Yıl 1965. Ünlü düşün adamımız Sabahattin Eyuboğlu, eğitimde çıkış yolunu, tutulacak akılcı yolu kısaca şöyle özetliyor:
*
“İnsan, ezberden uzaklaştıkça insanlaşır.” ...
*
“Değişmesi gereken eğitim ve öğretimin müfredatı değil, temel ilke ve yöntemleridir. Yeni dünyanın özlemi söz eğitimi değil, iş eğitimidir.”
*
“Cumhuriyet Türkiyesi kuruluş yıllarında, batılı düşünürlerin etkilerinden çok, hızlı kalkınma zorunluğunun dürtüsüyle bir iş eğitimi denemesi yapmış ve destanı yazılmaya değer sonuçlar elde etmiştir. Bu denemenin adı Köy Enstitülerdir.
*
Bu ulusal denemede, sözden çok işe dayanan eğitim sayesinde çok kısa bir zaman diliminde ve türlü baskılara karşın küçümsenemez, azımsanamaz bir başarı elde edilmiştir.
*
Okulunun duvarlarını kendi yapan, çatısını kendi çatan, kendi ektiğini kendi biçen Anadolu insanı, verilen beş yıllık eğitim sonucunda yepyeni ve üretken bir insan olabilmiştir.
*
Köy Enstitülerinden mezun olanlar, iş eğitiminin acıyı tatlı, güçsüzü güçlü, sıkıntıyı eğlence, öğretmeni dost, dostu öğretmen, karatahtayı toprak, toprağı kara tahta yaptığını deneyerek uygulayarak görmüşlerdir. (Artık sayıları çok az kalsa da) Bugün bile Türkiye'nin dört bir yanında güler yüzle (çağdaşlık için) savaşanların çoğu onlar ve yetiştirdikleri öğrencilerdir.
*
Köy Enstitüleri uygulaması, bizim için bir güzel örnek, bize göre biçilmiş bir kaftandı.
*
İş eğitimi, dünyanın ergeç gideceği yoldur. Kısa zamanda alınan olumlu sonuçlara bakılacak olursa, Enstitüler devam ettirilebilselerdi, Enstitülüler, şimdiye kadar çoktan ülkemizi bütünüyle okuryazar kılmış, ezberci eğitimin tümüyle okullarımızdan ortadan kalkmasını sağlamış olacaklardı.
*
Üstelik üretici de olan iş eğitimi sayesinde kafaya yük olunmadığı gibi devlete de yük olunmayacaktı. Yetiştirilen kadroları işe yerleştirmek, işlerine ve çevrelerine alıştırmak da bir sorun olmayacaktı.” (Sabahattin Eyuboğlu, Köy Enstitüleri üzerine ,s. 103)
*
Sözde müfredat değişikliği gündemde. Sizce taslakta iş eğitiminden, üretici eğitimden, yaratıcılıktan söz ediliyor mu?
*
Onların adını anan var mı? Yoksa işin özü, “Benim oğlum dua okur, döner döner, yine okur”u mu, dayatıyor. Üzerinde durulması gereken nokta bu.
*
Amerika’yı yeniden keşfetmeden, öze dönmemiz, kültürü, sanatı, beceriyi ve üretimi amaç edinen bir öğretim programını yaşama geçirmemiz gerekmektedir. Başka umarımız yoktur.
*
Dünya toplumları arasında saygın yerimizi almak için, okullarda sadece sekiz ay değil, 12 ay süreyle üretmeyi öğretmeliyiz.
*
Gelişmiş toplumlarda tükettiğinden fazlasını üretmek var. Öyleyse “Üretim” bu taslak programın neresinde diye sormalıyız. Üretim yoksa, programın başarılı olma şansı da yok. Öncelikle bunu bilmeliyiz. Öyleyse başa dönüp, üçüncü paragrafı bir daha okuyalım. Önce kafaları değiştirelim.