Hurafeler, yalan yanlış öyküler, uyduruk anlatımlar bitip tükenmek bilmiyor. Gerçek bir özveri ve yurtsevgisi göstergesi olanm savaşa, doğaüstü güçler devreye sokularak, başka bir kispet giydiirlmeye çalışılıyor. Ama bilinsin ki bu kispet bu bedene hiçte uygun düşmüyor, sakil duruyor.
Çanakkale Savaşı, bugün malum çevrelerce, İngiltere, Fransa, Rusya gibi saldırgan ülkelerin ordularına karşı kahraman ulusumuzun cesareti, kararlılığı, yurt sevgisi ile kazanılmış olarak değil de, cinler, periler, ermişler, nebiler tarafından kotarılmış, askerimiz de sanki onlar tarafından korunmuş gibi gösterilen uyduruk bin bir hurafe eşliğinde anlatılmaktadır.
Bugün bölgede yapılanlar, kendini ve yandaş düşüncedeki insanları tatmin etmek üzere otobüslere doldurulup, kökten dinci kesimin, oturup, maval yazdığı, kendi hazırladıkları martavallara öncelikle kendilerinin inandığı, başka saf vatandaşlardan da sorgusuz sualsiz bu uyduruk öykülere inanmasını bekledikleri, Mustafa Kemal’in ve silah arkadaşlarının adının bile geçmediği tamamen dinsel propogandaya yönelik sözüm ona bir destan yarattıkları, yatırlardan, türbelerden, mezarlardan umut bekledikleri uyduruk öykülerle prim yapma gayretkeşliğidir bütün bunlar.
Yok efendim, Aydın tarafından giden askerlere bir sepet dolusu her biri köyün kadınları tarafından ayrı ayrı okunmuş incir verilmiş. Yedikçe, düşman kurşunu değmesin diyeymiş bu uygulama.
Yolunu şaşıran askerlere yol gösteren yaralı köpekler, sırf bize iyilik olsun diye Norfolk Alayı gibi düşman birliklerini içine sarıp yutan bulut kümeleri gibi hayal mahsulü olaylar, sürekli pompalanıp, onları konu edinen kitaplar, kaynak kitap olarak bol bol yazılıp, bölgede nohut çekirdek gibi satılmaktadırlar.
Neymiş efendim, düşman askerleri, karşı dağlardan (Arıburnu tepelerinden) aşağı saldıran askerlerimizi dalga dalga, ardı arkası gelmeyen ordular halinde görmüşler. Askerin bitesi tükenesi yokmuş. Asker sayımız belli imiş. Bu yaratılan bir imajmış. Gözlerini korkutan ilahi (kutsal bir imajmış). Kısa boylu evliyalarmış, düşmana saldıran, düşmanın gözünü korkutan.
Aslında “hurafe” olarak anlatılan ve başarısı belli amaçlarla hacılara hocalara çıkartılan ve savaşan askerin ve komuta heyetinin küçümsendiği olaylar, yurtsever insanımızın inanmışlığı ile, özverili ve kararlı davranışı ile biraz da Alman teknolojisinin yarattığı uyumdan, güçlü top bataryalarıyla, kazanılan, büyük özveri ile gerçekleşen ve askerin gözükaralığı, Mustafa Kemal gibi komutanların dirayetli yönetimi ile başarıya ulaştırılan savaşın verilen şehitlerin hakkının yenmesinden, ölüp orada kalan, yaralanan, organlarını kaybeden, esir düşen , kaybolan insanlarımızı inciten beyinleri örümcek bağlamış insanların ellerinde birer örgü şişi, mitoloji kahramanı örgücü Arakne gibi habire ördükleri bir kara ağdan ibarettir. Ulusal bilinç adına bize bir faydası var mıdır? Yoktur. Ama cahil, işin enini boyunu kurcalamadan, sorgulamadan kabul etme eğiliminde olan halkımızın kafasını karıştırdığı da bir gerçektir.
Bunların çoğu uydurulmuş, yakıştırılmış başka olaylardan esinlenilerek yaratılmış, daha doğrusu taklit edilmiş uyduruk zırvalardır.
Ne yazık ki, tanıtım merkezlerinde bizlerden toplanan vergilerle hazırlanan yandaş anlayıştakı kurum ve kuruluşlara önemli milktarda paralar aktarılarak hazırlatılan tanıtım filmlerinde de gerçekler olduğu gibi yansıtılmak yerine, adeta parti propagandası yapılmakta, tanıtım filmlerinde Anafartalar komutanı Mustafa Kemal’in adı tek bir kez geçerken, özenle es geçilirken, diğer komutanların, askerlerin adı bile geçmezken, dönemin başbakanı, cumhurbaşkanına defalarca teşekkür edilmekte, defalarca adlarından söz edilmektedir. Sanki, Çanakkale’yi geçilmez kılan onlar. Kim kime yaranmaya çalışıyor acaba?