Efendim, şuaralar bir telaş içerisindeyim; düşünsel anlamda. Ben önce orada hallediyorum işimi; düşünüyorum, hayal kuruyorum (elbette emek veriyorum) gerisi kendiliğinden oluyor zaten. Ne o; saçma mı geldi. Sizi rasyonalistler sizi…(!) Neyse, sizin için çok fazla bir şey yapamam, çünkü bu bir yaşam felsefesi ve olgunlaşması zaman alıyor, elbette.
Ha, ne diyorduk, telaş. Evet telaşım şirket kurma çalışması yönünde. Ne alengirli bir işmiş ya hu! Bir şey söyleyeyim, aman kimse duymasın, insanları yolsuzluğa itiyorlar resmen. Evet, aynen öyle! Biz ülke olarak, insanların yolsuzluk yapmaları için tüm prosedürü titizlikle hazırlayıp, sonra da “yolsuzlukla mücadele” adı altında gövde gösterisi yaparız. Aferin, göbeğini kaşıyan adamlara(!)
Tabii Allah kimseyi adaletsizliğe saptırmasın (en çok da bunu söyleyenleri sapıttırdı ama…); biz ilahi adaletin ne kadar iyi çalıştığına defalarca, binlerce kez şahit olmuşuz, adımlarımızı atarken bunu göz ardı edemeyiz. Yola çıktık, amaaaan, sormayın tam da bana göre(!) Resmiyetle tek bağım insanlarla sizli bizli konuşmayı tercih etmemden öte geçememiştir. Ha, bir de abla, abi gibi (sözüm ona samimiyetten kaynaklanırmış bu) hitaplardan hiç hoşlanmamam… (Problem büyük, değil mi (!) )
Her şey bir tarafa da en çok ne zoruma gitti, biliyor musunuz: Muhasebeci soruyor: Şenay Hanım, telefon kimin üzerine? Cevap: Kocamın. “Su faturası…” Kocamın. “Elektrik faturası…”. Kocamın… “Hımm, ama araba sizin üzerinize…” . Yooooo, Kocamın. Ya hu bir düşündüm, ben bile kocamın üzerineyim. Bu nasıl bir şeydir. Konuşurken de mangalda kül bırakmam; heeeey özgürlük, naraları falan…
Yani, şu farkındalık da tuhaf şey. Nerede, ne şekilde karşınıza çıkacağı hiç belli olmuyor. Üzerimize şirket kuralım derken, kendimizin başka birinin üzerine olduğunu fark ettik(!)