Yaşadığımız
çağın en büyük sıkıntılarından bir tanesi de kuşkusuz yalnızlık olgusu…
Toplum
olarak dilimizden düşürmediğimiz, yalnızlık duygusunun temeline inmeye ve
tüketim ilişkileri bazında yalnızlık dürtüsünün nereden kaynaklandığını kendimce irdelemek istedim bu
yazımda…
Çoğu
zaman hepimiz yakınırız yalnız olmaktan, yalnız kalmaktan, ayrıca ekleriz de
‘Beni kimse anlamıyor’ haykırışlarını…
Beni
kimse anlamıyor yalnızlığının altında yatan, bir bakıma kendimize yaptığımız en
büyük ötekileştirmelerden bir tanesi…
Beni kimse anlamıyor yalnızlığının altında
sanıyorum ki çok büyük bir ego patlaması ve aynı zamanda kişilik kavgaları da
yatıyor…
Yaşadığımız
toplumdan bağımsız olarak hareket etme şansımızı, kendimize oluşturmamız
gereken hareket alanlarımızı genişletemedikçe, yalnızlığımızın merkezine yine kendimizi koyduğumuzda, bir bakıma bütün
kapılarımızı ve pencerelerimizi insanlara kapatmış oluyoruz…
Yukarıda
bahsettiğim ötekileştirmeyi, farkında olmadan aslında ilişki içerisinde
olduğumuz insanlara değil de, kendimize
yapıyoruz… Kısacası kendimizi çok fazla özel kılıyoruz…
Kendimizi
haddinden fazla özel kılıp, diğer insanlardan keskin çizgilerle ayırmaya
başladığımız zamansa, derinde farklı yüzeyde ise bambaşka bir insana
dönüşüyoruz…
Akabinde
paylaşımlarımız azalıyor, etkileşimlerimiz sınırlanıyor,ardından atomu bile
parçalamanın daha kolay olduğu bir önyargı sistemi devreye giriyor.
Önyargılarımız
beklentilerimizi tetikliyor…
Sürekli
beklenti içerisinde yaşayarak mutluluğumuzu küçük ve anlık bir takım süreçlerin
eline bırakıyoruz…
Bir
oda düşünün, hiç havalandırılmıyor, kapı ve pencereler hiç açılmıyor, bizse
pencerenin önünde durmuş, burnumuzu cama dayayıp, sürekli hızlı hızlı nefes
alıyoruz, bir süre sonra nefesimizden kaynaklı camda buğulanma oluşuyor ve oluşan buğu giderek öyle bir hal alıyor
ki,tüm camı kaplıyor ve dışarıdan da görünmez hale geliyoruz…
Sonrasında
ise ben yalnızım ve beni kimse anlamıyor haykırışları içerisinde hayata devam
ediyoruz…
Bazen
hayatı basite indirgemek gerekir, hayatın anlamına baktığımız zaman, aslında
hayat bir sürü toplumsal normun söylediği gibi o kadar da karmaşık bir şey
değildir…
İnsanın
kendi içerisine yapacağı yolculukta, kendisine vereceği dürüst cevaplar,
mutluluk oyununda hayatımızda kullanabileceğimiz en büyük anahtarlardır…
Hayat
sürekli bir akışın içerisinde sürer gider, biz olsak ta olmasak ta yine
dalgalar kıyıya vurur, yine limanlara gemiler yanaşır, trenler seferlerine
çıkar,bebekler büyür…
Böyle
zamanlarda, koskocaman evrende, ucu bucağı olmayan bir boşlukta asılı bir elma
gibi, yapayalnız duran dünyayı düşünürüm…
Dünyanın bu kadar kocaman ve sonsuz bir yalnızlığı
varsa…
Benim
yalnızlığımdan bahsetmek teferruat gelir…
Buğulanmayan
pencereleriniz olması ve dışarıdan görünebilmeniz dileğiyle…
Saygılarımla…