Papa İznik’te Barzani Cizre’de...

Papa İznik’te Barzani Cizre’de… İki ziyaret ile ilgili tepkiler hala sürüyor.  Papa, Vatikan Devlet Başkanı olarak mı, yoksa dini bir lider olarak mı ülkemizi ziyaret etti? İşte orası karışık! Papa’nın Fener Rum Patriği’yle birlikte, Haçlı seferlerinin sembol adreslerinden biri olan İznik’te, Birinci Konsil ’in yıldönümünde ayin yapması, “ekümenik” emeller açısından Lozan’a aykırı bir davranıştır.

Bunu bizim yetkililer de Papa da biliyor.

Peki, altı ay önce seçilen Papa ilk yurtdışı ziyaretini neden Türkiye’ye yaptı?

Yeni Papa 14. Leo’nun söylediğine göre… Bundan önceki papa Francesco ölmeden önce vasiyet etmiş, “benim yerime seçilecek olan papa 2025 yılında mutlaka İznik’te birinci konsilin yıldönümünde ayin yapsın.”

Bu vasiyeti yapan Papa Francesco, Türkiye’yi ve Türk milletini resmen soykırımla suçlamış, Kürdistan adı altında Türkiye toprakları üzerinde hak iddia edilmesini meşru hale getiren açıklamalarda bulunmuştu. Yani Türk ve Türkiye dostu biri değildir.

Papa’nın Türkiye’ye gelişini, önceki papanın masum bir vasiyeti gibi görmek, tarihi iyi okumamanın yanında büyük saflık olur. Çünkü 1700 yıl önceki konsilin yeniden gündeme getirilmesi, “Anadolu Hristiyanlığın eski merkezidir” mesajının tazelenmesi rastgele bir hadise değil, oynanan oyunun bir parçasıdır. Taşlar birer birer yerine oturtuluyor.

930 yıl sonra aynı tarih, aynı makam… Sosyal medya hesabından değerlendirme yapan MSÜ rektörü, tarihçi, Prof. Dr. Erhan Afyoncu, Papa II. Urbanus’un Clermont’ta din adamları ve halktan oluşan büyük bir kalabalığa hitap ederek, Hristiyanları “Kutsal Toprakları geri almak” için Müslümanlara karşı savaşa çağırdığını, konuşmasını da “Deus vult!” – “Tanrı bunu istiyor!” nidalarıyla bitirdiğini hatırlattı. Bu çağrının 200 yıl sürecek Haçlı Seferleri’ni tetiklediğini, yüzbinlerce Müslüman, Hristiyan ve Yahudi’nin katledildiğini vurguladı.

Afyoncu, paylaşımını şu çarpıcı notla bitirdi: “Papa 14. Leo, bir tesadüf eseri olsa gerek Haçlı seferlerini başlatan konuşmanın 930. yıldönümünde 27 Kasım’da ülkemize geldi.”

Daha önceki dönemlerde Papa’nın Türkiye'yi ziyaret isteğine 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer şu şartla evet demişti: “Dini kıyafetiniz olmadan ve ruhani makamınızı temsil etmeksizin sadece Vatikan Devleti'ni temsilen gelebilirsiniz.” Papa da gelmekten vaz geçmişti.

12. Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan hem ziyarete hem de İznik'te ayin yapılmasına izin vererek tarihe geçmiştir. Halbuki Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2017 yılında AB üyesi ülkelerin Vatikan'da bir araya gelmelerini sert dille eleştirmiş; "Bu gelişmeler bir şeyi çağrıştırıyor. Hayırdır niye Vatikan'da bir araya geldiniz? Papa ne zamandan beri AB üyesi oldu? Haçlı ittifakı kendini eninde sonunda gösterdi. Bu budur. Bize ikide bir 'böyle bir şey yok' dediler. Evet siz Türkiye'yi Müslüman olduğu için içeri almıyorsunuz” ifadelerini kullanmıştır.

O günden bugüne ne değişti?

Kendisini dindar, yerli ve milli sayan iktidar; bu vasiyetin yerine getirilmesini sağlamakla kalmamış, Türk düşmanı papa şerefine Kürdistan pulu bastıran ve el altında PKK’yı palazlandıran Barzani’nin Cizre’de şov yapmasının önüne geçememiştir.  

Barzani'nin uzun namlulu silahlarla donatılmış yabancı üniformalı askerler ile dolaşması tam bir saygısızlık, saygısızlığın ötesinde hadsizliktir. Türkiye Cumhuriyeti’nin itibarına ise taammüden saldırıdır.

Bu hadsizliğe Devlet Bahçeli bile dayanamamış ve tepki göstermiştir. Barzani cephesinden Bahçeli'ye sert yanıt gecikmemiş; “Biz, Allah’ın Devlet Bahçeli’ye hidayet verdiğini, ırkçılık ve şovenizmden vazgeçtiğini sanıyorduk" denmiştir. Barzani, bu cüreti nereden almaktadır?

Silah yakma gösterisinin başındaki Bese Hozat ise Türkiye'yi tehdit etmiş:

“Türkiye üzerinde çok ciddi bir tehlike var. Eğer Türk devleti adım atmaz, Kürt sorununu demokratik temelde çözmez, Kürtlerin varlığını ve kimliğini tanımazsa Türkiye’nin geleceği çok karanlıktır. Af değil, demokratik siyaset ve özgürlük yasaları istiyoruz" demiştir.  

Bir yandan Papa geliyor "Bu ülke Hristiyanlığın kökleriyle ayrılmaz biçimde bağlıdır” diyor. Diğer yandan da Barzani geliyor; "Evine hoş geldin. Bu topraklar senindir" deniyor. Alın size “Terörsüz Türkiye!” Devletin uğradığı yapısal kırılmayı görmek gerçekten ürkütücü."

Kanaatime göre hedefteki ülke Türkiye’dir. Bir iç kargaşa oluşturabilmek için yabancı servisler adeta ülkede cirit atıyor.  BOP projesi adım adım uygulanıyor ve herkes rolünü oynuyor. Ancak unuttukları bir nokta var. O da derin milletin varlığı ve duyarlılığıdır.

Rahmetli Süleyman Demirel bir soru üzerine demiştir ki; “Siz bu ülkenin toprak bütünlüğünü; etnik köken ve mezhepsel ayrılıkları öne çıkararak zayıflatmaya kalkarsanız, karşınızda büyük ve güçlü bir Türk milliyetçiliği bulursunuz. Milliyetçilerin vatan ve millet için neler yapabileceğini asla kestiremezsiniz; onlar gerektiğinde kendilerini feda etmekten asla çekinmezler.”

Türk milliyetçiliği fikriyatının gelişmesinden korkanlar, bu gelişmeyi frenlemek için Devlet Bahçeli engeline güveniyor! Bu kesim, yaşanan tüm olaylara karşı sürekli yanılmaz bir devlet aklından bahsediyor.  

“Devlet aklı dediğimiz şey, gökten inen bir mucize değildir. Bu akıl; devletin tecrübesi, kurumların hafızası, bürokrasinin bilgisi ve milletin ortak iradesinin toplamıdır.” O da günümüzde yeterince işlememekte ve giderek körleşmektedir.

Devlet aklı sağlam kurumlar, düzgün kadrolar, doğru bilgi ve milletin uyanık duruşu ile var olur. Devlet aklı güçlü olursa ülke kazanır, körleşirse bedelini topyekûn millet öder. Devlet aklını kutsamak yanlış olduğu gibi, yok saymak da tehlikelidir.

Türk milletine düşen görev; uyanık olmak, sorgulamak, doğru yapılanları desteklemek ve aklı diri tutmaktır. Sadece lidere biat ve sadakat insanı köleleştirir.