Bazı insanlar vardır;
Ne yaparsa yapsın büyüyemez. Her yıl söndürdüğü mumların sayısı artar, çocuklar doğurur ama bir türlü büyüyemez. Şikayetçi değildir, ama düzen bunu kaldırmaz. Düzen para, der… Ama çocuk ne bilsin paranın önemini… O ille de resimler çizmek ister. Müzik, der; şiir, der. Kitaplar oku bana, der. “Yazmak, çizmek karın doyurmaz, aklını kullan” der, düzenin sesi. Ha, denir; büyümek bu olsa gerek: aklı daha çok kullanmak, yüreğinden vazgeçmek.
Hatırlasanıza; çocukken ne büyük sanatçıydık: Her evcilik bir tiyatroydu. Her an skeç yazardık. Oyun hamurlarıyla (bazılarımızın hamuru çamurdu) ne güzel mimari eserler yapardık. Uydurduğumuz şarkı sözleri annemizin eğlence aracıydı. Kimimiz dağlarda ağaca, taşa şekil vermeyi başardı. Sonra, oyuncaksız yıllarda arabalarla oynayabilmek... Ne büyük yaratıcılık…
. Hesaplar mühendis yaptı bizi. İki artı iki, 5 kilo domates kaç para eder, bu ayki kazancım çocukların masrafını karşılar mı, “ooo” hasılat iyi… Çocuklar dışında, bu hesabın neresinde yürek var! Peki, yürek olamadan yaşamak mümkün müdür(?)
Kocaman yüreği vardır her çocuğun. Tüm evreni sığdırabilir oraya. İşte gerçek büyüklük bu! Yaşınla beraber ruhun da büyüyemiyorsa, her geçen gün küçülüyorsun, demektir.
Sadece yaşı büyüyenlerin gözlerine baktınız mı hiç? Ne kadar yorgun, bıkmış, gitmeye hazır! Ölümü de böyle çağırıyoruz sanırım. İçimize ekilmiş lotus çiçeği, tarihlerin gölgesinde büyüyemiyor. Zaman ve mekan olmaksızın sevgi istiyor o, fark edilmek istiyor! İlle de göremezsen, yüzündeki kırışıklıklar, yüreğindeki sıkışmalar bahanen oluyor…
Büyümek, gerçekte büyümek, umut ekiyor insana; sevgiyi hatırlıyoruz, özgürlüğü hiç bilmiyoruz, çünkü özgürlüğün kendisiyiz, zaten.
Yaşamak ama büyümemek; çelişki gibi görünüyor ama bedellerini ödemeyi göze alırsanız, mümkün olabiliyor.