Azgın bir köpekçe parçalanmak istenen çocuğun, onlarca insan tarafından zor kurtarıldığı haberini ürpererek izlemiştik. Bu gidişle hangi tür yaratıkların saldırısına hedef olacağız bilemem. Gündemdeki havadislerin başında GDO yer almakta, genleriyle oynan bitki ve hayvanlardan sağlanan gıdalarla diğer ürünler, sağlığımız için büyük tehlikeler içermektedir. Duyarlı bilim adamları, yaşanacak felaketleri tüm dünyaya ilan ettikleri halde, ne yazık ki umursamazlık halen devamını sürdürmektedir.
Başkalaşıma uğrayan nebattan beslenirken canavarlaşan böcekler, laboratuarlarda imal edilen hayvanlar, aşıyla kabaklaşan karpuzlarla birlikte, daha ne acayiplikler görecek gözümüz. Allah yardım etsin.”Beşerin kendine yaptığı kötülüğü, kimseler başaramaz.”Bu bağlamda, yaratılışın hikmetini sunan, bal böcekleriyle ilgili dehşeti anlatan yazımı tekrar paylaşmak istedim.
Vay kahpe arılılar vay!
Eşeğe rakı içirip anırtan; “vallahi billahi yarış atı gibi yola gider” diye yemin ederek Seydiyarlı Küçük Bekir’e kakalayan Çingene’yi duydum da, cilacı arıları hiç işitmemiştim, nutkum tutuldu. Kısa bir süre önce Ankara’ya gitmiştim. Bu seyahat sırasında yanımdaki beyle tanışma fırsatı doğdu. Hatta aynı soyadı taşıyormuşuz Mustafa Bey ile o da benim gibi öğretmenmiş hem. Meslektaşımla şundan bundan derken sohbeti iyice koyulttuk. Emekliye ayrılınca, arıcılığı ilerlettiğini, tek maaşla zorlandığından kendi elde ettiği katkısız ürünlerle çocuklarını okuttuğunu, cebinin harçlıksız kalmadığını ve rahat yaşadığını bahsetti. Konuşmalar sırasında “Hazır petek, sade ürün” lafı dikkatimi çekince sordum: ”bu işin sahtesi de mi var?” Muallim Mustafa gülümsedi ve anlatmaya başladı:
“Geçen yıl benim bahçenin yanına göçer arıcılar kondu, harcadığım emeği görünce, ‘bırak ya hoca, gel bize çalış, sana istediğin kadar bal verelim, boş yere kendini yoruyorsun’ demezler mi?”
“Bal tadı içeren kimyasal katkı maddelerini, sanayi atığı ya da ucuza mal edilmiş şekere katarak fıçılar dolusu bal üretip, fabrika işi çıtalı petekleri bu varillere daldırdıktan sonra kovanlara yerleştiriyorlarmış, arılara sadece sıralı bir şekilde konan hazıra cila yapmak düşüyormuş. Senin anlayacağın “Puşt Balı” böyle oluyormuş işte” dedi.
Ağzım açık kaldı, kendi kendime söylenmeden edemedim; işçi arılar kolaycılığa alıştığından kendilerini hanım ilan etmişlerdir artık, erkekler ise ya barda veya pişti partisindedirler sanırım, böylelikle beyzadeye de gerek kalmaz bence.
“Yan gelip yattıklarındandır ki fidanlarda meyve de yetişmez oldu” esprisini bile yapamadım hayret ve üzüntüden. Hani bir mesel vardır, konuyla tam örtüşüyor, “evlenmeyin bekârlar naylon kızlar çıkacak”.
Dürüstleri bir yana ayırdıktan sonra, Allah’ın en çalışkan böceklerini böyle asalak hale getirenlere gel de: “Vay kahpe arılılar vay!”demeden dur şimdi.
El aman
Gitti sanıp şu nefisin hoşuna
Yaşamışım eyvah boşu boşuna
Utana sıkıla çıktım karşına
Dolandım yoruldum kapına geldim
Himmet ya Sultanım medet el aman
Hayırsız işlerle kendimi yorup
Havai yaşadım hayaller kurup
Dikildim karşına boynumu burup
Bulandım duruldum kapına geldim
Himmet ya Sultanım medet el aman
Erince zamanın tam ortasına
Yeni durdum geçen ömrün yasına
Sevgiler toplayıp gönül tasına
Bilendim kırıldım kapına geldim
Himmet ya Sultanım medet el aman
Bıraktım dünyalık hırsı coşkumu
Sevgiye mülk ettik gönül köşkümü
Sevgilisin kabul buyur aşkımı
Belendim sarıldım kapına geldim
Himmet ya Sultanım medet el aman
Aşkına yanalı kömüre döndüm
Kabarır Özcan’ım hamura döndüm
Eşiğe konacak çamura döndüm
Sulandım karıldım kapına geldim
Himmet ya Sultanım medet el aman