Hep merak ederdim şu yolun yarısında ne var, diye. Yolun yarısındayım ve şöyle kuş bakışı yapıyorum:
Ne çok arkadaş var. Ne kadar çok insan etrafımızda… Pürüzleri temizlemişiz; dost denilenler yanı başımızda. Dostluklarda emek kokuyor, sabır, sevgi, saygı… Kapıları kapatmışız; bundan sonraki dostluklara enerji, zaman yetmez. Dolayısı ile onun adı dostluk olmaz. Ha, gerçekten dostsa anahtar deliğini aralık bilip girecektir içeri.
Tahammül gösterilecek durumlar sınırlanmış. Öğrenilmiş ki herkes kendi hayatından sorumlu; sen ne yaparsan yap, başka yaşamları değiştiremezsin. Yapabileceğin tek şey kendini yenilemek… Biliyorduk, yolun yarısında farkettik.
Öğrendik ki bir insan ne kadar çok kendini anlatıyor, öve öve bitiremiyor, her durumdan kendine paye çıkarıyorsa mutsuzdur da farkında değildir. Ya da en çok ne olmadığını söylüyorsa tam olarak odur.
Sakinleşmişiz… Bu, dilden, bedenden ziyade; yürekte bir dinginlik var. Ama henüz demini almamış.
Yüksek sesli ifadelerin, içsel acizlikler olduğunu gördük. Makyajların sadece lekeleri değil, içsel eksiklikleri kapattığını farkettik.
Yaraların ortaya serildiği ortamlarda, elinde çubuk eşelemeye gelenleri hayatın fırsatçılıktan yargıladığını gördük. Hiç korkmadık; en özelimizi, en hassasımızı onun gerçeğini görmeden paylaştık. Yolun yarısında fark etmiyormuş; istediği gibi kullanabilir… Biz yolun yarısında korkusuzca yüreğimizi açmayı öğrenmişiz.
Egosunun esiri olmuş insanların, kendini bir adım öne taşıyabilmek adına etrafındaki herşeyi yok sayacağına defalarca şahit olduk. Artık öğrendik; kendini ispatın derdinde olanların ortamında sessiz, hareketsiz kalıp tatmin olmasına izin vereceksin. Aksi halde az sonra sana sokuşturacak bir malzeme mutlaka bulacaktır. Bu sessizlik acizlikten değil, büyüklüktendir.
Gördük ki hayattaki en büyük yatırım dostluk! Bir tane bile varsa bir ömür yeter. 3-5 ise şanslısın. 6-7 ise sen dostlukla başka şeyleri karıştırıyorsun…
Yolun yarısında, yuvasızların mutsuzluğuna şahit olduk. Özgürlük naraları atıp, mutlu taklidi yapsalar da tek yastıklı yataklarda sancı çektiklerine tanıklık ettik. Evlatsız yuva yapılamayacağını ve bir kadın için, doğurmanın doruk noktası olduğunu hissettik.
Kötü sözün bir zehir gibi bedende yayılarak, karşındakini güçlendirip söyleyeni öldürdüğünü gördük. Güzel sanılıp söylenen çirkin sözleri çirkinleştirenin, anlayandan kaynaklandığına çok kez şahit olduk.
Yolun yarısında olgunluğun yaş ile paralel olduğu inancını tepetaklak ettik. Herkesin yarı yolu farklı farklı… Biz, Cahit Sıtkı’ya uyduk; 35’i yarı yol kabul ettik. Oysa, 20’sinde uyananlar ya da 70’inde hala uyuyanlar var.