Naylon âşıklar bu yazı sizin için

         Gezgin âşıklarla, ağzı laf yapanlar başköşede ağırlanırdı dayımın odasında, Kerem/Aslı, Mecnun/Leyla, Ferhat/Şirin, Arzu/Kamber gibi yanık sevdalıların hikâyeleriyle, H.Z Ali, Köroğlu, Battal Gazi, Kesik Baş cönkleri dinleyerek büyüdüm. Cankulağı ile hafızama nakşettiğim öykülerin kahramanları gönlüme taht kurdu. Yıldızlarla halleştiğim geceler kendime yoldaş ettim onları. Ağustosböceklerinin seremonisinde garip anam usanmadan, kaç kez tekrarladı, harmanbaşı uykularımın ninnilerini. “Büyük sevdaların yükünü, güçlü yürekler çeker”. Yâdıma düşende gözlerimin buğulanıp burnumun sızladığı, esrarengiz anlatıyı paylaşmak istedim.

Buz gibi bir günde hızlı hızlı yürürken, birden ayağımın ucunda bir cüzdan gördüm, hemen aldım, sahibini gösteren bir kimlik vardır diye acele acele açtım, üç dolar çıktı. Bir de buruşmuş, sararmış, eskimiş mektup. Belli ki yıllardır, o cüzdanın içinde duruyordu. Zarf öylesine harap olmuştu ki, sadece tepedeki "İade" adresi okunabiliyordu. Mektuba göz attım, ipucu bulma ümidiyle, tarihi gördüm. 1924... Mektup yıllar önce yazılmış, el yazısı belli kadına ait, sol köşeye çiçek resmi çizilmiş."Sevgili Michael" diye başlıyor ve "Annesi yasakladığı için onu bir daha göremeyeceğini" anlatarak devam ediyor. "Ama sakın unutma, seni daima seveceğim" diye bitiyor. İmza. Hannah!
          İçimden bir ses "Bul" dedi bana. "Mektubun sahibini bul." Milyonla Michael var. Hangi birini bulacaksın ki ama tepedeki "İade" adresi ipucu olabilir. Telefon İstihbaratı aradım. Anlattım."Bu adrese bağlı bir telefon varsa, bana verebilir misiniz" diye. Sustu, gidip müdürüne sordu. "Var, vermem yasak ama sizin adınıza bu numarayı arar, sorarım. İsterlerse bağlarım. Lütfen bekleyin."Bekledim. İki üç dakika sonra kızın sesi geldi. "Bağlıyorum efendim."Karşıdaki hanıma "Hannah diye birini tanıyor musunuz? " diye sordum."Bu evi, 30 yıl evvel, Hannah diye kızları olan bir aileden aldık." dedi. "Peki, yeni adreslerini biliyor musunuz? ""Hannah annesini bir huzurevine yatıracaktı. Oradan takip ederseniz, belki adresi bulursunuz. Huzurevinin adını verdiler, hemen aradım. Yaşlı anne yıllar önce ölmüş, kızına ait eski bir telefon numarası var. Belki oradan bilirlermiş."Bunların hepsi aptalca aslında" dedim kendi kendime. İçinde sadece 3 dolar ile seneler önce yazılmış bir mektup bulunan cüzdanın sahibini aramak için bunca zahmete ne gerek var ki, aradım numarayı, bir kadın "şimdi Hannah'ın kendisi huzurevinde" dedi ve numarayı verdi, orayı çevirdim, bingo! Ses "Evet, Hannah burda yaşıyor" dedi.
          Gecenin saat onu, ama hemen yola çıktım, Hannah'ı görmek için, devasa bir binanın üçüncü katında şirin bir oda, gümüş saçlı, sıcak tebessümlü yaşlı kadın. Fakat gözleri ışıl ışıl, anlattım olanları. Cüzdanla içindekileri gösterdim, derin bir iç çekti mektuba bakarken;"Genç adam" dedi, "Bu mektup, Michael ile son kontağımdı. Onu öyle seviyorum ki. Sean Connery gibi yakışıklıydı, hani şu meşhur aktör. Ama ben 16 yaşındaydım, çok küçüğüm diye annem kesinlikle izin vermedi."
           Derin bir nefes daha."Michael Goldstein harika bir insandı. Eğer bulabilirseniz ona söyleyin lütfen, onu hep düşündüm, hep. Ufak sessizlik, derin nefes daha "ve onu hep sevdim. İki damla yaş süzüldü elindeki mektuba, ıslanan gözlerden. "Ve hiç evlenmedim... Michael gibi birisini bulamadım ki."
          Hannah'a teşekkür edip odadan çıktım. Binadan çıkarken danışmada beni karşılayan kız;"Hannah Hanım yardımcı olabildi mi size?" dedi."Hiç değilse bunun sahibinin soyadını öğrendim" dedim, cüzdanı elimde sallayarak. O sırada yanımda dikilip duran hademe bağırdı."Hey baksana, bu Bay Michael'in cüzdanı. Üzerindeki bu kırmızı şeritten onu nerde görsem tanırım, cüzdanını hep kaybederdi zaten, üç kere ben buldum, koridorlarda."Michael sekizinci katta yaşıyordu. Ok gibi fırladım tekrar asansöre, Michael yatmamıştı, okuma odasında kitap okuyordu. Hemşire beni ve elimdeki cüzdanı gösterdi. Michael elini arka cebine attı, hızla. Sonra sevinçle :"Evet bu benim cüzdanım" dedi... "Öğleden sonraki yürüyüş sırasında kaybetmiş olmalıyım, size teşekkür borçluyum.""Hiç bir şey borçlu değilsiniz" dedim."Ama özür dilerim, ipucu bulmak için açtım ve içindeki mektubu okudum." "Mektubu mu okudun?""Sadece okumakla kalmadım. Hannah'ı da buldum.""Buldun mu, nerde, iyi mi, hala eskisi gibi güzel mi, söyle, lütfen söyle." "Çok iyi, hem de harika" dedim, yavaşça."Bana onun telefon numarasını ver, yarın onu hemen arayacağım" derken elime sımsıkı sarıldı. "O benim tek aşkımdı, onu öyle sevdim ki, asla evlenmedim, çünkü bu mektup geldiğinde hayatım, anlamsal olarak bitmişti."
       "Bay Goldstein, gelin benimle” dedim, asansörle üçüncü kata indik, odanın kapısı açıktı, Hannah sırtı kapıya dönük televizyon izliyordu, hemşire ona yaklaştı, omzuna dokundu..."Hannah" dedi. "Bu bayı tanıyor musun?"Gözlüklerini ayarladı bir an baktı, tek kelime etmeden."Michael" dedi, Michael, kapıda, kısık sesle. "Hannah, ben Michael, tanıdın mı?”."Michael" diye yutkundu; Hannah. "İnanmıyorum, sensin, benim Michael'im."Michael Hannah'a doğru yürüdü yavaşça, sarıldılar, hemşire hıçkırıklar içinde koridora attı kendini...
         "İşte Tanrının sevgisi de bu" dedim, "olacaksa, olur."
          Üç hafta sonra beni huzurevinden aradılar. Pazar günü nikâh vardı. Gelebilir miydim? Harika bir törendi. Hannah ve Michael beni nikâh şahidi yaptılar üstelik. Hannah açık bej elbisesi içinde çok güzeldi. Michael de lacivert takımı içinde hala çok yakışıklı. Huzurevi onlara, bir minik daire tahsis etti. Eğer 76 yaşında bir gelinle 79 yaşındaki bir damadı, 16 yaşında bir kız, 19 yaşında bir delikanlı havasında görmek isterseniz, orayı ziyaret etmeniz gerek. Turp yürekliler, şalgam gönüllüler, naylon âşıklar; fazla söze ne hacet, değil mi?

 

 

Babamoğlu

 

Bir saçı siyahın derdi yüzünden

Ciğer büryan oldu aşkın közünden

İki gözüm sele döndü hüzünden

Düştüğüm halleri gör babam oğlu

 

Bulanık sulara girmiş bulundum

Şu deli gönlümü vermiş bulundum

Gözümün ucuyla görmüş bulundum

Keşke olsa idim kör babam oğlu

 

Gözüm gönlüm başka kulu bilmedi

Akıl baştan azat oldu gelmedi

Dostlar bile yüzümüze gülmedi

Zalimler delidir der babam oğlu

 

Koçyiğitler düşmeyince dengine

Boynu bükük çekip gider engine

Kızılırmak kar eylemez yangına

Buz tutan sulardan ver babam oğlu

 

Garip Özcan ne söyleyip ne etsin

Sanmam ki ölünce çilesi bitsin

Dokunma sevdası salında gitsin

Alırsa bağrına yer babam oğlu

 

Yayın Tarihi
08.11.2010
Bu makale 3232 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Yusuf Özcan, çılgın adam !Yüreğimi ısıttın . Seni seviyorum. Anan...

Neşe Karel 11.11.2010

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!