Sonbaharı ve kışı ikimizde çok severdik, hele şu sonbaharın kışa doğru evrildiği zaman gelse de ikimiz de şu deri ceketlerimizi giyip, o eşsiz mevsim rüzgarlarını içimize çeke çeke şöyle yürüsek Kaleiçinde derdik.
Sadık Ustanın çerçeve atölyesinde buluştuğumuzda "Akdeniz Seslim" naber derdi bana...
Üçümüz bir başladık mı sohbete sonu gelmezdi, edebiyat, sinema, resim, müzik derken zamanın nasıl geçtiğini anlamaz sonra sistem içerisindeki hayatlarımıza geri dönerdik...
Soner Ustaoğlu çok özel bir insandı...
Sadece benim için değil bu dünya ve kainat için özel insanlardan bir tanesiydi...
Onun o eşsiz mizah duygusuyla hüznü karıştırıp olaylara karşı geliştirdiği bakış açısı kendine has bir duruş veriyordu ona.
Bir keresinde Baro Dergisine yazmamı istedi, ben de Çember isimli bir yazı yazmıştım.
Hani şu şarkı vardır, Yeni Türkü seslendirir, sözleri Murathan Mungan Hocaya aittir...
Ya dışındasındır Çemberin, ya da içinde yer alacaksın diye başlar...
Yazının temelini bu şiir üzerine kurmuştum, ona gönderdim yazıyı, Sofi'nin Dünyası kitabı temalı bir resimle beraber basılmış yazı baro dergisine, bana hemen basım sonrası dergiyi ulaştırmış, benim yazının olduğu bölüme de bir ayraç koymuştu...
Evet Soner Ustaoğlu' nun kendisi de çemberin dışına çıkabilip, hayata ve dünyaya o çeberin dışından bakabilen özel insanlardan bir tanesiydi...
Sofi'nin Dünyası kitabında, tavşanın tüylerinin dibinde, başka bir dünyanın varlığından haberdar olmadan, sıcacık yaşamlarına devam eden insanlardan bahsedilir, bir de bu yaşamı reddedip, üşümeyi göze alıp tavşanın tüğlerini tırmanıp, tavşanın sırtından başka bir dünyanın da var olduğunu anlayan insanlar vardır.
İşte Soner abi o başka dünyayı keşfedenlerdendi...
Bir hukuk insanı olmasının yanında çok yönlü bir insandı...
Bir keresinde Soner Abi dedim, neden keyif aldığımız şeyleri yapmayalım, mesela ben fotoğraf çekmekten keyif alıyorum, şarkı söylemekten keyif alıyorum, yazı yazmaktan keyif alıyorum, aynı zamanda mesleğimi de çok seviyorum. Neden gidip birilerinden onay almam gereksin ki. Bu işin Jurisi kimdir, nedir ? Bir kere geldiğimiz dünyada heyecanla birşeyler üretip sonrasında da bundan keyif alıyoruz. Her defasında yeni şeyler öğreniyoruz, tamamlanıyoruz demiştim.
Oğlum sen yaptığın herşeye nasıl istiyorsan öyle devam et demişti. İçinden ne geliyorsa onu üret ve hayallerinin peşini asla bırakma...
Diyorum ya hep, insanları git gide birbirlerine benzeten bir sistemin içerisinde ne kadar değerlidir Soner Ustaoğlu olmak...
Cenazesine gittim güzel dostumun...
Tabuta çok fazla yaklaşamadım...
Bazı insanlara ölüm yakışmadı derler ya hani...
Ölüm kimseye yakışmaz aslında ancak Soner Abiye gerçekten yakışmadı...
Sanki hala bir yerlerden çıkıp gelecek gibi, sanki yine yazacağız birbirimize ?
İş çıkışı ? Karargahta ?
Olur 18.30 ordayım...
Karargah da bizim Sadık Ustanın 40 Yılda Bir Gibisin Çerçeve Atölyesi...
Karargah derdik biz oraya...
Sanat Karargahımız...
Ne kadar çok insana dokunmuş Soner Abi...
Bir kez daha anladım ki güzel insanlar gerçekten ölmüyor, güzel insanlar sadece bedenlerini kaybediyor ancak ruhları yüreklerine dokundukları insanlarda yaşamaya devam ediyor...
Ruhları ürettikleriyle yaşamayı sürdürüyor...
Gönül isterdi ki daha çok uzun zaman görüşelim Soner Ustaoğluyla... Oturalım yine, saatlerce sohbet edelim... Ama olmadı...
Yeryüzünden kafasını kaldırıp gökyüzüne bakmasını becerebilen insanlarla, kim bilir bir gün yine gökyüzünde buluşuruz...
Seni çok özleyeceğiz Soner Ustaoğlu...
Seni hep özleyeceğiz Barobey...
Gittiğin gökyüzüne selam olsun güzel abim, güzel dostum...
Bu yazı da burada sessiz ama derinlerde kalsın senin için...
Hoşçakal...