DÜN-BUGÜN-YARIN

Savaş Tanrıları

Haydi gelin bugün başka bir şey yapalım... Bugün yıllardır savaşla ilgili öğrendiklerimizi bir kenara bırakıp, kan ve gözyaşı haberlerinden ne kadar zor olsa da kendimizi bir dakikalığına kurtarıp, bir dakikalığına insanoğlunun bin yıllardır neden savaştığını düşünelim...

Yalnızca bir dakikalığına bize öğretilen bütün dogmalardan sıyrılıp sadece insan olduğumuzu hatırlayarak, kendimizi hiç bir milliyete ait olmayan hiç bir devlet içerisinde büyümeyen bir birey olarak görelim.

Çok değil sadece bir dakikalığına...

Bir insan kendi cinsinden ,kendi canından oluşmuş soyunu neden yok etmeye kalkar ?

Siz hiç kendi ırkını ortadan kaldırmaya çalışan bir kaplan gördünüz mü  ? Onlar bengay kaplanı bizse buraların kaplanıyız hadi bengay kaplanlarını öldürülem mi demiş mesela kaplanlar ? 

Ya da bir kirpi öldürmek için diğer bir kirpiye fırlatmış mı okunu ?

Ya balıklar ? Siz hiç denizin belirli bir bölümünü yok edecek zehir yapan bir balık gördünüz mü ? Öyle bir zehir atsın ki oraya, diğer balıklar yıllarca sakat kalsın... Var mıdır böyle bir şey ?

Ya da ağaçlara bakın.. Hangi ağaç yanında bitmiş diğer bir ağacı öldürmek için sallar dallarını ?

Ya senin de dalların çok uzadı çok fazla güneşten faydalanıyorsun senin suyunu kesiyorum dedi mi hiç bir ağaç ?

Bu sorulara verecek olduğumuz cevaplardan bin yıllardır dünyada kendi ırkını yok etmeye çalışan, doğaya düşman tek varlığın insanoğunun ta kendisi olduğunu anlayabiliriz.

Peki insan bunu neden yapar ? İnsan neden doğanın ona verdikleriyle yetinmeyip, oturduğu yerden kalkar da dünyanın öbür ucuna ordular yollar mesela ?

Ya da insanı yaratan tanrı ,insanlar üzerine herhangi bir işaret koymaz ve bütün insanları kendi çocuğu gibi sever ve eşit davranılmasını isterken, neden insanın kendisi kendi kardeşini dinine göre,rengine göre yaşam tarzına göre ya da doğduğu yere göre sınıflara ayırır. Sonrasında da o insanlar savaşır ?

Konuya tarih penceresinden bakmanın faydalı olabileceğini düşünüp ilk insandan başlayalım...

Avcılık ve toplayıcılık devrinin sona ermesinden sonra yerleşik hayata geçen insanoğu, tüketebileceğinin fazlasını üretmeye başladığı an ticaretin temelleri atılmıştır.

Ticaretle beraber kendi yaşadığı bölgeden çıkan insan diğer yerleri görünce insanın genlerine adeta değişik bir tohum ekilircesine her yerin sahibi olmak istemiş durudurulamayan bir ihtirasın içerisine düşüp her yere herşeye sahip olmak istemiştir.

Günümüzde de durum bundan farksızdır aslında.. Temel de yine üretim fazlası vardır.. Ancak bu üretim fazlasının niteliğini,niceliğini ve kontrolünü kimler belirlemektedir ?

Çağımızda İnsana ihtiyacından fazla bir takım tüketim alışkanlıkları ezberletilmeye çalışılmaktadır. 

İnsanoğlu barınma,yeme içme,giyinme ve eğitim ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra mutlu olması gerekirken ve bu hakkı ona doğa zaten vermişken, doğayı bozan ve doğanın işlemesine engel olan insan, söz konusu birincil ihtiyaçları kapitalist bir döngü içerisinde insana satılan olgular haline getirmiştir. Bunları yaparken de barınma,yeme içme,giyinme ve eğitim gibi ürünlerini sınıflara ayırmış tıpkı zorluk seviyesinin giderek arttığı sınavlar gibi vasattan lükse doğru giden bir sıralamaya koymuştur.

Kapitalist sistem içerisinde sahip olmanın ve lüksün sonu asla yoktur. Piramidin üzerinde sürekli daha iyisi olmalıdır ki piramidin tepesine çıkmaya çalışan insanlar olsun.

Piramidin tepesine çıkarken de aşağıya düşme korkusu yaratılır bu sistemde... Kimse piramidden bir basamak aşağıya inmek istemez..

İnsandan sürekli üretim fazlası isteyen bir sistemdir bu..

Üretim fazlasını üreten insan piramidin tepesindeki ödülüne ulaşır. Ancak piramide çıkarken piramidinde onla beraber büyüdüğünü asla farketmez.. Piramid büyümüş ve yeni bir hedef tekrar ona sunulmuştur..

İşte savaşlar da bu piramitlerin sürekli tepesinde yer almak isteyen insanların yüzünden olur...

Çünkü bu insanların algıları, insani bir takım değerlere kapanmıştır. Piramidin üzerindek hedeflere ulaşmak için yapmayacakları yoktur. Öyle bir hırs ve ihtirastır ki tıpkı ilk insanın ilkel kaygıları na benzer..

Onu elden ayaktan düşürene ve sağlığını kaybedene kadar sürer gider. Bu insanlara barıştan,doğadan,iyilikten kardeşilkten bahsetmek sadece zaman kaybıdır. Bunlar boş şeylerdir çünkü. 

Savaşlarda böyle insanlar yüzünden çıkar bu dünyada... Yoksa vicdan ve adaletten nasibini almış hangi bilim adamı kendi halkını kendi soyunu ortadan kaldırmak için kitle imha silahları üretmeye meyili olabilir..

Aslında yalnızca gölgelerden oluşan ölümlü bir servetin peşinde koşup soy ve asillikle yaldızlanmış Olympos Tanrıcılığı oyunu oynayan insanlardır bunlar.

Bin yıllardır dünya bu insanlar yüzünden savaşır...

Bin yıllardır dünya anlamsız yere kan ve göz yaşı döker...

Bin yıllardır dünya doğaya sırtını döner.. 

Bin yıllardır dünya hayvanların derisini yüzüp kıyafet yapıp ondan zenginleşebilecek kadar gaddardır.

Bin yıllardır Balinaların canına kıyılır... Yav oturduğun evden çıkıp okyanuta kendi halinde yüzen balinayla ne işin var senin be kardeşim diyesin gelir... Elinden hiç birşey gelmez...

Bin yıllardır dünyada nedensiz yere kan ve gözyaşı vardır...

Bu işin sonunu sorarsanız... 

İşte gerçek kıyamet ordadır zaten kısmen de yaşanmaktadır...

Saygılarımla...

 

Yayın Tarihi
01.08.2015
Bu makale 2005 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!