Bırakın dağlarda çağlayıp aksın/Tutarsa ırmağı göl mahkûm eder/Yakarsa Leyla’nın hasreti yaksın/Görürse Mecnun’u çöl mahkûm eder.
Jurnalciler, kişifçiler, şippidiciler, iz sürücüler, daha doğrusu zehir hafiyeler.
Bahsettiğim meslekler geçmişten günümüze dek gelmiştir. Ne kadar önemli bir meziyetse vallahi billahi halen paha biçilmezliğini korumaya devam ediyor.
“Aha şu bizden, yoo o sizden, geçmişleri var canım, dededen İsmetçidir onlar, hayır dostum bunların sülalesi Adnancıdır ya da elbette ki Türkeşçiliği sürdürecektir gibilerinden konuşmalar dolaşacaktır ortalıklarda. Seçimler dolayısıyla hizmeteri pehlivanlar meydana çıktı sonunda. Tabii ki harcamaların bedeli garibanların alın terinden temin edilecektir, bu filmler çokça izlenmiştir, velhasıl bilinmektedir.
Uçurtmalar ipe bağlı olarak rüzgârda salınır, kavurmanın yağı kuyruktan çıkarmış.
Bütün siyasiler birilerini kendinden hesaplarken; Kemancı Eşref, evinde davet verir. Eşine; “çok möhim! Misafirler gelecek, aman dikkatli ol!” diyerek tembihler. Kadın, “kimler?” deyince; “mühür ehli, özellikle il genel meclis azası “cevabını verir. Mesele meclis olunca evin hanımı merakına mucibin sorar: “zatı şahaneleri hangisi?” Adamcağız “valinin küçüğü kaymakamın büyüğü” diye tarif eder sözünü ettiği kişiyi. Bu arada içkili masadaki coşku doruğa ulaşmıştır ve herkes meydanda gerdan kırmaktadır. Kadın oynayanların çengiliğini görünce usulca kocasına sokularak: “Kurban olduğumun herifi, bu ne valinin küçüğü ne de kaymakamın büyüğü, düpedüz bizden!” der.
Gülendam
Gönül bahçemizde her dem açılan
Gülün menekşenin goncası sensin
Uğruna fal tutup değer biçilen
Yaylanın dört yaprak yoncası sensin
Boşa değil yüreğimin yandığı
Yanıp yanıp sen kafire kandığı
Dertle dolu can evimin sandığı
Çivisi kilidi kancası sensin
Her kabuğun mutlaka bir özü var
Sine büryan ta derinde közü var
Tüm güzelde Yaratan’ın izi var
Bütün sevgilerin öncesi sensin
Kırılmadı şu gönlümün inadı
Acı çekti Özcan’ımı sınadı
Gizli yaram ıylım ıylım kanadı
Bütün ağrıların incesi sensin