Misafir atlı olsa/Edepli utlu olsa/Sabaha dek dinlenir/Dilleri tatlı olsa?
Sohbette latife gerek ama dozunu kaçırmadan, kişileri aşağılayıcı, küçük düşürücü sözlerden uzak kalmak şartıyla tabii ki. Keyiflenmek için kaplardan taşmanın anlamı yoktur, şayet? Kantarın topu? Kaçırılırsa orada ne tat kalır ne de lezzet.
Meslek hayatımın yarıdan fazlasını taşrada ifa ettim. Televizyonun tam girmediği Anadolu köylerinde Odalar?ın büyük ehemmiyeti vardır, bir nevi kültür ocaklarıdır, tek/tük de olsa halen örneklerine rastlamak mümkündür. Buraları yaşatmak elbette ki gönül ve kese erlerinin işidir. Görevin kutsallığına inananlar hizmetlerini de yüksünmezler, faaliyetlerini vazife sayarlar. Öğretmenlik yıllarımda Odalar?ın birleştirici, barıştırıcı, barındırıcı, paylaştırıcı, hepsinden önemlisi aydınlatıcı ortamından nasiplenmem büyük şanstı benim için.
Gezginlerin, yolcuların haricinde dostlukları pekiştirmek gayesiyle beldeler arası davetlerse ayrı güzelliktir. Oturumlarda ikramların ardından okunan cönkler, anlatılan kıssalar ya da hikâyeler geçmişten geleceğe yol çizer, gönülleri coşturan şiirler, sazların tellerinde türkü sağanağına dönüşür; gülümsetirken düşündüren espriler kaygıyı kaldırır çehrelerden. Ulular, söyleşinin akışını ayarlamakla mükelleftir, üzerine laf düşmeyene gerekli ikaz incitmeden iletilir, şayet kusurda ısrar varsa ?arka ayağınla kulağını kaşıma!? Tembihiyle oradan ayrılması sağlanır.
Bir keresinde Ufak Bekir ile Şaplak Nebi, atışmanın sonunu münakaşaya dönüştürünce, dalaşmanın sebebi soruldu, içlerinden öfkelisi; ? He ya, bu sefer gözümün içine kinayeli bakması bir tarafa, ayağını diremesi ağrıma gitti? Deyince, köşesinden doğrulan Halil Emmi; Tosbağaca tıslayıp kıvamı kaçırmayın edepsizler! Diyerek uzlaştırıcılığını yerine getirdi. Şimdiki çocuklara müdahale bile edilmiyor, çünkü taşları ceplerinde, kafanızı yarmaya hazır, stoklanmış vaziyette adeta.
Ölmeden ölme
Üç/beş densiz keyf alırken âlemden
Beli kırk yerinden bükülen benim
Beyaz kâğıtlara karakalemden
Her gün kan kırmızı dökülen benim
Sözüm geçmez büyüttüğüm cerene
Mahcup oldum eşe dosta yârene
Bundan böyle baykuş konar virane
Bacası pervazı sökülen benim
Bulana da deli gönül bulana
Bulanıp da dağı taşı dolana
Hoyrat girdi can bağımı talana
Elleri koynunda dikilen benim
Çırpınırım imdat gelmez çağrıma
Bir incecik sızı iner böğrüme
Çaresizlik çarmıh gerer bağrıma
Yusuf’tan Özcan’ı çekilen benim