DÜN-BUGÜN-YARIN

Müzekart ve Arkeologlar

Bugün, benim de mensubu bulunduğum bir camia hakkında bilgi vermeye çalışacağım sizlere ve ülkemizde yaşanan ve bana mantıksız gelen bir uygulamayı sorgulamaya çalışacağım.

Umarım sıkılmadan sonuna kadar okuma şansınız olur,çünkü yazımın sonunda mensubu bulunduğum camianın sorunları ve problemleri hakkında aydınlatıcı bilgilere ulaşmış olacaksınız..

Öncelikle arkeolog olabilme sürecinden bahsedelim...

Bu ülkede arkeoloji bölümünü tercih ettiyseniz ve arkeolog olmayı seçtiyseniz,daha ilk sınıflardan başlayan işsiz kalma endişesine kapılırsınız, zordur bu ülkede arkeolog olmak,mezun olunca iş olanakları sadece devletin size sağladığı kadrolarla sınırlı olduğu için,ilk sınıftan itibaren potansiyel işsiz kalma grubunda yer alırsınız, dost ve akraba sohbetlerinde,'Güzel bir iş ben de çok olmak istemiştim ama; ailem iş imkanı olmadığını söylediği için yazmadım'söylemleriyle karşılaşırsınız hep, susarsınız..

Arkeoloji öğrencileri,mensubu bulunduğu üniversitelerin yaptığı kazılara giderler  yazları,öyle üniversite tatile girince memlekete dönüp keyif çatma şansları pek yoktur, okul tatil olur eve dönülür, ve okuldaki hocalarının kazılarına giderler akabinde, gitmek zorundadırlar,çünkü okulda alınan teorik eğitimin pratikle buluşması gerekir..

Arkeoloji öğrencileri, kazma,kürek çalışmak zorundadırlar,kazma kürekle çalışmayan bir öğrenci, yarın işçilerin başına geçtiği zaman,doğru kazma vurmayı öğrenmiş olmalı ki,başında durduğu işçiyi yapacağı yanlışlar konusunda uyarabilsin..

Kazı başlı başına bir disiplindir. Kazılarda sabah çok erken kalkılır ve geç yatılır..

Sabahları yapılan çalışmaların etütleri yapılır geceleri, çıkan eserlerin çizimleri yapılır..

Kazı başlı başına bilimsel bir olgudur. Kazı çalışmaları bizden sonra gelecek medeniyete aktarılmak için kayıt altına alınır. Çıkan her türlü buluntudan tutun da alanda yapılan tüm çalışmalar not edilir, daha sonra bunlar yayına dönüşür..

Yayına dönüşme olayı da ayrı bir emek ister,redaksiyon çalışmasından tutun da mizampaja kadar her türlü ayrıntı düşünülür..

Kazıların bir işleyişi vardır.. Her kazı  tıpkı büyük bir şirketin iş bölümlerine ayrılması gibi bir organizasyondan ibarettir..

İşçilerin maaşının hesaplanmasından tutun da, yemeklerin ayarlanmasında kadar, günlük ihtiyaçların giderilmesinden tutun da, ekipman teminine kadar, arazide içilecek suyun, molada içilecek çayın, çayın kaynayacağı ocağın tüpüne kadar her şey saat gibi işlemelidir kazılarda..

Öyle bilindiği gibi İndiana Jones oynamak değildir kazılar.. Başlı başına bir iştir.. Başlı başına bir organizasyondur..

Kazı sezonu biter, genelde sonbahara doğru okul yeniden açılır, bu sefer teorik kısım başlar, döngü bu şekilde işler, kışın teorik eğitim yazın pratik eğitim..

Aslında bir arkeolog sadece arkeolojiden anlamaz, aslında bir arkeolog yukarıda bahsettiğim kazılara gidip iyi gözlem yaptıysa, organizasyon konusunda, yönetim konusunda,insiyatif kullanabilme konusunda, takım ruhuyla çalışmak konusunda kendini komple yetiştirir..

Çok sevdiğim bir Hocam olan Sn.Ahmet Tolga TEK'in bir sözü vardı,'Eğer bir arkeolog sadece arkeolojiden anlıyorsa o arkeoloji yapamaz,arkeolog her yerden beslenmeli,her türlü disiplinle içiçe olmalı derdi kendisi..

İdealist bir meslektir arkeoloji.. Hayatta insanların yaptığı seçimlerle ilgilidir..

Arkeoloji, ülkede olup biten gelecek kaygısına karşı,Rönesans ve Reformu yaşamamış,sanatın ve tarihin değerini yeteri kadar bilmeyen bir ülkede, hayatı çok önceden seçim yapıp göğüsleyebilecek güç te insanların işidir..

Okul biter, bir telaş başlar, ne yapacağım ben telaşı başlar arkeologlarda.. Mezun olanlar arasından bir ya da en fazla iki kişi, kazısına gittiği hocanın gözüne girerek okulda asistan olmayı başarır, geri kalanlar da eğer şansları varsa bir kaç müze de ya da uzun süreli kazılarda iş bulurlar..

Ama arkeologlar da insandır, tıpkı hepimiz gibi onların da asgari ihtiyaçları olacaktır, onlar  da hayata tutunmaya çalışacaklardır, onlar da hayatta kendilerine bir yaşam alanı yaratmak zorundadırlar..

Bir kısım mezun açıkta kaldıktan sonra,farklı iş kollarına yönelir mecburen, bunların arasında turizm,bankacılık gibi sektörler de vardır.. İş görüşmelerinde neden kendi mesleğinizi yapmıyorsunuz sorusuyla karşılaşırlar..

Sanki ülkede her yerde arkeolog arıyorlar da bizim camiadan arkadaşlarım yapmak istemiyor gibi  suçlayıcı bir sorudur bu bilinçaltında.. Susarlar..

Kimisi yurt dışına gitmeyi düşünür, kimisi ticarete atılır, kimisi evlenir..

Ama içlerinde her zaman kalır arkeoloji, her zaman unutulamayan bir sevgili gibi nükseder.. Kazıda olmak isteği,keşfetme isteği derinde bir yerde saklı kalır..

Gelelim son günlerde yaşadığım ve hemen çözüm bulunmasını dilediğim konuya..

Arkeolog dostlarım müzelere girmek istediklerinde de onlara müze kart sorulur bu ülkede...

Yanlış anlaşılmasın müze karta para vermeme konusundan çok daha öte bir sorundur bu..

Sorun zihniyet sorunudur.. Sorun değer verme sorunudur..

Hayatının en güzel yıllarını ülkemdeki tarihi değerlere vermiş dostlarımın,müzelere ve ören yerlerine serbestce girebilme konusunda çalışmalar hızla yapılmalıdır..

Onlara istihdam konusunda verilemeyen değer, bari Türkiye Cumhuriyeti devletinin onları arkeolog ve sanat tarihçisi olarak tanıması konusunda verilmelidir..

Arkeoloji ya da sanat tarihçisi mesleklerinden mezun olan arkadaşlarımın,mesleğini yapabilsin ya da yapamasın hepsine birer kimlik kartı verilmesini talep ediyorum..

Bu uygulamayı yapmak ta öyle göründüğü kadar zor değildir..

Bağlı bulundukları İl Kültür ve Turizm Müdürlüklerine diplomalarını götüren meslektaşlarıma arkeolog ya da sanat tarihçisi kartı verilmelidir. Bu arkadaşlarım müzelere ve ören yerlerine serbest bir şekilde girebilmelidir..Bu onları gururlandırır, bu onlara unutulmadıklarını hissetirir..

Düşünsenize bir arkeoloğu müzeye almamak.. Bir arkelogtan müze kart istemek..

Hastaneye doktoru almamak,pilotu uçağa yaklaştırmamak,avukatı adliyeye sokmamak gibi bir şey.. Mantık dışı..

Arkeoloji mesleğinin içerisinde olsun ya da olmasın.. Arkeoloji ve sanat tarihi bir yaşam tarzıdır..

Bu yaşam tarzının sürekliliğinin en büyük kanıtı ise yukarıda bahsettiğim meşakatli ve emek isteyen öğrencilik yıllarıdır..

Bu yüzden tüm yetkililere,hocalarıma,Sn.Kültür ve Turizm Bakanımıza sesleniyorum..

Tüm arkeoloji ve sanat tarihi mezunu arkadaşlarıma, müzelerin ve ören yerlerinin kapısını ömür boyu açın, onların müze ve ören yerlerine serbestce girmesi demek, en azından onlara veremediğimiz değeri bir nebze de olsa verebilmeyi düşündüğümüzü gösterecektir...

Her arkeoloğun ve sanat tarihçinin bir kimlik kartı olmalı, ve müze ören yerleri kapısındaki özel şirket görevlileri bunu tanımalıdır..

Tekrar hatırlatmak isterim, Bu istek Müze kart almak için verilecek paradan kaçmak değildir ,aksine  meslektaşlarım ve meslek adamları için bu ülkede atılması gereken önemli bir adımdır..

Bu uygulamayı yaparsanız,mezun olalı kaç yıl olursa olsun.. Bu ülkenin tüm meslektaşlarıma sahip çıktığını gösterirseniz..

İlgilileri göreve davet ediyor ve bu konuda olumlu sonuçlar alacağımıza inanıyorum..

Saygılarımla

 

Yayın Tarihi
26.08.2012
Bu makale 12750 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Kayıtlı Yorumlar
Baştan sona katılıyor ve destekiliyorum...Hatta müzelerin ve ören yerlerinin neredeyse hiç ziyaret edilmediği yerlerde tamamen ücretsiz olması gerektiğini düşünüyorum ...

zeynep gulcu 27.08.2012

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!