Her dönemin, her düzenin kendine has bir çarkı var. Dönüyor, dönüyor, dönüyor… Zamanla dişli sayısı artıyor ve yine dönüyor, dönüyor, dönüyor… Sen de çarkın başında durup öylece o dönüşü izliyorsun; meditatif bir halde. Yani, ne o çarkın dişlilerinden biri olabiliyorsun, ne de dışında kalabiliyorsun. Öylece izliyorsun.
İşte en acısı da bu; ne dişlisin, ne dişsiz(!) Üstelik meditatif durumdasın, çarkın sesi seni uyutmuş. Sen ses olmuşsun, ruhunu dinlendiriyorsun. Ama sesin kaynağını göremiyorsun, bakmayı unutmuşsun. Ne iğrenç bir çark! Bu seninki de meditasyon olmasa gerek; bu düpedüz uyku hali. Uyan artık uyan, bu ses benim kulağımı tırmaladı.
Zor zor çok zor! Seni anlamak lazım. Düzenin içinde yaşayan biri olarak, ne çarkın içinde ne de dışında olmak… Sıfatsızsın yani! Bütün döngü çarkın içinde…Seninki olsa olsa Mevlevi dönüşü olur. Olabilirse tabii! Yani, gözünün önünde böyle bir çark varken, sen Mevlana alemine dalabiliyorsan, helal olsun sana.
Canım benim; zor senin işin! Sen biliyor musun bu çarkın adı ne; al gülüm, ver gülüm! Bu ala, öteki vere… Bildiğin dalavere yani… Zor senin işin zor; bir duruşun bile yok baksana(!) Ne çarkın içindesin, ne dışında… Kişiliksizsin düpedüz (!) Şöyle sivri uçlu bir dişli olamadın bir türlü. Baksana ne karizmatik adamlar ( ay pardon dişliler)… Fabrikaları var, plazaları var, televizyonları var, gazeteleri vaaaar! Yaaaa; senin var mı? Yok! Seni kişiliksiz seni (!) Sen öylece dur o çarkın başında. Bak öyle bön bön!
Şaka bir yana, korkuyorum senden; Allah muhafaza çarka el atıverirsin birgün… Delisindir bilirim, yaparsın. Dişlilerin elini kesmesi pahasına yaparsın.
Yapabilirsin be dostum, yapabiliriz! Bu çarkı insan eli kurduysa, bir insan yüreği de yıkabilir. Ya da boşver o, dönsün dursun… Gel biz seninle yeni bir dünya kuralım. Boşver, bu dünyanın çarkını…