Bugün 9 Eylül. Sakarya Savaşı sırasında, yakın çevresindeki insanların bile karamsar oldukları, savaşın kaybedileceğini, hükümet merkezi Ankara'nın bile işgal edileceğini, düşündüğü bir dönemde kararlı bir biçimde (buna "kelle koltukta" demek daha doğrudur. YAS) nihai “zafer”e doğru dolu dizgin yol alan Mustafa Kemal, sonrasında “Ordular ilk hedefiniz, Akdenizdir” diyerek askerimize asıl hedefi göstermiş, Başkomutanlık Meydan Savaşı’nı kazanıp, savaşın bitiminde İzmir’den düşmanı denize dökmüş, inanılması çok güç iş başarmış ve beklenenden kısa sürede tarih yazmış, tarihin seyrini değiştirmiştir.
Ordularımız, 9 Eylül günü dünya güzeli İzmir'e girmiş, halk bir gecede bulabildiği kırmızı ve beyaz kumaşlardan ay yıldızlı bayraklar oluşturarak kurtuluşu kutlamaya başlamıştır.
Paşa, düşmanın denize dökülmesinin ardından İzmir'den Ankara'ya dönme aşamasındadır. Yanında Sultanahmet mitinglerinin usta konuşmacısı, "Halide Onbaşı" adlı yazar Halide Edip Adıvar vardır.
Halide Hanım, Mustafa Kemal'e dönerek, “Paşam, düşmanı yurttan attınız, bu arada çok ta yoruldunuz, artık bundan sonra dinlenirsiniz.” deyince, onun bu ifadesini hiç beğenmeyen Mustafa Kemal, anında Halide Edip’e dönüp, “Sen ne diyorsun Halide Onbaşı, asıl savaş şimdi başlıyor. Bundan sonrası kazandığımız savaşı taçlandırmak için daha çok çalışacak, ekonomide ve eğitimde, başka her alanda başka zaferler kazanacağız.” yanıtını vermiştir.
Açıkça anlaşıldığı üzere, Mustafa Kemal elde ettiği başarılarla asla yetinmiyor. Mensubu olmakla gurur duyduğu ve "Ne mutlu Türküm Diyene!" diyerek tümünü kucakladığı toplum için hep daha fazlasını istiyor. Kimse, ama hiç kimse yurdun kurtuluşu ve esenliği için Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından yapılanları, özveriyi görmezden gelemez. Gelenlerin, öyle dillendirenlerin kanından, kökeninden kuşku duymak gerekir. Bu önemli günde göğsünü gere gere "Ne mutlu Türküm diyene!" ve gereğini yapana ne mutlu!
Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı sonrasında Mudanya’da, Lozan’da bağımsızlığı perçinliyor, laik Cumhuriyeti kuruyor, halk kendi kendini yönetsin istiyor, sanata, kültüre, eğitime önem veriyor, değerli yatırımlar yaparak sanayiye, ticarete, tarıma yön veriyor, açık vermeyen bir bütçe ile çalışıyor, Türk parasına değer kazandırıyor, hak hukuk adalet diyor, birbiri ardına çok sayıda devrime öncülük ediyor, Türk halkını saygın ve prestiji olan bir topluma dönüştürüyor. Bunu savaş sonrasında 15 yıl gibi çok kısa bir zamanda başarıyor.
Büyük kurtarıcı, bütün bunlarla da yetinmiyor, yeni yeni düşünceler ortaya atarak, onları yurt çapında uygulatarak, ülkesini yeni ufuklara taşıyor. Kısacası savaş meydanlarında kazandığı askeri zaferin arkasını getirip, ülkesine, insanına yakışanı yapıyor, çağdaş uygarlık adına ne yapılması gerekiyorsa onu yaparak, tüm mazlum uluslara örnek oluyor. Kısacası "Atatürk" oluyor.
İşte Atatürk’ün askeri kazanımların ötesinde zafer anlayışı aynen budur. Büyük önder, “Her büyük meydan savaşından, her büyük zaferin kazanılmasından sonra yeni bir âlem doğmalıdır; doğar! Yoksa başlı başına zafer, boşa gitmiş bir çaba olur.'' Düşüncesini üreten, yaşama geçiren insandır. Onun büyüklüğü, öngörüsü ve ufkun ötesini görmesi buradan gelmektedir.
Bilindiği üzere, Mustafa Kemal, yaptığı devrimleri koruma-kollama görevini Türk gençliğine vermiştir. Bugün tam da o noktadayız. Türk gençliği olarak yurdun kurtuluşu için gösterilen özverinin karşılığını vermek zorundayız. Düşmanın denize döküldüğü 9 Eylül tarihi bu bakımdan çok önemli ve çok anlamlıdır. Büyük zorluklarla, yokluk, yoksulluk içinde büyük özverilerle kazanılmış olan bağımsızlığın, kazanılması kadar korunması ve geleceğe (sonraki yüzyıllara, binyıllara) taşınması da önem taşımaktadır. Bunun farkında olmak, gereğini yapmak, Anadolu'yu sonsuza değin Türk yurdu yapmak zorundayız. 9 Eylülün (2022) bugün bana düşündürdükleri bunlar. Kutlu olsun.