MELTEM ESİNTİSİ

Dünya Kadınlar Günü

Bilindiği üzere “8 Mart”, tüm dünyada  “Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlanmaktadır. Kadınların ağır çalışma koşullarına ilk kez direndikleri, denk haklar için mücadele başlattıkları, oy kullanma hakkı verilmesini istedikleri, eşit ücret talep ettikleri gündür  8 Mart. 1857 senesinin 8 Mart günü bu nedenle bir dönüm noktasıdır tüm dünya kadınları  için.


Geçen 160 yıllık zaman sürecine baktığımızda, verilen mücadeleler kimi batı toplumlarında kadını saygın, denk koşullara sahip bir konuma erişmişken, ülkemizde dahil pek çok ülkede ise kadının, toplumun nüvesini oluşturmasına karşın, hala hak arar konumda olması yürekleri  yakmaya devam etmektedir.         

Tüm dünya doğal olarak bizi ilgilendirir, ama önceliği kendi yurdumuz, kendi kadınlarımız alır, gündemimizde onlar yer alır. Dünya kadınlar gününde ülkemizde keşke şu sorulara el ve gönül birliğiyle evet diyebilseydik:

Kadın, bugün toplumun her alanında varlığını kabul ettirebilmiş konumda mıdır? Hayır. Kadının emeği, üretimi, hak ettiği değeri görmekte midir? Hayır.  Kadın çalıştığı işin karşılığını almakta mıdır? Hayır. Kadın toplum nezdinde değerli midir? Hayır. Kadının iş gücüne katılımı, geniş halk katmanları tarafından benimsenmekte midir? Hayır. Toplum nezdinde, kadını erkekle eşit yurttaş olarak görme eğilimi var mıdır? Hayır. Kadın iş yaşamında erkeklerle eşit haklara sahip midir? Hayır. Eşit ücret alabilmekte midir? Hayır.
*   
Bu gerekçeler artırılabilir? Hayır yanıtları da. O zaman 8 Mart  Dünya kadınlar gününü kutlamaya gerçekten hakkımız var mı? Yurtsever insanlar olarak, bu eşitsizliğe, dengesizliğe de sessiz kalabilir miyiz? Dur diyebilir miyiz? Hayır. Yurt çapında uygulanan baskı ve şiddete, taciza, tecavüze, saldırıya göz yummak mümkün müdür? Hayır. İnsan hakları evrensel beyannamesine uygun hareket ediyor muyuz? Hayır. Demokrasi ve kadın haklarına yeterince saygı gösteriyor muyuz? Çağdaş, demokratik bir toplum olarak gereğini  yapıyor muyuz? Hayır.

Kadınlarımızı, kızlarımızı, özgür ve bağımsız kılmadıkça, hemen her alanda baskı ve şiddet uygulamaya devam ettikçe, ikinci sınıf vatandaş konumuna düşürdükçe, Dünya kadınlar gününü kutlamaya ne hakkımız olabilir ki?

Toplumun yarı nüfusuna sahip kadınları alçaltıp, yerlerde süründürerek, diğer yarısı olan erkekleri, ortak eserleri olan çocukları ve gençleri kanatlandırıp uçurmak mümkün müdür?  Hayır. Anneler, olmadan kadınlar olmadan toplumu şekillendirme olasılığı var mıdır? Hayır. 

Kadını yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükseltilmeye değer bulan Mustafa Kemal, bakın bu konuda neler söylüyor: “Bir toplum aynı amaca tüm kadınları ve erkekleri ile beraber yürümez ise, ilerlemesine teknik olarak olanak ve bilimsel olarak ihtimal (olasılık) yoktur.”  * 
“Zaman ilerledikçe, bilim geliştikçe, uygarlık dev adımlarla yürüdükçe; yaşamın, asrın bugünkü gereklerine göre evlat yetiştirme’nin güçlüklerini biliyoruz. Anaların bugünkü evlatlarına vereceği terbiye (eğitim), eski devirlerdeki gibi basit değildir. Gerekli özellikleri taşıyan evlat yetiştirmek, pek çok özelliği şahıslarında taşımalarına bağlıdır. Bu nedenle kadınlarımız, hatta erkeklerden daha çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgin olmak zorundadırlar.”

“Kadının en büyük vazifesi analıktır! İlk terbiye (eğitim) verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse, bu görevin önemi gereği gibi anlaşılır.”

Dünyada hiç bir ulusun kadınının Anadolu kadınından fazla çalıştığını, ulusunu kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu Kadını kadar emek verdiğini düşünmeyen Atatürk,  Anadolu kadınına yol çizerken, “Ulusumuz, güçlü bir ulus olmaya azmetmiştir. Bunun gereklerinden biri de kadınlarımızın her konuda yükselmelerini sağlamaktır. Bundan dolayı kadınlarımız bilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri tüm öğretim basamaklarından geçeceklerdir.” Demiştir.

"Dünyada ne varsa, kadının eseri" olduğuna içtenlikle inanan ulu önder, çok veciz bir biçimde kadını yüceltirken, “Bir toplum, bir ulus, erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin!” demiştir.

Kadınların sosyal yaşamda erkeklerle aynı kulvarda yürüyerek birbirlerinin yardımcısı ve destekçisi olmaları gerektiğine inanan Mustafa Kemal, “Kadınlarımız için asıl mücadele (uğraşı) alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan, biçim ve kılıkta başarıdan çok, ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle (erdemle) süslenip donanmaktır! Ben değerli kadınlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacağı, tam tersine pek çok yönden onların üstüne çıkacak ışıkla, bilgi ve kültürle donanacaklarına eminim.” sözleriyle kadına verdiği önemi teyit etmiştir. 

“Toplumumuz için bilim ve fen gerekli ise, bunları aynı derecede hem erkek hem de kadınlarımızın iktisap etmesi (seçip değerlendirmesi) gerekir.” düşüncesinde olan Atatürk, “Kadınlarımız eğer ulusun gerçekten anası olmak istiyorlarsa, erkeklerimizden çok daha aydın ve faziletli (erdemli) olmaya çalışmalıdırlar.” da demiştir.

“Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların nedeni, kadınlarımıza karşı gösterilen ihmal ve kusurdan kaynaklanmaktadır.” doğru tespitinde bulunan Mustafa Kemal, “Milletin asıl kaynağı, toplumsal yaşamın temeli olan kadın, ancak faziletli olursa görevini hakkınca yerine getirebilir.” demektedir.

"Kadınlarımızın genel görev ve çalışmalarda paylarına düşen işlerden başka, en önemli, en hayırlı, en faziletli (erdemli, onurlu) görevleri de “iyi anne” olmalarıdır." diye de ekliyor ulu önder. 

Neden iyi yetişmiş bir anne , iyi yetişmiş evlatlara sahip olacaktır. Kızlarımız, okutulsun, eğitimleri için ele geçen her fırsat değerlendirilsin diye boşuna söylemiyoruz.

21. asrın ilk çeyreği neredeyse tamamlanmak üzere iken, geri bırakılmak, çarşafa kapatılmak, ikinci sınıf insan muamelesi görmek kadının, kadınımızın yazgısı olamaz. Olmamalıdır. Çağdaşlık yolunda, kadının önüne ket konulmamalı, kısıtlanmamalıdır.

Adından da anlaşılacağı üzere, binlerce yıl, kadını baş tacı eden Anadolu’da,  kocasının yanında barış andlaşmalarına imza koyan kadın (Hitit Ecesi Puduhepa) olarak, evinde yuvayı yapan dişi kuş olarak, anaerkil toplumlarda baş üstünde taşınan, dedikleri emir telakki edilen kadın olarak, saygın kimliğini yitirmesi, erkeğin üç beş karısından biri olmaya zorlanması, hak kaybına uğraması gibi ilkel tavır ve davranışlar hoş görülemez, beklenemez. 
*
Burada yapılması gerelken iş, özür dilerim ama yularını erkeğin eline vermek yerine, kadının her alanda inisiyatif almasıdır. Aile yaşamına koyduğu ağırlığı, (ki en büyük emek aslında budur) toplumsal yaşama ve hatta siyasete de taşıması en doğal hakkıdır. Kadın kota konusunda nüfusuna orantılı olarak %50 mecliste temsil edildiği gün doğru yolda adım atmış olacaktır. Yoksa erkeklerden kotayı artırmalarını bekledikçe, sömürülmeye, hakkı yenilmeye ve geri bıraktırılmaya devam edecektir. 
 *
Mademki, yeryüzünde üretim adına, eğitim adına, emek adına ne görüyorsak, onun altında kadının, annenin imzası vardır, kadının eğitim ve yaşam hakkı, toplumsal hayata katılım hakkı için onun eseri olan ayrımsız tüm kesimler tavır birliği içinde onu gönendirmeyi amaç edinmelidirler. Kadın yükseldikçe toplum yükselecektir. Öncelikle bu bilinmeli, tez elden gereği yapılmalıdır.  8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününde bunu anımsamak, anımsatmak, gereğinin yapılmasını beklemek aslında çok geç kalınmış bir eylemdir, düşüncesiyle bir kez daha yazalım istedik.   

Yayın Tarihi
08.03.2017
Bu makale 1798 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!