Sarraf sevgiyi tartmaz

Değerli okurlarım, bugün meselin açılımından söz etmek istiyorum:

Meseller, gerçekleri kavramakta ve kabullenmekte güçlük çekenlere köprüdür. Bakıldığında tüm peygamberler, hakikatleri ümmetlerine bu yolla anlatmışlardır, örnek getirerek, kullanılan kalıplaşmış hikmetli sözler olarak da bilinir. Dil’imize Arapçadan gelmiştir. Mesel, kendinden çok altındaki anlam kastedilen manalı, dokunaklı söz; terbiye ve ahlak için yararlı öykülerdir. Kelimeden türeyen “mesela” ve “mesele” sözcüklerini düşündüğümüzde ciddi bir derinlikle karşılaşırız. Mesel, sözlükte: benzer, nazir, delil, hüccet, bir şeyin sıfatı, halk arasında kabul görüp yayılmış ve ünlü olmuştur. Bunlara Türkçede atasözü, söylenmesine de darb-ı mesel adı verilir. 

Kur’ân-ı Kerim’de de mesel çoktur. Bazen sayfalar dolusu izahlarla anlatılanlar, birkaç sözlük darb-ı meselle ifade edilebilir ve bu benzetmelerle belleklerde daha kolay yer eder. Meseller, yaşananlardan şekillenmiştir, zamanla kendi içinde çözümlenerek sözlü halk edebiyatı türüne dönüşmüştür. Kişilerin yaşamına uygulayabilmesi için ona ışık tutan felsefi öğretiler niteliği taşır. Hatta binlerce yıllık birikimi günümüze kadar getiren meseller, çok ciddi bilimsel veriler taşımaktadırlar. Yüzyıllar boyunca kitlelerin eğlencesi durumuna gelen mesellerle anlatılar, yaşamın vazgeçilmez bir parçasıdır artık.

Evvel zaman mesellerinden bir örnek:
         “Bizden önce yaşayanlardan üç kişi yola çıktılar. Akşam olunca, geceleme ihtiyacı onları bir mağaraya sığındırdı ve içine girdiler. Ancak, dağdan kayan büyükçe bir kaya yuvarlanıp mağaranın ağzını üzerlerine kapadı.
Aralarında: “Bizi bu kayadan sâlih amellerinizi şefaatçi kılarak Allah’a yapacağınız dualar kurtarabilir” dediler. Bunun üzerine, içlerinden biri anlatmaya başladı: “Benim annem babam çok yaşlıydı. Onları çok kollar, akşam olunca onlardan önce ne ailemden, ne de hayvanlarımdan hiçbirine yedirip içirmezdim” dedi. “Bir gün, odun aramak uzaklara gitmiştim. Eve döndüğümde ikisi de uyumuştu. Onlar için sütlerini sağdım. Hâlâ uyumakta idiler. Onlardan önce aileme ve hayvanlarıma yiyecek vermeyi uygun bulmadım, onları uyandırmaya da kıyamadım. Geciktiğim için çocuklar ayaklarımın arasında kıvranıyorlardı. Ben ise süt kapları elimde, onların uyanmalarını bekliyordum. Derken şafak söktü.” Adam, bu olayı anlattıktan sonra, dua için ellerini göğe kaldırdı ve:
         “Ey Allah’ım! Bunu Senin rızan için yaptığımı biliyorsan, yolumuzu kapayan şu taştan bizi kurtar!” dedi. Bu duanın akabinde taş bir miktar açıldı. Ama bu, dışarı çıkmalarını mümkün kılacak bir açıklık değildi. Bunun üzerine, ikinci adam söze başladı:    

“Ey Allah’ım!” dedi. “Benim bir amcakızım vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ondan kâm almak istedim. Ama o bana yüz vermedi. Fakat gün geldi, kıtlığa uğradı, yardım için bana başvurmak zorunda kaldı. Ona, kendisini bana teslim etmesi karşılığında yüz yirmi dinar verdim. Mecburen kabul etti. Ancak, arzuma nail olacağım sırada: ‘Allah’ın mührünü gayri meşru surette bozman sana haramdır’ dedi. Bunun üzerine ben de ona dokunmaktan sakındım ve insanlar arasında en çok sevdiğim kimse olduğu halde, onu bıraktım. Verdiğim altınları da geri istemedim.” Adam bunu anlattıktan sonra, Allah’a dua için ellerini açtı ve:“Ey Allah’ım!” dedi. “Eğer bunları senin rızan için yapmışsam, bizi bu sıkıntıdan kurtar!”
         Bu dua üzerine kaya yerinden biraz daha kımıldadı ama onların çıkabileceği kadar açılmadı. Çaresiz, mağarada bekleşmeye devam ettiler. Bu esnada, son bir ümit, üçüncü şahıs başından geçen bir olayı anlatmaya başlamış bulunuyordu: “Ey Allah’ım! Ben işçiler çalıştırıyordum, ücretlerini de derhal veriyordum. Ancak bir tanesi, bir kilo pirinçten ibaret olan ücretini almadan gitti, ben de onun parasını adına işletip kâr ettirdim, öyle ki, çok malı oldu. Derken, uzun seneler sonra bu işçim çıkageldi ve: ‘Ey Abdullah!’ dedi. ‘Bana olan borcunu öde.’ Ben de: ‘Bütün şu gördüğün sığır, davar, deve ve köleler senindir. Git, bunları al götür!’ dedim. Adam: ‘Ey Abdullah! Benimle alay etme!’ dedi. Ben tekrar: ‘Kesinlikle alay etmiyorum, git, hepsini al götür!’ dedim. Adam hepsini alıp götürdü. “Ey Allah’ım! Eğer bunu senin rızan için yaptıysam, bize şu halden bir kurtuluş nasip et!”

Adamın bu duasının hemen akabinde kaya tamamen açıldı, çıkıp yollarına devam ettiler.”

 

Sarraf sevgiyi tartmaz

 

 

Rızasız bahçeye girmem

Dal bükülür denk bozulur

İzinsiz ellerim sürmem

Gül incinir renk bozulur

 

Göz kayınca bir tarafa

Sır denir mi itirafa

Sevgiyi vermem sarrafa

Terazi mihenk bozulur.

 

Yar deyince titrer özüm

Yollarına düşer gözüm

Gözyaşlarım üzüm üzüm

Dökülür hevenk bozulur

 

Yetmezse nefes neyine

Neyzenin kamış neyine

Alsa da eline yine

Dil şaşar ahenk bozulur

 

Varılacak en son durak

Özcan’ıma değil ırak

Ey sevgili dua bırak

Yel vurur çelenk bozulur.

 

 

 

[Hz. Peygamber’in evvel zaman içinde yaşanmış bir hadiseye binaen anlattığı, Prof. Dr. İbrahim Canan’ın tercümesiyle Kütüb-ü Sitte’den aktarıp uyarlanan bu mesel, Buhârî, (Enbiyâ 50, Büyû’ 98, İcâre 12, Hars 13, Edeb 5); Müslim, (Zikr 100) ve Ebu Dâvud’da (Büyû’ 29) Abdullah b. Ömer’den rivayetle geçmektedir.]

Yayın Tarihi
18.09.2011
Bu makale 10203 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!