Ülkemizde her alanda kirlenme bütün hızıyla devam ediyor. Bu alanların başında da siyaset geliyor. Siyaset kurumunun kirlenmesi toplumun her kesiminden tepki görüyor gibi görünse de toplumun ana arterleri bu kirlenmeden payını alıyor. Atalar boşuna dememişler: “Üzüm üzüme bakarak kararır” diye.
Halk, yokluk ve yoksulluklarının nedeninin siyasetçilerin kötü yönetimi olduğun düşünüyor. Bu nedenle siyasete olan güven yerlerde… Zira Türkiye’de uygulanan ekonomik düzen siyasetten beslenenleri semirtmek üzerine kurgulanmış.
Siyaset, ilkeler ve değerler üzerinde kurgulanmadığı için ülkemizde emeği ile çalışanlar ve üretenler yerine yandaşlar kollanıyor. İktidara yakın olmayanların hukuk dışı yollarla baskılandığı, korkutulduğu ve taraf değiştirmeye zorlandığı bir süreçten geçiyoruz.
Siyasi kirlenme her zaman olmuştur ama bu dönem insanlara “bu kadar da olmaz ki…” dedirtti. Çünkü siyaset; kimi zaman ayağa düştü, kimileri ise bu işi topuğuna kadar götürdü.
İktidarın neden olduğu kirli siyaseti kabul etmek elbette mümkün değil ama muhalefet de sütten çıkmış ak kaşık değil. O nedenle 20 yılı aşkındır aynı iktidar ile yönetiliyoruz. O nedenle ana muhalefet partisi CHP başta olmak üzere, muhalefetin dönüp biraz da kendisini sorgulaması gerekmez mi?
CHP’li belediyelerin yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarına maruz bırakılması bazı yerlerde siyasi operasyon olarak değerlendirilebilir ama Antalya başta olmak üzere bazı belediyelerin rüşvet ve yolsuzluk batağına saplandığı ve ahlaki bir çürüme yaşadığını bilmeyen yok!
İnsanlara hak etmediği görevleri verirseniz elbet bir gün bu ağır yükün altında ezileceklerdir. Başka bir deyişle, hak etmediği halde ekonomik güçleri ya da kayırmacılık nedeniyle göreve getirilenler; en büyük zararı kendisini o makama getirenlere veriyor.
Siyaset inanmışlık ve sabır gerektirir. Siyaset, emek ve fedakârlık ister. Siyasete siyasi veya kişisel çıkarı için girenler; ödedikleri bedeli en kısa zamanda çıkarmaya çalışıyor. Onlar için vatandaşa hizmet gereksiz ve içi boş bir nesnedir. Çünkü Türkiye’de “parasız siyaset olmaz!” Siyaseti devlete ve millete hizmet için değil de kendi özel amaçları için girenler; karşılaştıkları en küçük zorluk ve baskıda kaçmaya ve partilerini satma yolunu seçiyorlar.
Siyasette kirlenme devam ettiği sürece kimse temiz kalamaz. Zira kirli siyasetin içinde nasıl temiz kalınacak? Siyasi partiler ve seçim yasası değişmeden, siyasetin finansmanı şeffaf olmadan, bu çirkinliklerden bu yozlaşmadan kurtulmak mümkün değil.
Türkiye zengin bir insan potansiyeline sahipken Partiler; arınma ve temizlenme yolunu neden seçmezler, yeni kadrolara yer açmakta niye bu kadar isteksiz davranırlar?
Şunu unutmayalım: Anadolu insanı, hala temiz kalma savaşını sürdürüyor. Bedeli ağır olsa da… Doğru olan da budur.
Maalesef siyaset kurumunun tuzu koktu...
BİR YAHUDİ FIKRASI ve BUGÜNÜN ANLAMI 🙂
Papazın biri, uzun süredir ahbaplık ettiği Hahama: "Bana Tevrat'ı öğretmenizi isterim." der... Haham, olmaz der, "Sen Yahudi doğmadın, kafan Yahudi gibi çalışmaz. Tevrat'ın kelamını anlaman mümkün değil..."
Papaz ısrar eder, Haham razı olur, ama bir koşulu vardır: "Soracağım soruya doğru yanıt verebilirsen, öğretirim"... Papaz, "Kabul" diye yanıtlar. "Sor bakalım!" Haham: "İki adam bir bacanın içine düşerler. Biri kirli, öteki tertemiz çıkar. Hangisi yıkanır?" Papaz, "Bundan kolay ne var?" diye atılır. "Kirlenen yıkanır, temiz kalan yıkanmaz." Haham içini çeker, "Sana Tevrat'ın kelamını asla anlamayacağını söylemiştim! Doğrusu tam tersi. Temiz kalan adam ötekinin kirlendiğini görünce, kendisinin de kirlendiğini sanıp yıkanır. Kirlenen adam ise karşısındakini temiz gördüğü için kendisini de temiz sanıp yıkanmaya gerek duymaz."
Papazın kafasını kaşır. "Bak bu aklıma gelmemişti. Bir soru daha sorar mısın?" Haham aynı soruyu yeniden sorar: "İki adam bir bacanın içine düşerler. Biri kirli, öteki temiz çıkar. Hangisi yıkanır?" Papaz, doğru yanıtı artık bildiğinden emin, "Temiz kalan ötekinin kirlendiğini görünce kendisinin de kirlendiğini sanıp, yıkanır. Kirlenen, ötekini temiz gördüğünden kendisini de temiz sanıp yıkanmaz!" Haham, başını sallar. "Yine yanıldın! Sana söylemiştim, asla anlamayacağını. Temiz kalan adam aynaya bakar, temiz olduğunu görür, dolayısıyla yıkanmaz. Kirlenen aynaya bakıp kirlendiğini görünce, gider yıkanır."
Papaz itiraz eder: "Ayna nereden çıktı? Bana ayna var demedin ki..." Haham, parmağını sallar: "Seni uyardım, bu kafayla Tevrat'ın kelamını kavrayamazsın. Tevrat'ı anlamak için her olasılığı düşünmelisin." "Peki, peki" diye inler Papaz. "İzin ver, bir kez daha şansımı deneyeyim. Başka bir soru sor!" "Son kez soruyorum" der, Haham: "İki adam, bir bacadan içeri düşerler. Biri temiz, öteki kirli çıkar. Hangisi gidip yıkanır?"
Papaz, "Artık her olasılığı biliyorum" deyip, bir solukta sıralar: "Eğer ayna yoksa, temiz kalan ötekini kirli görüp kendisinin de kirlendiğini düşünerek gider yıkanır. Kirlenen temize bakıp kirlenmediğini düşünerek, yıkanmaz. Eğer ayna varsa, temiz kalan aynaya bakıp temiz olduğunu görür, dolayısıyla yıkanmaz. Kirlenen aynaya bakıp kirini gördüğü için yıkanır!" Haham başını sallayıp, cık cık yapar: "Hayır, sana söylemiştim, kafan Yahudi kafası değil, Tevrat'a basmaz!
"Söyle bana, atnı bacadan çeri düşen iki adamdan birinin kirlenip, ötekinin temiz çıkması mümkün müdür?"
“Bu yollarda hep beraber yürüyüp, beraber ıslandıklarınız kirlendi, AMA SİZ TEMİZ KALDINIZ ÖYLE Mİ...?”