İnsan neler yazmak istiyor da yazamıyor. Bugün, aslında ne kadar da korkak, kaygılı olduğumu farkettim. Yazmak istediğim, söylemek istediklerim var ama yapamıyorum. Bunu az önce farkettim. Oysa mangalda kül bırakmazdım; özgürüm, yaparım, ederim, kime ne…. Hepsi hikayeymiş…
Yazmak, ego tatmininin ötesinde, tüm bedelleri ödemek pahasına kimliğin ifade bulmasıymış… Bu bedelleri ödemeye hazır olduğumu düşünürdüm ama değilmiş. Neler söylemek istiyorum da annemin öğrettiklerine çarpıyor: sus! Kimse duymasın. Sus, ayıp, ne derler sonra…
Vaaaay! Yazık bana… Demek ki henüz tam insan olamamışım. Sustum, konuşmuyorum.
Aydın olmanın bedelini canlarıyla ödemiş insanlar… İşte böyle bir toplumda yetişen nesiller olarak biz de annemizin öğrettiklerini bu korku ile pekiştirdik sanırım. Hani canlarını verenlerin, canını alma cüretini gösteren, faili bilmem neyin, derinlik ölçüsünü bilseydik… Belki biraz daha rahat olurduk.
Yazık bana, beni yetiştirenlere ve benim yetiştirdiklerime… Toplumun güttüğü zavallı olmuşuz hepimiz…