Truva prensi Paris’in ölümünden sonra da Truva kenti Akhalar’a karşı direnişini kahramanca sürdürdü. Savaş son döneme kadar yukarı kentte değil, genel olarak boğaz tarafında güz ovada geçtiği için Truvalıların sağlamlığı konusunda çok güvendikleri Truva sur duvarları hiç zarar görmeden yerlerinde duruyorlardı. Aradan on yıl geçmesine karşın Akhalar, Truvalılar karşısında kayda değer bir üstünlük sağlayamamışlardı. Sonunda savaşı kazanmak istiyorlarsa, bunu savaşarak değil, ancak hile yaparak kazanabileceklerini düşündüler.
Akhalıların en kurnaz komutanı olan Odysseus, Truvalıları alt etmek üzere oldukça zekice bir plan kurdu. Komutanlara devasa bir tahta at yapılmasını, atın içine en cesur Akha askerlerinin yerleştirilmesini önerdi. Denilen derhal yapıldı.
Truvalılara elçi gönderilerek savaştan bıktıklarını, kendilerine armağan olarak bir at bıraktıklarını ve savaşalanından çekilmeye karar verdiklerini söylediler. Göstermelik olarak ta asıl orduyu oluşturan Akhalı savaşçılara Truva kenti önlerinden çekilmelerini ve Bozcada’ya (Tenedos’a) kadar gidip saklanmalarını ve kendilerinden işaret beklemelerini söylediler.
Plan düşündükleri gibi giderse işe yarayacaktı. Truvalılar, savaşın bittiğine sevinecek, tahta atı kuşku duymadan kent surlarının içine alacak, kazandıkları zaferi şenlikler düzenleyerak kutlayacak, içip sarhoş olacaklardı.
Eğlence sonunda evlerine döndüklerinde tahta atın içine saklanan Akha askerleri dışarı çıkıp kentin kapılarını Bozcada’dan geri gelen Akha askerlerine açacaklardı. Truva yerle bir edilecek, halk bütünüyle yok edilecekti. Plan, arzu edildiği gibi işlerse, Akhalar mutlak bir zafer kazanmış olacak, Karadeniz’de bulunan maden kaynaklarına daha kolay ulaşacaklardı.
Plan aynen uygulandı. Dev boyutta tahtadan bir at yapıldı ve içine alabildiği kadar Akhalı asker yerleştirildi.
Truvalılar sabah uyandıklarında Akha ordularının çekilip gittiğini, kentin ön kapısına yakın tahtadan bir at bıraktıklarını gördüler. Çevreyi araştıran Truva askerleri, yakındaki çalılıkta saklanan Sinon adında birini yakaladılar ve Truva kral Priamos’un huzuruna çıkarttılar. Casus Sinon, ağlayarak, kendine acındırarak ve yalan söyleyerek, Akhaların kendisini kurban etmek istediklerini, canını kurtarmak için kaçtığını ve çalılıklara sığındığını söyledi.
Sinon, kentin ön kapısına konan tahta atın Tanrıça Athena’ya adandığını, kutsal sunak olarak inşa edildiğini, Truvalılar kentin içine alamasınlar diye tahta atın çok büyük yapıldığını, kapılardan girmeyen atın Truvalılar tarafından içeri sokulmak üzere ister istemez yakılacağını, bu tavrın da Tanrıça Athena’yı kızdırıp, Truya kentine lanetler yağdıracağını, Akhaları tutacağını, böylece savaşı Akhaların kazanacağını söyledi. Tam tersine Truvalılar atı surlar içine almayı başararak korurlarsa, Tanrıça Athena’nın bu kez Truva’ya arka çıkacağını, savaşı onların kazanacağını söyledi.
Truva’da yaşayanlar bu düzmece öyküye inandılar. Sadece rahip “Laokon” ve Truva prensi Hektor’un kız kardeşi “Kassandra” buna inamamdılar ve inatla truvahalkına uyarı görevlerini yaptılar.
Savaş sırasında Akhaları destekleyen deniz tanrısı Poseidon, rahip Laokon’un konuşmasından, olayları ters yüz etmesinden çekindiği için sorumluluğu altındaki denizden iki yılan çıkarttı, rahip Laokon’un iki oğlunu öldürttü ve baba Laokon’u böylece susturmuş oldu.
Hektor’un kız kardeşi Kassandra ise, bilici Tanrı Apollon’un aşık olduğu insan olduğu için ona geleceği görme özelliği sunulmuştu. Prenses Kassandra, tanrı Apollon’un aşkına karşılık vermediği için bu yeteneğin yarısı elinden alınmış, sonraki dönemde hiç kimse onun geleceği görme öngörüsünün olduğuna inanmamıştı. Dediklerine inanmadılar.
Truvalılar, uyarıları dinlemeyerek oyuna geldiler, gece boyunca eğlendiler, şölenler düzenlediler, oynadılar, dans ettiler, içtiler ve zil zurna sarhoş oldular. Evlerinin yolunu zor buldular.
Zaten fırsat kollayan, gecenin ilerleyen saatlerinde atın içinden çıkan açıkgöz Odysseus ve arkadaşları, Truvalı nöbetçileri teker teker öldürerek kentin kapılarını Akhalı savaşçılara açtılar. Büyük kırım Truva’da böyleve başlamış oldu.
Ne olduğunu anlamayan ve evlerinden çıkan Truvalılar, kadın erkek, çoluk çocuk demeden kılıçtan geçirildiler, on yılın sonunda tahta at hilesi ile Truya kentine ölüm yağdı. Her yer kan gölüne döndü.
Sabaha doğru, Truva soylularından Aeneas ve ailesi hariç bütün Truvalılar, Kral Priamos da dahil olmak üzere öldürüldüler.
Truya yerle bir edildi. Bu hile ile kazanıldığı için adil bir savaş olarak görülmedi. Savaş sonrasında hileli işler için “Truva atı” ifadesi bir deyim olarak kullanılmaya başladı. Giderek yaygınlaştı. Hedefe ulaşmak için başvurulan hile veya kurnazlık, cinfikirlik anlamına gelmektedir.
Korona nedeniyle artık el sıkışmıyoruz, ama kendilerini suyun öteki yakasından Akhaların devamı sayan bir Yunanlı (daha doğrusu Grek ya da Helen) sizin elinizi sıkıyorsa, siz bir zarara uğramadığınızdan emin olmak adına parmaklarınızı sayarak kontrol edin diye bir bakış açısı da vardır. Bu vesile ile onu da bilmiş olun. Demedi demeyin.
Truva kırımının olumlu tek sonucu, güzellik tanrıçası Afrodit’in oğlu olduğu söylenen Aeneas’ın, ailesi ile birlikte tanrıça annesi tarafından Truva kırımından kaçırılarak Sicilya üzerinden İtalya yarımadasına götürülmesi, orada Etrüsk kralının kızıyla evlenmesi, Roma kentinin gerçek kurucusu olmasıdır. Bu bir büyük uygarlığın (Roma uygarlığının) temelinde Anadolu, Truva, Aeneas ve ailesi, Etrüskler olduğunun da altını çizmektedir. Roma’nın DNA’sında Anadolu’nun Truva’nın izinin olması ilginç değil mi?
7 Haziran 2020, Antalya
Not: Saflar ve uyanıklar olduğu sürece tarih boyunca adı ve yöntemi değişse de "Truva atı" hep olmuştur ve olacaktır. Önemli olan o tuzağa düşmemek, akıllı olmak, aklını başına devşirmektir. Yavuz Ali Sakarya