Bu yazımda “Yağma Hasan’ın Böreği” başlığını niye koydum? Çünkü Yeni Türkiye’de devlet mallarını hakkı olan da olmayanda kolayca faydalanıyor. “Devletin malı deniz yemeyen domuz(keriz)…”misali devlete ait ne varsa elden çıkarmayı, buralarda rant elde etmeyi alışkanlık haline getiren ve bunu da uyanıklık sanan çıkar guruplarına göre devletin bitip tükenmeyen malı vardır!
Bu nedenle her yanından sömürüyorlar.
Devlet malınıya çeşitli hile ve ayakoyunları ya da mevzuat değişiklikleri ile elde etmek onlar için mübahtır. Halbuki İslam peygamberi: "Devlet malından bir hırka bile olsa aşıran, çalan şehit olmaz" diyor. Siyaseten Allah’ı ve onun Resul’ünü dillerinden düşürmeyenlerin buna dikkat etmesi ve devletin malını koruması gerekmez mi?
“Yağma Hasan’ın Böreği…” Bu deyimin bir de hikayesi var. “Dünya Savaşı yıllarında, ekmeğin karneyle satılması fırıncıları zora sokar. Bu sebeple çok sayıda fırıncı, iş bırakır. İş bırakmayan Karaköy'deki börekçi Hasan ise beğenmediği börekleri sokağa döker. Kapışılan bu börekler, börekçiHasan'ın “Yağma Hasan” olarak anılmasına neden olur.” İktidar tarafından devlet mallarının haraç mezat satılması ya da yandaş iş insanlarına peşkeş çekilmesi, bana bu hikâyeyi hatırlattı.
Gelelim konumuza! Kültür ve Turizm Bakanlığı’na tasarruf hakkı tanınan orman alanlarının, kıyı kenar çizgisinin deniz tarafında kalan bölümleri de tahsis kapsamına alınabilmesine imkân tanıyan yeni bir düzenleme yapıldı. Bunun tek bir açıklaması var: “Bu alanlar, turizm yatırımlarına açılabilecek şekilde kullanılabilecek!” Bir de göstermelik bir şart eklenmiş: "Kamu kullanımına açık olmak şartıyla…" Böylece yönetmeliğe eklenen fıkra ile kıyı kenar çizgisinin deniz tarafında kalan orman alanlarının, kullanma izni verilmesinin önü açılmıştır.
İktidar öyle bir yasal değişiklik yaptı ki “teşbihte hata olmaz”, gelecek nesiller yeterli ücreti ödemedikçe belki de denizi yakından hiç göremeyecekler. Peki, neden bu düzenleme yapıldı? Çünküturizmciler: “Hala elde onca kıyı şeridi var ama orman, SİT alanı, kıyı koruma adı altında turizme engel teşkil ediyor, turistlerin kullanımına açıldığında da hakkımızda davalar açılıyor” diye dert yanıyorlardı.
Ve iktidar nihayet turizmcinin sesini duydu! “Yürü ya turizmci, bana para lazım” dedi. Turizm Bakanı da otel zincirleri sahibi olunca süreç daha hızlı işleyiverdi. Turizmciler fazla sevinmesinler! Bu düzenlemeden iktidarın çeperinde bulunan otel sahipleri ve yağmacılar yararlanacaklar.
“Parayı veren düdüğü çalar.”
İktidar bu konuda objektif davranarak kamu yararını gözetecek mi? Sanmıyorum! Zira iktidarınbu konularda sabıkası hiç de iyi değildir. En son Meclis’e getirilen düzenleme ile zeytinlik alanlar dahil milli parkları, su kaynaklarını, koruma alanlarını hepten tahrip edecek bir torba yasa taslağı hazırladı.Komisyondan kavga dövüş geçen bu yasa tasarısı şimdi Meclis gündeminde.Yasa ile aynen turizmde olduğu gibi madenciye, “üstün kamu yararı” adı altında istediği yeri kazma hakkı veriyor.
Yağma Hasan’ın Böreği…
Peki, bu düzenlemenin etkisi ne olacak? İktidar önceki bir değişiklik ile Kıyı Kenar Çizgisini belirleme yetkisini valiliklere verdi. Lakin bilimsel yöntemlerle belirlenen çizgiyi takan da yok uyan da! “Minareyi çalan kılıfını hazırlar” misali yasayı delerek haksız kazanç elde edenler, suçlarının ortaya çıkmaması için gerekli önlemleri önceden alıyor.
Ne diyordu yapılan değişiklik?
“Meskûn olmayan ve henüz tapu iptal davası açılmamış Hazine taşınmazlarının bulunduğu kıyı alanlarında veya turizm koruma, geliştirme veya turizm merkezi ilan edilerek Turizm Bakanlığı tarafından tahsis edilmiş yerlerde, Kıyı Kenar Çizgisi yeniden belirlenebilir.”
Yani iktidar, Valilik marifetiyle kıyıları turizm alanı gerekçesi ile kiralama adı altında birilerine peşkeş çekebilir. Örneğin; Manavgat’ta kiralanan bir sahilde, bırakın vatandaşın girmesini, denize sıfır bir otelin müşterileri bile denize ayak basamıyor. Ücretler ise dudak uçuklatan cinsten. Ayak bastı parası olarak şezlong parası dahil en az 1000 TL.
Türkiye’nin en önemli yasal düzenlemelerinden birisi Kıyı Kanunu’dur. Anayasa’ya göre kıyılar kamunun kullanımına açıktır ve özel mülkiyete konu olamaz. İktidarın ihale ve maden kanunlarından sonra en fazla değiştirdiği düzenleme budur. Neden acaba?
Turizm Bakanlığı çok sayıda il ve ilçede onlarca bölgeyi otel yapımı için tahsis etmek amacıyla ihaleye çıkardı. O günden beri de sürekli yeni yerler ekleniyor. Nerenin, kime tahsil edileceğinin de önceden belli olduğu ve ona göre onaylandığı iddia ediliyor.
“Bodrum, Didim, Kuşadası, Selçuk, Manavgat, Side, Belek gibi yerlerde kıyılarda bulunan kamuya ait üzerinde taşınmaz bulunmayan boş alanlar, jet hızıyla 49 yıllığına 5 yıldızlı otel yapımı için tahsis edilmeye başlandı.” Bazıları ise imar değişiklikleri ile cazip hale getirilerek Özeleştirme İdaresi tarafından satışa çıkarılıyor.
Kıyılara hesapsız kitapsız olarak yapılan hücumları tehlikeli adımlar olarak görmek gerekiyor. Rant uğruna yapılan plan ve stratejiler yandaş iş insanları vasıtası ile doğanın katliamına dönüşüyor.
Özetle İktidar, bölgede tehlikeli gelişmeler ve savaş da olsa, milyonlarca vatandaş geçim sıkıntısı da çekse de kıyıların yağmalanmasına para uğruna seyirci kalıyor.
Bir Kızılderili atasözü şöyle der: “Son balık öldüğünde, son nehir kuruduğunda, son ağaç kesildiğinde beyaz adam paranın yenmediğini anlayacak.”