Cumhur  İttifakı ortakları “Terörsüz Türkiye” adını verdikleri süreci “Bu devir  aynısıyla barış devri, kardeşlik devri, istikrar ve huzur devri olarak  sivrilecektir” dese de işler istedikleri gibi gitmiyor. Şam yönetimin tek  başına ya da Türkiye destekli olarak SDG’ye operasyon düzenlemesi süreci  olumsuz olarak etkileyecektir. Zira Türkiye’de PKK neyse Suriye’de SDG/YPG  odur. Birbirlerinden ayrı düşünmek saflık olur.
PKK  kurucusu terörist başı Abdullah Öcalan’ı “Kurucu Önder” ve “Barış Elçisi” gören  anlayış ise SDG’ye karşı Suriye’de yapılacak bir operasyonun Türkiye’deki  süreci etkilemeyeceğini düşünüyor. Ancak, “Kandil’in terörsüz Türkiye sürecinden vazgeçmesi durumunda böyle  bir operasyonu bahane olarak kullanabileceği” şerhini de düşüyorlar. “Ya şundadır  ya bunda. Helvacının kızında” oyunu gibi. 
   Diyorlar ki; PYD ile PKK arasında bir rekabet söz konusudur.” Madem PKK,  tamamen kendisini feshetti ve siyasi uzantısı DEM ile barış sürecini götürüyor.  O zaman olmayan bir yapı kiminle rekabet edecek? Türkiye’de PKK=DEM neyse Suriye’de  PYD=YPG’dir. Her ikisi de KCK’ya bağlıdır. KCK, bölünürse ne olur? Hiçbir şey  olmaz! Örgütler başka isimlerle başka mecraya evrilir. Yani patronun (ABD-İsrail)  dediği olur. O nedenle Öcalan’ın çağrısı, YPG’yi de kapsayacak şekilde  algılansa da kandırmacadan ibarettir. Bu konuda DEM Milletvekili Pervin Buldan  net konuşmuştur: “ROJAVA, Öcalan’ın kırmızı çizgisidir.”
DEM ve PKK samimi değildir. Eğer DEM bırakın Türkiye partisi olmayı, sadece  Kürtlerin temsilcisi olabilseydi, tabi ki görüşmelerin muhatabı sayılabilirdi.  DEM; PKK çizgisinde kalmayı tercih etti. Söyledikleri barış, özgürlük, hak,  hukuk ve adalet gibi kavramlar kılıftır. Asıl amaçları özerk ve bağımsız bir  devlettir. Bu nedenle verilecek tavizler asla yeterli olmayacak, arkasından  yeni istekler ve tavizler gelecektir. Eğer samimi olsalardı, PYD/YPG ile  aralarına mesafe koyarlardı. Eğer samimi olsalardı, ne Suriye’nin askerî  operasyon düzenlemesine gerek kalırdı ne de bu operasyon terörsüz Türkiye  sürecini etkilerdi. Zira ikisi de aynı merkeze bağlı örgütlerdir.
   “Terörsüz Türkiye” sürecinde inisiyatif terör örgütüne geçmiş gibi  görünüyor. Abdullah Öcalan’ın ne söylediği önemli değildir. Çünkü PKK  içerisinde terörsüz Türkiye sürecini destekleyen olduğu gibi karşı çıkanlar da  bulunmaktadır. Yani örgüt, yekpare bir yapıda değildir. 
   Suriye’yi karıştıranlar ve üniter devlet istemeyenler, Türkiye’de gerçekleşecek  bir barışı neden istesin? Suriye’nin bölünmesi, karışması ve kendi istedikleri  duruma gelmesi için oradaki azınlıkları kullanıyorlar. Aynı şeyi Türkiye’de  yapabilirler mi? Türkiye, Suriye değildir! Ve Türk milleti bu oyuna müsaade  etmez, etmemelidir. Siyonist planın işlememesi için hepimize düşen görev,  uyanık olmak ve emperyalistlerin oyununa gelmemektir.
Eski AK Parti Mardin Milletvekili  Orhan Miroğlu yaptığı uzun yorumda Türkiye’yi alttan alta tehdit ederek  Suriye’de özerk Kürt yönetimini kabul etmesini, aksi halde hem Terörsüz Türkiye  Projesinin biteceğini hem de kimsenin yenemeyeceği İsrail ile karşı karşıya  geleceğini belirtiyor. İsrail ile yürüme noktasında hazır görünüyor. Böyle bir  durumda Kürtlerin kendi yoluna gideceğini söylemekten de geri durmuyor. Özerkliği  kabul etmek Türk devleti için sonun başlangıcı olur.  Bu kafalarla müzakere değil mücadele edilir.
   Miroğlu’nun yorumu şöyle: 
   Kürtler  Hakkâri ve Diyarbakır’da Sayın Bahçeli’yi misafir edecekleri günü beklerken  siyasi iklim bir anda değişti!
   Şaşırmıyoruz  elbette, bu iklime ise sürece en çok karşı çıkanlar seviniyor, destekleyenler  ise üzülüyor! 
   Sürece  kamuoyu desteği bütün engellemelere rağmen    %70’leri bulmuşken; askeri müdahalelerin gündeme gelmiş olmasına  üzülmemek elde değil! 
   Öcalan  muhataplarıyla yaptığı görüşmelerde Rojava’nın kırmızı çizgisi olduğunu  söylememiş mi, ya da söylemiş de muhatapları kervan yolda düzülür deyip  geçmişler mi, nedir?
   Ademi-  Merkeziyetçilik talebi, Kürtler söz konusu olduğunda neden bağımsızlık anlamına  geliyor? 
   Meclis’te  ve komisyon huzurunda eski bir meclis başkanı ve başbakan tarafından dile gelen  bir talep, Suriye’de nasıl bağımsızlık talebi…”
AKP’nin  eski Kürtçü Milletvekili Miroğlu ile DEM farklı görüşlerde değiller. DEM Eş  Başkanı Tuncay Bakırhan: “Demokratik ulus anlayışı, her halkın kendi kimliği ve  inancıyla yaşayabileceği, âdem-i merkeziyetçi bir sistemi öngörüyor. Bu  yaklaşım neden bir tehdit olarak algılanıyor? Aksine, bu model farklılıkları  zenginlik olarak gören, kimseyi asimile etmeye çalışmayan, herkesi kendi rengi  ve iradesiyle kabul eden bir anlayışı temsil ediyor. Sayın Öcalan’ı Meclis’e  çağıran akıl Sayın Öcalan’ın çözüm önerilerine de açık olmalı ve  tartışabilmeli.” Bunun bir ötesi özerklik, ikinci aşaması bağımsızlıktır. Bu  kafa ile Terörsüz Türkiye süreci nasıl başarılı olacak? “Ne dost belli ne  düşman” (Ne çalan belli ne oynayan…) 
   Herkesin kimliğine  ve inancına saygı duymak başka, ülkeyi bölmek ayrıştırmak başkadır. Bir ülkeyi  bölerek, ayrıştırarak kardeşliği tesis edemezsiniz. Bu milletin alt kimliği ve  inancı ne olursa olsun, üst kimliği Türk milletidir. 
   Gazeteci  Banu Avar Fransız siyasetçi Patrik Deveciyan ile yaptığı röportaj esnasında  sorar,
   "Siz  bir Ermeni olarak 1915 olayları hakkında ne düşünüyorsunuz?
   Patrik  Deveciyan: "Ben Ermeni değilim, Fransız’ım"
   Banu  Avar: "Ama siz Ermeni kökenlisiniz"
   Deveciyan:  "Fransa bir ulus devlettir ve ben de bir Fransız vatandaşıyım, yani  Fransız’ım"
   Banu  Avar; "Ama siz değil misiniz 'Türkiye'de insanlara Kürt, Laz, Çerkez,  Süryani denilmeli" diyen?
   Patrik  Deveciyan: "O başka"
   Şimdi  anladınız mı, oyunun ne kadar büyük olduğunu ve PKK’nın taşeron bir örgüt  olduğu için Kürt kardeşlerimizin temsilcisi olamayacağını?
   PKK ve sevicileri için tek bir söz vardır: “Ne Benden Sana Bazlama Ne Senden Bana Gözleme.”