DÜN-BUGÜN-YARIN

Mutluyum, Mutlusun,Mutlular

Mutlu insanlar,herşeyin en iyisine sahip olanlar değil,sahip olduklarını kaybetmeyecek kadar çok sevenlerdir der Bukowski..

Mutluluğa giden iki yol,kendinden çok şey başkalarından az şey beklemektir der Aubeton Herbert

Mutlu bir hayat yaşamak istiyorsanız,hayatınızı bir amaca bağlayın,kişilere ve eşyalara değil der Einstein.

Sen beni gülünce mutlu mu sandın,yalandan yüzüme gülen dünyada der Neşet Ertaş..

Mutluluk senden bağımsız olarak istediği zaman gelir ve dokunur sana,önemli olan o eşsiz temas anının tadını çıkarmayı akıl edebilmektir der Victor Hugo...

Görüldüğü üzere bilim adamlarından,ünlü edebiyatçılara,halk ozanlarından ressamlara herkes mutluluğun ne olduğunu sorgulamıştır.Hatta yaşadığımız yüzyıldan çok daha gerilere gidersek çok eski çağlarda filozofların da mutluluğun ne olduğunu sorguladıklarını görürüz...

Sanırım çağımızın en önemli paradoksu da mutlu görünmekle gerçek mutluluk arasında gidip gelen toplu bir şekilde mutlu olma çabalarımızdır...

Hiç düşündünüz mü...

Eğer mutsuzsak ya da acı çekiyorsak bunu neden hep saklamak isteriz.

Tam tersi mutluyken bunu neden saklamayız...

İnsanlara ne kadar mutlu olduğumuzu neden göstermek isteriz...

Mutsuzluk ta tıpkı mutluluk gibi olağan bir kavram olarak neden hayatımızda değildir.

Neden sürekli güçlü durmak gibi bir kaygımız vardır hayata karşı...

Ya da neden bir ölümün ya da bir ayrılığın ardından acıyı yaşamak yerine hüznün o muhteşem dinginliğinde birşeylerin ağır ağır küllenmesini bekleyip yeniden o küller arasından doğmayı seçmeyiz...

Ateşin üzerine yangın tüpü sıkarcasına kendimizi anlık mutlulukların sahte sıcaklığına bırakmak  zihnimizi,bilincimizi,benliğimizi gerçekten bir gün mutlu eder mi sizce ?

Kısacası mutsuzluktan neden bu kadar korkar antidepresanlara ya da mutluluk beklentisiyle gittiğimiz aslında kendimizi kandırdığımızı da bildiğimiz, bir otorite olarak benimsetildiğimiz insanların ağzından çıkacak sözlere bırakırız...

Neden tek başımıza mutsuzlukla da barışıp,kendi içimize dönmez kendimizi sorgulayamayız.?

Bence bunun nedeni içimizdeki benliğin toplumla olan çelişkisi...

Bulunduğumuz topluma mutlu ve iyi mesajı vermeliyiz ki,tüketim toplumunun sözde  mutlu figüranları bizimle iletişim halinde kalabilsin.

Ya da hayat bize altın tepsiyle sunula sunula artık o kadar kolaya alışmışızdır ki,  birilerinden sihirli değneğini bize dokundurup hemen bizi mutlu etmesini bekleriz.

Hemen beni mutlu et...Çok mutsuzum...

Bence herşeyin doğalı güzel gibi geliyor bana...

Mutsuzluğunu da saklamayacak insan...

Örneğin çok sevdiğin birisinimi verdin toprağa,sonuna kadar yaşayacaksın o acıyı,en dibe vurduğunu düşünüp orada başka diplerin de olduğunu görecek sonra yeniden filizlenecek yeniden doğacaksın...

Biten bir aşkın ardından,hüznünü de yaşayacaksın,acını da çekeceksin ki birlikteyken geçen zamanların hakkını ancak böyle ödeyebilesin...

Değer denilen şey kolay kazanılmıyor ancak çok çabuk harcanabiliyor günümüzde...

Hepimiz ne kadar da mutluyuz değil mi...?

Haydi gelin hepimiz birbirimizi alkışlayalım...Birbirimizi beğenelim çılgınlar gibi...

Ne kadar da mutluyuz değil mi ?

Haydi Edip Canseverleri,Turgut Uyarları,Cemal Süreyyaları bir kenara bırakalım...

Mutsuzum!!!!

Yayın Tarihi
07.11.2016
Bu makale 1656 kişi tarafından okunmuştur.
Bu Haber İçin Yorum Yapın
NOT: E-Mail adresiniz web sitemiz üzerinde yayınlanmayacaktır.
CAPTCHA Image
Bu makaleye ilk yorumu yazan siz olun.

Yazara Ait Diğer Makaleler

Çerez Kullanımı

Kullandığımız çerezler hakkında bilgi almak ve haklarınızı öğrenmek için Çerez Politikamıza bakabilirsiniz.

Daha Fazla

Arama Yap!