Öyle sanıyorum ki, ülkenin yetişkinleri, akademisyenleri, rehberleri, öğretmenleri, anne babaları kısacası aydınları olarak asıl görevimiz, geleceğimizin teminatı olan gençlerimizi ulusal bilinci gelişmiş, toplumun geleceğine sahip çıkan ve vatanın korunması gündeme gelince, gözünü budaktan sakınmayan vatansever gençler olarak yetiştirmekten geçmektedir.
Bu konuda öncelikle birkaç yıl önce bir gazetede okuduğum bir yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum.
80 li yıllarda ülkemize eğitim yetkilileri ile çeşitli konularda temaslar yapmak ve incelemelerde bulunmak üzere Japonya’dan bir eğitim grubu gelir.
Görüşmeler sırasında, konu döner dolaşır ve “Ulusal bilinç” üzerinde yoğunlaşır. Konuk heyet yetkilileri, “Ulusal bilinci artırmak için neler yapılmalı?” sorusuna kendilerince şöyle cevap verirler:
“Biz, ülkemizde, gençlerimize, daha küçük yaşlardan başlayarak, şok deneyler uygularız. Örneğin, onları uçak gibi hızlı giden trenlerimize bindirir, bir tur attırırız. Çok katlı yollardan da geçen hızlı tren onları şöyle bir sarsar. Sonra robotlarla çalışan büyük fabrikalarımıza götürür, onları gezdiririz. Çocuklarımız teknolojinin başdöndürücü sonuçlarını görerek, hata oranı sıfıra indirilmiş teknolojiyi görerek adeta şok olurlar ve en son gelişmelerle gurur duyar, yeni buluşlara hayranlık duyarlar.
Bu birinci şokun ardından, onları Hiroşima’ya, Nagazaki’ye götürürüz. İkinci Dünya Savaşı sırasında atom bombası ile müthiş surette tahrip edilmiş olan bu bölgeleri bizler birer ibret belgesi olarak bir taşına bile dokunmadan aynen koruyoruz. Oraları da çocuklarımıza gerekli bilgileri vererek, gezdiririz.
Çocuklarımız, düştüğü yerde hiçbir canlının ve bitkinin hayat bulmasına imkan vermeyen atom bombasının bugüne uzanan etkilerini hayret ve dehşetle seyrederler.
Doğaldır ki, çocukların bütün görüp dinledikleri, masum ve temiz ruhlarında derin ve etkili izler bırakır. Bütün bunların ardından onlara deriz ki:
Eğer sizler çalışmaz, sizden önceki kuşakları bilim ve teknolojide geçmezseniz, vatanınız, işte böyle düşmanlar tarafından bombalanır. Düşman vatanınızı yakar, yıkar ve hiçbir canlı yaşayamayacak hale getirir.
Çalışırsanız, bindiğiniz hızlı trenleri bile geçecek yeni teknolojik araçlar yaparsınız. Daha da gelişmiş fabrikalar kurarsınız. Üstelik hiç bir zaman, hiç bir düşman size saldırmaya cesaret edemez.
Güçlü olduğunuz sürece, kendi kendinize yettiğiniz sürece, ülkeniz, ulusunuz yücelir, yükselir ve daima bütün insanların saygı duyduğu ve özenerek gıpta ile baktığı bir konumda kalır.
Şimdi artık sizin için bireysel anlamda önemli bir karar verme zamanı. Çalışkan olup olmama kararını kendiniz vereceksiniz. Böylece gerçek anlamda ülkenizi sevip sevmediğinizi de göstereceksiniz.
Çocuklarımız burada ikinci bir şok daha yaşarlar. Bu şokların sonucunda daha iyi daha gelişmiş bir Japonya için adım da atılmış olur.”
Şimdi gelelim bize.
Bizim de ülkemizde ulusal bilinci geliştirmek adına çocuklarımıza, gençlerimize, öğrencilerimize şok tedavisi uygulayabileceğimiz, çok daha önemli yerlerimiz var.
İşte Birinci Dünya Savaşı sırasında metrekaresine 6000 den fazla mermi düşen ve her karış toprağı şehit kanlarıyla sulanmış ve uğrunda genç bir kuşak yok edilmiş Çanakkale, bu görevi üstlenmeye fazlasıyla hazırdır.
Atalarının seve seve canlarını verdiği bu kutsal vatan toprakları gezilip görüldüğünde, yaşananlar ibretle izlendiğinde, gereken dersler çıkartıldığında, bizim çocuklarımız da ulusal bilinç açısından daha duyarlı, daha çalışkan ve daha girişken ve daha cesur olacaklardır.
Çünkü onlar Çanakkale’de canlarını veren şehitlerin, gazilerin çocukları, torunlarıdır. Çünkü onlar Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği çağdaş yolun amansız takipçileridir. Çünkü onlar vatanlarını Mustafa Kemal’ce ve karşılıksız severler.
Çünkü onlar sizlersiniz. Bizleriz. Hepimiziz. Türk toplumunu gönendirecek, onu istenen uygarlık düzeyine getirecek olanlar bizleriz. Bizler Atatürk’ün umudu gençleriz.
Batı toplumları tarafından aşağılanan, bağımsızlığına kastedilen ve her fırsatta iç işlerine karışılan, dışardan yönetilen ya da yönetilmeye çalışılan, Avrupa kapılarında sıra bekleyen, Avrupa Birliği’ne üyelik konusunda bin dereden su getirtilen bir ulusun insanları olmak istemiyorsak, ulusal bilince sahip insanlar olmak ve o bilinçte insanlar yetiştirip topluma ileriye doğru büyük bir ivme kazandırmak zorundayız.
Bunun için elimizde Japonlara kıyasla çok daha büyük fırsatlar var. Üstelik, bizim çocuklarımıza şok tedavisi uygulayacağımız yerler, bir tek Çanakkale ile sınırlı değil. Her yerimiz ulusal bilinci geliştirebileceğimiz çok sayıda örnekle dolu.
22 gün 22 gece kan rengi akan Sakarya var. Afyon var, Kocatepe var.
“Ordular ! İlk hedefiniz Akdenizdir, İleri.” emrinin verildiği vatan toprakları var. Afyon var, Kütahya var, Uşak var. İnönü var, Eskişehir var. Düşmana ilk kurşunun sıkıldığı ve savaş sonunda kesinkes düşmanın denize döküldüğü güzel İzmir var. Kongrelerin yapıldığı Erzurum var, Sivas var. İlk meclisin toplandığı Ankara var. Bu liste uzar da uzar.
Ne kadar övünsen hakkındır,Türkoğlu kendinle övün
Çanakkale bir yandan yüz binlerce kefensiz ölüm,
Çanakkale bir yandan bizi kurtuluşa götüren düğün
Ne kadar övünsen hakkındır, Türkoğlu kendinle övün.
Not: Son Japonya depremi de dünyanın gelmiş geçmiş en büyük beşinci depremi olarak tarihe geçmiş bulunuyor. Yaşanan deprem bütün ülkeyi sarsmış olmasına rağmen, Japonya’nın, kendine olan özgüveni, çalışkanlığı ve disiplini ile bu sıkıntları da en kısa zamanda atlatacağına dair önemli ipuçları sunuyor. Umudumuz, bir an evvel bu sıkıntıları atlatmalarıdır. Bu da bir sınav aslında onlar için. Doğal felaketler karşısında gereken dersleri, onların da, bir deprem bölgesi olan ülkemiz insanlarının da çıkartmasıdır. Ulusal bilinç bu aşamada da son derece önemlidir.