUMA ATEŞİ (6)
Bakan Hasan Ali Yücel ve Sabahattin Eyüboğlu sayesinde okullarımızda çeviri kitaplar da hızla çoğalıyordu. Bizler, antik çağın edebiyatını, felsefesini anlar hale gelmiştik. Yoksa, bir “Tagore” yi, bir “Firdevsi” yi nereden bilecektik?
Bizim köy çocukları bir de oyuncu çıktı ki, sormayın gitsin. Okul sahnesinde “Kral Oidipus”u oynuyorduk. Danimarka krallığının saray içi oyunlarını, Hamlet’le canlandırmıştık. Ne yaman işti bu? Okula gelmeden önce elektriği bile tanımayan benim gibi köy çocukları, bir elektrik ışığı olmuşlardı. Gizli yetenekleri harekete geçmişti Enstitüler sayesinde. Bizi kim durdurabilir, yolumuza kim hangi cesaretle engel koyabilirdi ki artık?
Aksu Köy Enstitüsü Kitaplığı
Ömür boyu sürdü okuma ateşi. Okumayı, okutmayı hep önemsedi. Okuma yoluyla kendini hep tazeledi.
ÖĞRETMEN MUSTAFA ŞANLI’YA DAİR
1930 yılında Antalya merkez ilçeye bağlı Başköy’de doğdu. Yarı göçer bir aileden geliyordu. Bir aşiret mensubu olan bu ailenin 5 çocuğundan biri idi. Dağda çobanlık yaparken, büyükçe bir çocuk gördü. Çocuk elindeki “Kerem ile Aslı “adlı kitabı okuyordu. Ona imrendi. Okumanın ne olduğunu, ne kadar önemli olduğunu kavradı. Okumak istedi, ama koşulları uygun değildi.
Daha sonra ailesi Antalya’ya bağlı Korkuteli ilçesine yerleşti. Geçte olsa, İlkokulu Korkuteli’nde tamamladı. Okuma ateşi bir kere içine düşmüştü. Antalya Aksu’da “Karanlıksokak’ta bulunan Enstitü’de öğretmen yetiştirildiğini ve okulun yatılı olduğunu duydu. Antalya Korkuteli arası 70 kilometre idi. Bu yolu babası ile birlikte yürüyerek, Aksu’ya ulaştı. 1950 senesinde Aksu’yu bitirerek öğretmen oldu.
Mustafa Şanlı ilk öğretmenlik günlerinde
İlk öğretmenliğini mecburi hizmetine karşılık olarak atandığı Bursa merkeze bağlı bir köyde Uludağ’ın sırtlarına yaslanmış “Küçükveliler” köyünde yaptı. Köyün kalkınması ve köylünün aydınlanması için bir dizi iş yaptı.
1954 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü’nün Türkçe bölümünü, 1958 yılında da Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü’nü bitirdi. Çeşitli kentlerde ortaokul, lise ve öğretmen okullarında öğretmen ve yönetici olarak görev yaptı. Bir dönem, eski bir Köy Enstitüsü olan Pazarören’de öğretmen okulu müdürlüğü yaptı.
Öğretmen örgütlenmesi eylemlerinin içinde, kurucu, yönetim kurulu üyesi veya şube başkanı olarak çeşitli görevler üstlendi. 1978 senesinde emekli oldu. Emeklilik sonrası 13 yıl çeşitli dershanelerde öğretmenlik yaptı. Mustafa Şanlı, 1963 senesinde “Atatürk’ün dil devrimini yapmaktan amacı neydi?” başlıklı makalesi ile Türk Dil Kurumu “makale yarışması”nı kazandı.
Uzun yıllar “Atatürkçü Düşünce Derneği”nin en aktif üyelerinden biri olarak görev yaptı.
Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneğinin Antalya şubesinin kuruluşunda ve etkinliklerinde etkin görevler aldı, bilgi ve deneyimi ile örnek oldu. eğitim ve kültüre çok katkı koydu.
Sekseni geçkin yaşına ragmen, son günlerine kadar hemen her enstitü mezunu gibi Atatürk’ün anladığı anlamda, Türk gencini temsil etti. Çağdaşlıktan, demokrasiden, bilimden uygarlıktan, eşitlikten asla ödün vermedi. İnsan gibi yaşadı,insane hizmeti görev bildi.
Eli kalem tutuyordu. Duygu ve düşüncelerini açık ve net biçimde dile getiriyordu.
Vatan, Cumhuriyet, Yön, Kim, İmece, Demet, Kırkgöz, Sesimiz, Hakimiyet, Ulus, Kök gibi çeşitli dergi ve gazetelerde zaman zaman yazan Mustafa Şanlı'nın, deneme-gezi türünde 1967 basımlı bir kitabı vardı: Yeşil Kent
Mustafa Şanlı, çocukluk günlerini, Aksu Köy Enstitüsü’nü, köy öğretmenliği yıllarını, deneyimlerini ve anılarını topladığı baba bir kitabı da inatla, istekle, arzu ile tamamladı son yıllarında. “Karaçadırdan Aksu Köy Enstitüsü’ne” adını taşıyan kitap enstitü ve okur çevrelerinde büyük ilgi uyandırdı, birinci baskısı hemen tükenen kitabın genişletilerek ikinci baskısı yapıldı. Pek çok insan Aksu’yu bu kitaptan ve Şanlı hocanın aktardıklarından öğrendi.
Kalbimizde özel bir yeri olan, doğrudan öğretmenimiz olmasa bile kendisinden çok şey öğrendiğimiz Mustafa Şanlı'nın, öğretmenliğin ötesinde bir yazar olarak sanat anlayışı kanımca şu noktada odaklaşıyor: «Sanatı insan yapar. Öyleyse insan, sanatı toplum için yapmalıdır. Topluma varmayan, toplumdan olmayan sanatı ben kabullenemiyorum. Toprağın yanık insanlarını, fabrikanın emekçilerini, üretimi var edenleri işlemeli sanat.» Son bir dileği daha vardı. Onu da söylemeden geçmemeliyim. “Kültür ve sanat düşmanlarıyla iş tutmayın. Bir an evvel kurtulun onlardan.”
Kendisine sonsuzluğa uğurladığımız bu günde saygımızı sevgimizi dile getiriyor, ışık dolu bir sonsuz yaşam diliyoruz. İlkelerini yaşatmaya devam edeceğimize söz veriyoruz.