Kimi maval okuyucular, kimi hurafe anlatıcılar, Çanakkale Savaşlarının emperyalizme (sömürüye) dayalı savaşlar olarak göstermek yerine Müslümanların Hırıstiyanlara karşı yaptığı bir “cihad-ı ekber” (din uğruna yapılan savaş) olduğunu söylüyorlar.
Türk askerinin İtilaf Devletleri askerlerini nasıl bozguna uğrattıklarını, düşman askerlerinin Morto (ölüm) Koyu’nda nasıl "mort" olduklarını, öldüklerini anlatmaktadırlar. Neden –sonuç ilişkisi kurmadan, işin özüne girmeden yapılan her açıklama, langırt oynamaya, karşılıklı birbirlerine bir kaç gol atıp hoşca vakit geçirmeye benzemektedir. Ama savaş oyun ya da gösteri maçı değildir. Kan gölüdür, Kurşun yağmurudur. Ölümdür, hasrettir, toprağı vatan yapmaktır, yada vatansız kalmaktır.
Bugün hurafeci yazarlar, farkında olsunlar olmasınlar, Gelibolu Yarımadasını, bir büyük şehitliğe çevirerek, Mustafa Kemal’e ve Anıtkabir'e bir alternatif alan oluşturmaya çalışmaktadırlar. Bu abesle iştigaldır. Ne kadar güçlü olduğunu söylerlerse söylesinler, iskambil kulelerde oturanlar ve sürekli güç pompalanlar, altlarındaki halının kaydığını er geç görecek ve hak ettikleri muameleyi göreceklerdir. Duyarlı toplum, gün gelip gerekeni yapacaktır.
Bu aşamada bize düşen görev, ne idüğü, kim olduğu,hangi akla ve hangi merciye hizmet ettiği belirsiz kimselerin gerçek dışı safsatalar uydurarak, işin özünü bozmalarına izin vermemektir.
Alanda, turistik eşya satılan büfelerde, kimi imam-hatip,kimi emekli öğretmen, kimi sözüm ona tarihçi, insanların hazırladığı ve satışa sundukları kitap yada broşürlerde, İngiliz Kraliyet askerlerinin (Norfolk Alayının) 60 rakımlı Kayacıkağılı Dere sırtındaki tepede bulut tarafından yutulduğu hurafesi anlatılmaktadır. Olmayan İngiliz kaynakları delil gösterilmektedir.
Bu tip safsata tanıtım kitaplarında “İngiliz kraliyet askerlerini (Norfolk Alayı) yere inen bir bir bulut içine sarıp götürdü, sonra ne oldu duyan bilen yok.
Sarıklı ve yeşil cüppeliler Türk askerlerinin arkasında görünüp düşman askerlerini korkuttu. Bu bitmez tükenmez orduyu görenler de savaşacak güç ve moral kalmadı.
Başı Sarıklı ve yeşil cüppeli evliyalar, düşman gemisinden atılan top mermilerini havada elleri ile tuttu, geldiği yere yani düşman gemisine geri fırlattı. Bu sayede gemiler battı, savaş dışı kaldılar.
Nusrat Mayın Gemisi'nin Karanlık Limana gece yarısı döşediği mayınlar, Çanakkale Boğaz Komutanı Cevat Paşa'nın mayınları rüyasında görmesinden ve ebcet hesabıyla 26 rakamını bulmasının ardından Boğaz’a döşendi. Bu sayede düşman gemileri battı ya da savaş dışı kaldı.
Yaralı bir köpek cephede yolu bulamayan Türk askerine yol göstererek gidecekleri istikamet konusunda kılavuzluk etti.
Savaş sırasında asıl önemli rolü, askerler değil, evliyalar ve erenler oynadılar.” Denilmektedir. Bizler de “Hadi canım sen de.” Diyoruz.
Kafalarındaki dogmalara aykırı her bilimsel sese, küfrederek karşılık veren bu cahiller tayfası, yurtseverliği de kimseye bırakmadan, her yazdıkları ile Türklüğe ihanet etmekte, kendilerine dindar görüntüsü verip, parsa toplama gayreti gütmektedirler.
Yine okumayan kulaktan dolma bilgilerle, duydukları ile yetinen toplumun büyük kesimini dediklerine yazdıklarına inandırmak adına her türlü bozgunculuğu, düzenbazlığı yapmaktadırlar. Bunda gerçek dışı hurafelere dayalı yeni bir tarih yazma, göz boyama, zihinsel yanılgı oluşturarak kafaları bulandırma gayreti vardır.
Bizim amacımız ne olmalı o zaman? Çanakkale’de çarpışan büyük büyük dedelerimizin hatırına, şehitlerimizin gazilerimizin, kollarını bacaklarını cephelerde bırakan yaralılarımızın anısına saygı duyarak, gerçekleri olduğu gibi nakletmek. Olayları abartmadan, ders alınacak biçimde topluma sabırla sunmak olmalıdır.
Çanakkale’de gerçek tarihi değiştirip, dağı taşı hurafeye boğan, sürekli gerçek dışı hurafeler uyduran, bu bir grup soyguncu, vurguncu ve bozguncu insan topluluğuna sessiz kalmamak. Tarihimize sevaplarıyla günahlarıyla, yanlışlarıyla, doğrularıyla sahip çıkmak. Nesnel biçimde yansıtmak.
Elbette, gerçekleri saptırıp, Çanakkale’yi hurafelerle, dogmalarla anlatmaya kalkışanlara susacak değiliz.
Düşmanı yenen sanki kahraman Mehmetçik değilmiş de başı sarıklı yeşil cübbeli göze görünmeyen sanal varlıklarmış diyenlere elbette sonuna kadar karşı duracağız.
Mustafa Kemal’in uyanık din tüccarlarına karşı temelden takındığı tavrı içine sindiremeyen, dini kullanarak beslendiği kaynaklar kurutulan pek çok çıkar çevresi, uyur yılan pozisyonu geçtikten sonra, çevrelerini zehirlemeye, insanları büyük devrimci ulus önderi Mustafa Kemal Atatürk aleyhinde kışkırtmaya, kötüleme kampanyaları açmaya başlamışlardır.
Bunlar toplumun, çağdaş, demokratik yapılanmasını istemeyen, kadını yok sayan, şeriat düzeni özlemi duyan ya da buna alet insanlardır. Yaptıkları da bu anlayışın sonucudur.
Gerçekleri tahrif etmekle görevli kimi ahlak yoksunu tarih yazıcıları, gizli ya da açık olarak Mustafa Kemal’in Çanakkale’ de hiç bulunmadığını, ileri sürerler. Kimileri, cepheye gittiğini, savaşlara doğrudan katılmayıp, sayfiyelerde gününü gün ettiğini söyleyerek kendisine iftira atarlar.
Daha önce de söylediğimiz gibi, okumayı sevmeyen, cehaleti hüner sayan, sorgulamayan, tarihini bilmeyen, öğrenmekte istemeyen, saf ve temiz insanların kafalarını nelerle karıştıracaklarını bilen bu sözde aklı evvel yazarlar, önce kendilerini sonra halkı kandırarak yollarına devam etmekte, ne yazık ki dur diyecek bir kimse ya da kurum bulunmamaktadır.
Oysa yerli yabancı, yetkili yetkisiz, sorumlu sorumsuz herkesin üzerinde birleştiği ortak husus, Çanakkale’de sonuç, Mustafa Kemal’in Anafartalar’da ön plana çıkmasıyla, olumlu yönde değişerek gelişmeler göstermiş ve başarı ile sonuçlanmıştır.
Çanakkale Savaşları sırasında gösterdiği yararlıklar nedeniyle bizzat Osmanlı padişahı tarafından verilen gümüş ve altın liyakat madalyalarına rağmen, Mustafa Kemal’in Savaşların hiçbirinde bulunmadığının iddia edilmesi, onun insanların belleklerinden silinme gayretlerinin beyhude sonucudur.
Ne yaparlarsa yapsınlar, ne kadar derin çukurlar kazıp onun adını silmeye, unutturmaya çalışırlarsa çalışsınlar, başarılı olamayacaklar, kendi kazdıkları çukura, kendi ellerini ayaklarını bağlayarak gömüleceklerdir. Tarih çok ihanete tanık olmuştur, eninde sonunda gerçek ortaya çıkmıştır. Şimdi yazılanlar, uydurulanlar değil, tarih yazanlar kalıcı olmuştur. Öyle de olacaktır. Siz şimdiden ulusal bilincinizi bilemeye ne dersiniz?