Yazarlar, ozanlar, şairler gönül işçileridir, yapıtlarının tuğlaları kelimeler, mozaik ve çinileri ise eserlerindeki edebi sanatlardır. “Şair olunmaz, şair doğulur”, ancak; genlerinde şiirsel kalıtım taşıyanlar, hoca ya da ustalarınca yönlendirilirler ki iyiye güzele ulaşmakta güçlük çekmesinler diye, bazen de pişmeleri amacıyla okunması gerekilen tavsiyeleşir.
Kalem erbapları, başkasından edindikleri alıntıları, sahibinin ismiyle işaretlemek zorundadır, özellikle de muaşeret kuralıdır, nazımda da kaide değişmez. Özellikle metinlerarasılık olgusu ince bir çizgidir, ama alıntıyı belirtme gerekliliği vardır, aksi takdirde aşırmacı, kolaycı durumuna düşer, hatta hüküm giyersiniz. Fakat şiirdeki ayrıcalık, “ayak” denilen yöneltme, mısraların kapılarını aralamak içindir, ayrıca redif veya kafiye düzenindeki bir sözcükten hareketle nazire yapılabilir, hem edebiyatta kullanılmamış kelime yoktur, tabii ki Türk’ün Milli Vezni hecenin kurallarını bilmeyenler, bu kaidelerden anlamazlar! Gerçi siz ne anlatırsanız anlatın karşınızdakinin anlayacağı kadardır anlattıklarınız boşuna denmemiştir. Bir de iyice bilgilenilmeden fikir beyanında bulunmak çok yanlıştır. Şairler, yazarlar düşünsel yaratıyla ilgilenir, insanlarla ilişkilere girer, onları resmetmek yerine yaşamlarını irdeler, araştırmalarını tamamladıktan sonra dil ve yazım kurallarının ışığında sözcüklerini titizlikle seçer, gerekli olup olmadığını tartarak kullanır, yinelemelerden kaçınır, eserini oluşturup böylelikle okurlarına tanıtır, kısacası uzun bir süreçtir üretmek.
Öğretmen Okulunu yatılı bitirdikten sonra, üniversite tahsilimi tamamladım, otuz yıla yakın mesleğimi icra ettim, anam ve teyzemin manileri ninnim, rahmetli ebemin Sarıkamış ağıtları sevdam oldu. Bu ağıtlar Prof. Dr. Kalp Cerrahı Bingür Sönmez’in girişimiyle dile getirilmesinin ardından, TRT Halk Müziği Sanatçısı Recep Ergül tarafından bestelenmiştir, yani kundağım beyitler, beşiğim dörtlüklerdendir dersem abartmış olmam.
Gençliğim, Muharrem Ertaş, Çekiç Ali, Hacı Taşan, Hacı Özkan gibi çınarların gölgesinde serinleyerek geçti, şimdiki yaşıma ise, Âşık Mahsuni Şerif, Murat Çobanoğlu, Yaşar Reyhanî, Şeref Taşlıova, Ozan Arif, Abdurrahim Karakoç, Cemal Safi, Abbas Sayar gibi saymakla bitiremeyeceğim kültür dehalarımızın dinletilerinde yer alıp, kaynaklarından yudumlayarak geldim. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sınavlarını başararak Halk Şairi unvanıyla kayıtlara geçtim, başka deyişle tescillendim, yurtiçi ve dışında görsel/yazılı basında ürünlerim yayımlandı, birçok üniversitelerde tez konusuydum, Milli Eğitim Bakanlığı ders kitapları yazım komisyonunda görevlendirildim. Halk oyunları usta öğreticiliği yanında federasyon seçici kurul üyeliği ile donanımlıyım. Kentte ikamet etmemin diğer nedeniyse, TRT Antalya Radyosu’nun halk kültürü programı sunma teklifiydi.
Bu kadar laftan sonra geleyim sadede: 26.01.2011 Tarihli Antalya Gazetesi’nde, “Cevap Hakkımı kullanıyorum” başlıklı yazısıyla şahsıma atıfta bulunan Mehmet Seviş’le iki ya da üç defa karşılaştık, sohbetimiz merhabadan öteye geçmedi, o da nezaket icabıydı, ilgiliyle dostluk ve husumet adına hiçbir bağım yoktur. Aşağıda görüleceği üzere Âşık Seyrani Baba’nın “Beğenmez” redifli dörtlüklerine nazire olarak duygularımı dizeledim. Şöyle ki: unuttuklarımla gözden kaçan, yaşayan veya Rahmeti Rahmana kavuşan üstatlarımı sıralayacak olsam yeni bir Manas doğardı. Bundan dolayı zikret(e)mediklerimden af diliyorum. Şiirim enikonu irdelendiğinde neler içerdiği açıkça ortadır. Karın ağrılarının nereden kaynaklandığını aşağı yukarı tahmin edebiliyorum elbette ki.
Mehmet Bey köşesinde; “Aylar önce Antalya gazetesi bürosunda tanıdığım ve değişik zamanlarda iki, üç ihtiyar şairler toplantısında bir arada bulunduğum şair dostun 21 Ocak 2011 günlü gazetemizde yayınlanan “Şairden Şaki Olmaz” adlı köşe yazısında ki “ Beğenmez” adlı ondokuz dörtlükten oluşan uzunca şiir dikkatimi çekti. Şiirin başında sosyal yamuklara sataşacağız sonra da hemen aşağıya Aşık Mahsuni, Dadaloğlu, Eşref, Neyzen ve Pir Sultan gibi şairleri o sataşmamıza alet edeceğiz el-insaf.
Sevgili şair kardeşim şiirleri tiyatral hale getirip duygulu duygulu gülce makamında okumak ayrı bir şeydir, yazılan şiirlerin kendi içinde çelişkili olması daha başka bir şey.
Ozanların, Şairlerin adlarıyla Seyrani’ den aldığı “BEĞENMEZ AYAĞIYLA” şiir yazacağız ama orada Harun, Ceylan, Kazanoğlu, Özcan bir tarafta buluşup grubumuzu anlatacağız aklımız sıra işte sır burada” cümleleriyle şahsıma karalamada bulunmuştur. Okuyuculara bahis konusu Seyrani ustanın şiiriyle, yazım eşliğindeki naziremi aynen sunuyorum.
İnsan beğenmez (Hiciv)
Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda pazarda seyrân beğenmez
Medrese kaçkını softa bozgunu
Selâm vermek için insan beğenmez
Alemi ta`neder yanına varsan
Seni de yanıltır mesele sorsan
Bir cim bile çıkmaz karnını yarsan
Meclise gelir de erkân beğenmez
Her çeşit insandan birkaç eşi var
Mektepten koğulmuş günâh işi var
(Rabbi yesir)de dört yanlışı var
Tahsil etmek için irfan beğenmez
Ellerin evinde çul firâş olur
Burnu sümüklüdür göz yaş olur
Bayramdan bayrama bir tıraş olur
Gider berbere de dükkân beğenmez
Yayladan yaylaya konup göçer de
Arpayı buğdayı ekip biçer de
Mısır yaprağın kıyıp içer de
Tütünü bulunca duman beğenmez
Bir odası vardır gayet küçücük
Kendi aklı sıra keyf yetirecek
Bir çanağı yoktur ayran içecek
Kahveyi bulunca fincan beğenmez
Seyrani söyledi bu doğru sözü
Haddeden çekilmiş doğrudur özü
Şehre gelin gitse bir köylü kızı
Lâ`l ü güher ister mercan beğenmez
Aşık Seyrani
Şairden şaki olmaz!
Yurdum insanına istiklal ve mukaddesatıyla alakalı vazife düşerse eğer, vallahi billahi gözünü kırpmadan kendisini feda eder. Misale gerek yoktur, tarihimizin sayfaları şehit ve gazilerimizin kanıyla yazılmıştır çünkü. Dün nasılsa, bugün de, yarın da, hatta öbürsülerinde de değişmeyecektir kaide.
Türk’ün ayranlığı kabarınca ecelle güreş tutar, savaşa, düğüne bayrama okuntuluymuşçasına katılır, hudutlarda destanlaşır, rüzgârlarla türküleşir, belenlerde fırtınayla ıslık çalar, bozlak bozlak suları yatağından taşırır. Burçlarda şiirleşir, bayrak bayrak, sineye sığmayan terennümler, mahmur deyişlerle manileşir, koşmalaşır, Divanlaşır, şarkılaşır ve daha nice isimli ezgilerle perdelerdeki yerine yerleşir.
Ozanlar, âşıklar tezenesi tetikleşen sazların namlusundan gül atarlar demet demet, ölümü, isyanı, haksızlığı, aykırılığı, hasreti, vuslatı hepsinden ötede “aşkı” yazanlardan, kısacası şairden şaki olmaz. Ancak; eserleriyle mest olanlarca önemsenmedikleri dokunur sadece, birkaç hadsiz beğensin diye dile gelmedi o yapıtlar ama gene de kanıma dokunuyor ahlaksızlıkları.
Türk’ün ayranlığı kabarınca ecelle güreş tutar
Meselimizde: Adam trafik kazasında mahreminden sakatlanır, hem defihaceti için, hem de neslinin devamı nedeniyle acilen organ nakli gerekmektedir. Aranan uzuv çarpışmanın şiddetiyle ölen köpeğinde bulunur, testisler başarılı bir operasyonla ilgiliye montelenir. Beş-altı ay sonra, doktoruyla tesadüfleşirler, hekim, merakına mucibin; “nasıl memnun musunuz, taze aletinizden?” diye sorar. Hasta; “Allah razı olsun, elleriniz dert görmesin de, ne zaman bir ağaç yanından geçsem ayağımın tekini kaldırıyorum” cevabını verir.
Bu bağlamda buğusu üstünde tüten şiirimi takdim ediyorum.
Beğenmez
Sosyal adaletçi denen aydınlar
Düne söver bu zamanı beğenmez
Kağnı duldasına sinen aydınlar
Destan dizen Kocaman’ı beğenmez
Rak dinler reb söyler sallar başını
Heceye aruza çatar kaşını
Akarsu putlara çalsa taşını
Firavunlar Şah Merdanı beğenmez
Çağırdı çırpındı Âşık Mahsuni
Şahballı bekler ki çıksın Dursuni
Apardılar Maksudi’nin forsunu
Davul döven yay kemani beğenmez
Çoban kavalıyla inletir tanı
Harun’un kan dolar kara mintanı
Avcılar peykede kollar Ceylan’ı
Tembel rençper sap samanı beğenmez
Öfkesini cinaslarken Hiddeti
Fesih ile Temel Ata’r İffeti
Dervişan’ın memlekettir gayreti
Sütü bozuk Al’Osmanı beğenmez
Demir yüler ocaklarda İlhami
Çırağı der yetmez insanın hamı
Köze düşse Erbabiyle İmami
Külhancılar hanümanı beğenmez
Kıbleye dönünce Reyhanî Baba
Akif besmeleyle geçer mihraba
Kazanoğlu girecektir sevaba
Haksız celep Hakk kurbanı beğenmez
Karacoğlan âşıkların âlâsı
Eroğlu’nun bağlamadır balası
Karakoç’tur türkülerin lalası
Maykılcılar Mihriban’ı beğenmez
Şekip Ağa turnalara eş olsa
Cemal Safi Eşref’e kardeş olsa
İbibikler ormanlara baş olsa
Kokuyor der aşiyanı beğenmez
Çerkezoğlu puştu edince tarif
Zalimin zulmüyle restleşir Arif
Mescidi süslerken Mevlidi şerif
Secdesizler Süleyman’ı beğenmez.
Dadaloğlu Toroslar’dan çıkınca
Yatsıman’ım tezeneyi sıkınca
Muharrem’im aydostunu çekince
Kalantorlar garibanı beğenmez
Şenlik Dede deh diyende atına
Pir Sultan uzanır dar halatına
Çobanoğlu Şeref verse katına
Nadan’a bak Gülistan’ı beğenmez
Emrah’ım zardadır Palandöken’de
Feymani daralır duman çökende
Turabi doğrulur şafak sökende
Gölge gören asumanı beğenmez
Sümmani Seyrani ederken fasıl
Fuzuli Nefi’den Dertli’dir asıl
Neyzen Yunus’tan alırken usul
Makamsızlar her Divanı beğenmez
Hıfzı yanar emmisinin kızına
Kim güvene Gül Abinin sözüne
Bayburt tüter kul Zihni’nin gözüne
Yorgun yolcu bu dumanı beğenmez
Sefil Selim dost katında yer umar
Veysel bakar İhsani’ye göz yumar
Köroğlu kırata verirken tımar
Han Ayvaz’ı şal tumanı beğenmez
Necip Fazıl duaları cem eyler
Hüzni Baba Nazımlarla dem eyler
Bir Bahtiyar bence bin acem eyler
Pusulasız yat limanı beğenmez.
Dili dikenlinin kalbinde nasır
Uyağa kulp takar redife kusur
Ömründe yazmamış tek satır nesir
Hem hatiptir hem irfanı beğenmez
Kerem yandı Ferhat bakmaz Şirin’e
Mecnun döner Leyla diye birine
Ham sofiler okur körü körüne
Hafız olsa bu Özcan’ı beğenmez
Seviş, iftiralarına: “Şair kardeşimin yarasına gelince bir insan ne kadar iyi Şair, Ozan veya diğer konularda yetkin bir Sanatçı olursa olsun eğer şiirinin sonlarında ismi geçen Şairimiz gibi hakkı olmadığı halde bir takım kuruluşların, hatta devletin örtülü ödeneklerinden beslenerek şiirler yazıyorlarsa özgürlükleri sadece ve sadece kendileri için istiyorlarsa dahası bir devrin sıkıyönetim komutanlarına “ Bizi kullanın Paşam” diyebiliyorlarsa onlarda gayet tabi Sanatçıdırlar ama önce kendilerini sonrada temsilcisi oldukları halkları acı ama acımasızca satmaktadırlar.” satırlarıyla devam ediyor.
Mehmet Seviş’in saldırılarına maruz kalan ben Yusuf Özcan, emekli öğretmenim ekonomimi takviye için kurslarda idarecilik yaptım, uygun bulursam çalışmak için iş arayışındayım. Birinci Kitabım (Kervan Yürüten Şiirler) kendi imkânlarımla, ikinci (Deli Düşerim Şiirler) Yozgatlı İş Adamı Ali İhsan Doniker’ce, Üçüncüsü (Aşkın Ötesinde Şiirler) Yerköy Belediye Başkanlığı Kültür serisince bastırılmıştır. Ders kitapları zaten bakanlığımızın tasarrufundadır, oturduğum meskenin kredi borcu halen sürüyor. Örtülüden beslenip ayrıcalıklı olsaydım eğer, Gazi Üniversitesi mezunu çocuğum seksen beş puanla altı senedir atanmayı beklemezdi!
Muhterem Mehmet Seviş’i yazdıklarını ispata davet ediyorum. Ayrıca, Kültür Müdürlüğümüz ile üniversitemizin görevlendireceği uzmanlarca eserlerimin, Antalya Cumhuriyet Meydanında, halk ve medya karşısında veya saptanacak herhangi platformda incelenmesine açığım. Özellikle de “bizi kullanın Paşam” aşağılamasına, ne ben ne de Şerefli Türk Ordusu layıktır. Adını koyamadığım hıncınız birilerinin anlatımıyla ise, “hainle, vatanperveri” aynı kefeye koymamanızı öneririm!
Bir de her biri devletine sadakatle hizmet etmiş, halen edebiyatımız adına çırpınan birikimli, donanımlı üst makamlarda onurla görev yapmış, hala da bu yolda ışık tutmak maksadıyla koşuşturan ANŞOYAD üyesi emekli kurmaylarına da “iki üç ihtiyar” kinayeli yakıştırmanızın değerlendirmesini de okurlarıma bırakıyorum. İnşallah ömrünüz yeter de o günleri görürüsünüz, ben onları tanımakla onurlandım çünkü.
Şimdi iki şiirinizi takipçilerin takdirine sunuyorum;
İyi Bak
Köpük köpük öfkem, kinim orada
Aşkım, sevdam, sevdalarım gözlerimdedir
İyi bak gözlerime!..
İmtihan
Çok mu gerekliydim? Sanki dünyaya
Sanki bensiz olamazdı kâinat
Bir solucandan farkım ne?
Neden isteniyor şimdi benden bu biad
Bu imtihan niye? Mehmet Seviş
İşte sizin deyişinizle cevap hakkımı kullandım, yineliyorum, ithamlarınızı ispata davetlisiniz, sadece iki defa yazdığınız, hemencecik “gazetem” diye sahiplendiğiniz Antalya Gazetesi’nde tekzibinizi bekliyorum, yoksa hakkımı aramak için Yasal yollara başvuracağım.
Sapla samanı karıştırmayalım, çünkü kimilerine söversiniz, yüzüne tükürürsünüz, umursamazlar ama kimilerine de (haksız yere) yan dahi bakamazsınız, bu karakter meselesidir. Doğrudur, reklamın iyisi kötüsü olmaz cümlesini hesaba katarsak eğer, üstüme basarak yükselmelere ise asla tahammül göster(e)mem ve hiç müsaade etmem doğrusu!..