YAŞAMAK ZAMANI

İlan Ettim, İsyanımı Herkese

İkinci Dünya Savaşının tam ortalarında Antalya’ya bağlı Akseki ilçesinin 20 km batısında Torosların göbeğinde dört yanı yüksek dağlarla çevrili kuş uçmaz kervan geçmez bir köyde doğmuşum. Romalılar döneminden kalma bir köy… Adı da onlardan… Gödene… Ne demekse!
Ekilip dikilen arazisi çok azdı. Yoksulluk diz boyu… Bu yüzden eli kazma kürek tutan erkeklerin büyük çoğunluğu baharla birlikte gurbete giderlerdi. Babam da onlardan biri… Özellikle Aydın, Manisa ve Turgutlu yöresine… Pamuk çapalamaya, pamuk toplamaya… Babam ayrıca iyi bir ayakkabı tamircisiydi.
Dolayısıyla hayvanlara bakmak, ekim dikim, hasat ve harman işleri kadınlara kalırdı hep. Annelerimiz şafakla birlikte uyanır, yatsıya kadar didinip dururlardı. Kağnı yoktu köyümüzde. Niçin mi? Çünkü uygun değildi arazi, tekerlek dönmesine. Eşek ve katırlar yapardı; her işimizi.
Ama okulumuz vardı. Üstelik evimizin hemen önünde... Aksu Köy Enstitüsü mezunu sırım gibi bir genç olan köylümüz İhsan Özel’di öğretmenimiz. Beş sınıfın tek öğretmeni… Üç dört yaşından itibaren evimizin okulun bahçesine doğru uzanan çardağından, önündeki incir ağaçlarımızın arasından zevkle izlerdim; okul bahçesinde neşeyle oynayan öğrencileri ve onların güzel giyimli kibar öğretmenlerini.
Giyinişi, yürüyüşü, konuşması, uzun saçlarını tarayışı herkesten çok farklıydı. Büyüyünce ben de İhsan Öğretmen gibi olmalıydım öyleyse! Amcalar, teyzeler, abi ve ablalar, “Büyüyünce ne olacaksın?” dediklerinde, “Öğretmen olacağım” diyordum da gülüyorlardı; “Sen kim, öğretmen olmak kim?” dercesine.
Dün bir, bugün iki derken, 6 yaşına gelivermişim ben de. Yaz sona ermiş, okullar açılmıştı yine. Cıvıl cıvıldı okul bahçesi…  Beş on gün çardaktan özlemle bakıp durduktan sonra, “Ben de okula gideceğim!” diye tutturdum. “Daha küçüksün, önümüzdeki yıl gideceksin sen.” dedilerse de, her gün her gün inat edip durunca, bir ara öğretmene söylemiş babam. “Madem çok hevesli, gönder Osman Aga. Kayıtsız devam etsin.” demiş.
Müjdeyi verince babam, dünyalar benim oldu. ”Kayıtsız devam etsin” sözünü söylemedi ama. Ertesi günü herkesten önce gittim okula. Deftersiz, kalemsiz, kitapsız, çantasız… İki dersliği vardı okulun. İlk üç sınıf doğuya bakan derslikte, 4. ve 5. sınıflar batıda… Ben birinci sınıflarda uygun bir sıra bulup oturarak beklemeye başladım. Öğretmen biraz sonra elinde bir defterle girdi içeri. Herkesle birlikte ben de ayağa kalktım. “Günaydın çocuklar” deyince, “Sağ ol!” diye bağırdık; hep birlikte.
Sonra masasına geçip oturdu. Defterini açtı. “Yoklama yapalım önce.” deyip üçüncü sınıftan başladı. Numarası ve adı okunan, ayağa kalkıp, “Burdaym!”  diyerek oturuyordu. Sonra ikinci sınıf, sonra da mini mini birlere geldi sıra. Beni ne zaman okuyacak diye bekleyip durdum ama ne numaram okundu, ne adım… Defteri kapatıp çıktı gitti öğretmen. ‘Belki ilk günüm olduğu için adımı yazmamıştır deftere’ diye düşünüp ertesi günü bekledim umutla.
Ne o gün, ne sonraki gün!.. Üç koca gün geçti de adım okunmadı yine. Baktım ki sonuç değişmiyor, gitmeyiverdim ben de. Ne işim vardı benim, numaram ve adımın okunmadığı bir okulda?
Birkaç gün geçmişti. Okul bahçesinde yaşıtım komşu çocuklarla oynarken, “Erkan!” diye bir ses duydum. Başımı kaldırıp baktım ki, okulun kapısı önünde eliyle, “Gel, gel!” işareti yapıyordu; bana öğretmen. Oyun arkadaşlarım, “Öğretmen kızdı herhalde burada oynamamıza” diye düşünüp

kaçıştılar. Sevinçle koştum ben, öğretmenin yanına.
“Erkan, sen okula kaç gündür niçin gelmiyorsun bakayım?” diye sordu.
“Siz her sabah yoklama yapıyor; herkesin numarasını, adını okuyor, benimkini
okumuyorsunuz. Numaram olmayan, adım okunmayan bir okula niçin geleyim ki?” deyince:
“Ay, ben senin numaranı ve adını okumayı nasıl unutmuşum! Numaran olmaz olur mu? Niçin söylemedin bana?”
“Numaram var mı benim?”
“Tabii var, tabii var…”
“Kaç benim numaram?”
“106… 106 senin numaran.”
“Yoklamada benim de numaramı ve adımı okursanız gelirim.”
“Tabii okurum. Unutmam bir daha. Haydi, doğru sınıfına o zaman!” der demez, dörtnala koştum sevincimden.
O günden sonra her sabah, yoklama yapan öğretmen defteri kapatmadan başını kaldırıp gözlerime bakarak:
“106 Hüseyin Erkan” diyor, ben de hemen gururla fırlayıp ayağa, “Burdayım!” diye bağırıyordum.
Ne güzeldi, tüm öğrenciler gibi benim de bir numaramın olması! Demek ki, bu okulun gerçek bir öğrencisiydim ben de. Hem de 106 gibi numarası en büyük olan! Ancak bir süre sonra herkese karne verip bana vermeden çıkıp giderken, koştum öğretmenin peşinden.
“Ne oldu Erkan?”
“Bana karne vermediniz öğretmenim.”
“Ay!.. Unuttum Erkan senin karneni. Ama üzme sen kendini. Bütün derslerin pekiyi senin… Ben babana söylerim. ‘Erkan’dan çok memnunum!’ derim.” demesi yetti de arttı bana.
Dert etmedim bunu hiç. O yıllar üç karne veriliyordu; bir ders yılı içinde. İkinciyi bekledim ama aynı sahne oynandı yine. Öğretmen başka kimseyi değil de beni unutuyordu hep nedense!
Okulların sona erip yaz tatilinin başlayacağı gün, öğrencinin sınıfı geçip geçmediğini bildiren üçüncü karne de verilmedi bana. Gidip sorma gereğini bile duymadım bu kez. Oysa ben kimi sınıf arkadaşlarımdan daha önce öğrenmiştim; okumayı, yazmayı. Matematiğim de fena değildi. Toplamayı da biliyordum, çıkarmayı da… Gerçekten çok üzüldüm bu kez!
“Sınıfını geçtin mi?” diye soran herkese:
“Bilmiyorum; çünkü karne vermedi öğretmen bana. Ama ikinci sınıfa geçmemişsem eğer, bir daha gitmem bu okula ben.” diyerek ilan ettim; isyanımı herkese.
Bu sözlerim kısa zamanda ulaşmış; kulağına öğretmenin. Babamla karşılaşınca bir gün:
“Erkan böyle böyle diyormuş herkese. Haklı çocuk… Okula kayıtsız gelip gittiği için karne veremedim ona. Ama sınıfını geçen arkadaşları gibi başarılıydı o da. Sen bir zahmet Akseki’ye gidip nüfus cüzdanını çıkart gel de resmi olarak kaydedelim okula. Önümüzdeki ders yılında ikinci sınıfa devam etsin. Bir yılı boşa gitmiş olmasın böylece.” demiş.
Bunu öğrenince öyle mutlu oldum ki, anlatamam! Kırgınlığımı unutuverip nerede görsem öğretmenimi, saygıyla selamlamaya başladım yine. Bu iyiliğini hiç unutmayıp yaşamı boyunca sık sık arayıp içten sevgi ve saygılarımı sundum; sevgili öğretmenime.

Yayın Tarihi
18.10.2025
Bu makale 106 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

ÇOK OKUNAN

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!