İşte böyledir bazı insanlar, onlara sunulan dünya hayatı yetmez bazı insanlara… Bu tür insanlar kendilerinden sonraki nesiller için daha güzele daha iyiye gitmek anlamında sürekli bir şey üretirler…
Çünkü bu tür insanlar daha güzel bir dünya hayaliyle yanıp tutuşurlar…
Peki daha güzel bir dünya sizce nedir ve nasıl oluşur ?
Daha güzel bir dünya, tam bir adaletin olduğu, herkesin her nimetten eşit şekilde faydalandığı, silahların olmadığı, güç savaşlarının olmadığı,çocukların öldürülmediği, annelerin ağlamadığı hayvanların hiç pahasına katledilmediği, doğanın yok edilmediği, eğitim ve fırsat eşitliğinin olduğu,rant çıkarları uğruna insanlığın geleceğini düşünerek yanlış kararlara imza atılmadığı, kısacası insanların dürüst kalabildiği bir dünyadır.
İnsanın daha iyi ve daha güzele ulaşabilmesi içinde kendisinden önce yaşayan nesilleri araştırarak, bilim ve irfan yolunda ilerlemiş medeniyetlerin deneme ve yanılma yöntemiyle keşfettikleri bazı doğrulara sırtını dönmeden ve hatta üzerine bir şeyler katarak söz konusu birikimi daha da geliştirerek gelecek kuşaklara aktarabilmesi gerekmektedir.
Bu anlamda bir şehri iyi planlayıp gelecek kuşaklara güzel ve sağlıklı bir şehir bırakabilmek te daha güzel bir dünyayı konuşurken verebileceğimiz en güzel örneklerden bir tanesidir.
Gelin şimdi biraz geçmişe gidelim…
Çok değil M.Ö 510 yılına dönelim ve bu dönemde yaşamış bir mimara göz atalım…
Milet’te doğduğunu bildiğimiz mimarımız Hippadommos; biribirini dik kesen aynı genişlikteki sokaklardan oluşan ve sokakların ana bir aksa bağlandığı şehir planını bundan yaklaşık 2500 sene önce keşfetmiştir ve bir çok antik kent adı geçen mimarın kendi adıyla da anılan Hippodomik plana göre şekillenmiştir. Şehir plancılığı ile ün yapmış bir çok Avrupa kentine de baktığımız zaman bu planın izlerini görmemiz mümkündür.
Maalesef ki geri kalmış ülkelerde söz konusu planın izlerini bırakın görmeyi, düm düz bir arazide bile bir yerden bir yere gitmek plancılık anlayışı yüzünden çok zor hale gelmekte, hele ki denize kıyısı olan sahil kentlerinde şehre giren rüzgardan daha çok faydalanmak adına denize dik caddeler olması gerekirken, denize paralel caddeler yapılarak bunların üzerine de betondan modern kaleler dikilerek kentler adeta boğulmaktadır.
Bu örnekleri iyi ve daha güzel bir dünyaya sahip olmak adına çoğaltabiliriz.
Güzel sanatlar anlamında batı rönesansı yaşarken, ki Rönesans demek insanın kendisiyle yüzleşip yeteneklerinin farkına varması ve doğanın parçası olan insanın kendini ifade yollarını sürekli geliştirmek olarak ta açıklanabilirken, geri kalmış toplumlarda müzik,opera,bale,resim,heykel,tiyatro v.b gibi sanat dalları sürekli atıl ve zor yapılır meslekler halinde kalmaktadır.
Bu örnekler i çok fazlalaştırabiliriz, ancak konuyu dağıtmadan yazımın başlığını oluşturan benim için çok değerli bir Tiyatro sanatçısının bana,bizlere kattıklarına dikkat çekmek istiyorum.
Çocukluğumdan beri mevcut eğitim sistemimiz içerisinde asla sorgulayamadığımız ülkemizle ilgili bir çok sorunu oyunlarında ve televizyon programında dile getiren, toplumun farkındalık düzeyini arttırıp ülkemizin sürekli daha iyiye daha güzele gitmesini dileyen, çok çalışan, binlerce oyun sahneleyen,sinema filmleri çeken, yazan yöneten, bir çok tiyatro sanatçısının yetişmesine ön ayak olan büyük bir usta….
Evet Levent KIRCA…Büyük Usta…Büyük Sanatçı…
Seni çok seviyoruz…Anlatmak istediğin her şeyi anladı aslında bu toplum ve bugüne kadar ektiğin o tohumlar yeşerince, o verimli sanat tarlasına diktiğin fidanlar büyüyünce eminim ki daha güzel bir dünyada buluşacağız…
Ve son olarak;
‘Güzellikler paylaştıkça değerlenir, kötüler çoğaldıkça kanıksanır’
“İnsan olarak birbirimizi sahiplenmek, birleşebilmek için uzaylıların dünyayı istila etmesi mi gerekir?
“Dik durun.. Adil olun, sabırlı olun. Daha iyi bir dünyada görüşmek ümidiyle. Atatürk’le kalın, cumhuriyetle kalın, hoşçakalın!!”
Levent Kırca