DÜN-BUGÜN-YARIN

Tutsak Özgürler

Çağımızın en büyük hastalıklarının başında,yaşadığı hayatı başkalarına gösterme yoluyla sağlanmak istenen bir tatmin duygusu arayışı geliyor.

Malesef ki özü bilgiye ve kültüre dayanmayan bir çok oluşumun içinde yer almak için elimizde bir körükle yangına doğru koşar gibiyiz.

Suni olarak biraraya gelmiş temeli menfaate dayalı olan ama söze geldiğinde sevgi, samimiyet,dostluk cümleleriyle yaldızlanan bir takım gruplaşmaların ortasında birbirimizin ne giydiğiyle ,ne yediğiyle ,nereye gittiğiyle uğraşıyor, birbirimizi etiketliyor,kafamızda ki kalıbın dışındaki insanları nedensiz yere dışlar hale geliveriyoruz.

Günden güne kendini çok özel  ve hatta mükemmel
hissetme dürtüsünün altında yatan özgüvensizliğimizin farkına varamıyor, kendimize özsaygımızı da kaybedip, her işi yapabileceğimiz ,her konuda başarılı olabileceğimiz ,daha da ötesinde her konuyu son derece iyi bildiğimiz gibi bir yanılgıya düşüyoruz...

Neden mi çünkü en özel biziz...Biz en iyiyi ve  en özeli hakediyoruz...

Peki kime göre iyi neye göre özeliz ?

Onaylanma mekanizmasını ve yaşam şekillerini kim neye göre damgalıyor...

Sürü halinde gidilen arkadaşlık toplantıları,önceden belirlenmiş ve kısır bir döngü arasına sıkışmış dedikodu partileri,kendinden olmayanı kendi gibi yaşamayanı  ötekileştiren, kopya kağıdıyla oluşturulmuş suni bir sosyete tabakasına dahil olmak isteyen ve buradaki suni statüsünü kaybetmemek için korku dolu kabuslar gören bir güruhun ortasındayız.

Sanıyorum ki birbirinin ne yaptığıyla,nereye gittiğiyle, nasıl yaşadığıyla bu kadar ilgilenen başka bir canlı türü yoktur...

Aslında içinde bulunduğumuz girdabın farkına varmadan o girdabın bekçiliğini yapıyoruz..

Toplumdaki tabakalaşmanın getirdiği bu suni yarış bizlerin hayata bakışını ve en önemlisi içimizdeki özün ortaya çıkmasını engelliyor...

Birbirimizle yarışmak yerine,kulvar dışına çıkıp yürümeyi tercih etmenin zamanı çoktan geldi hatta geçiyor...

Üç günlük dünyada neyin yarışı ve neyin statüsüyle uğraşılabilir ki...

Ne derler diye yaşamaktır belki insanın en büyük hapishanesi... Ne derler diye yaşıyorsak büyük bir açık hava hapishanesinin içinde volta atmaya çalışan tutsaklarızdır belki de bizler...

O yüzden yaşamaya bakmalı o yüzden ötekişleştirmeden,damgaları bir kenara bırakıp her zaman sevmeye bakmalı...
 

Haftanın Fıkrası
Nasreddin Hoca bir gün arkadaşıyla yolda yürürken,arkadaşı elinde tepsi taşıyan birisini görmüş,Hocam demiş bak adam elinde bir tepsi baklava taşıyor.
Hoca da Bana ne diye cevap vermiş.
Arkadaşı Hocam demiş ama o tepsi sizin eve gidiyor...
Hoca da arkadaşına dönüp
O zaman sanane demiş.

Yayın Tarihi
23.05.2016
Bu makale 1919 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!