Antik döneme şöyle bir göz ucuyla baksanız bile oradaki estetiği günümüze ulaşan gerek plastik gerekse mimari eserlerde görmeniz bir hayli kolay.
Klasik dönem heykeltıraşlığından tutun da eserlerin Roma kopyalarına kadar en ince kıvrımlar en küçük noktalar bile sanatçılar tarafında büyük bir olgu ele alınmış.
Antalya Müzesinde bulunan ve dansöz ismi verilen Heykelin elbisesindeki hareketi dondurma üzerine kurulu ustalık, eserin elbisesindeki kıvrımların hareketten kaynaklanan rüzgarla heykel üzerindeki elbisenin uçuşmasını bile sanatçı işeyebilmiş.
Yanlış anlamayın bahsettiğim bir elbise kumaşı değil, sert bir mermer kütlesinden yapılmış bir elbise. Dönemin heykeltıraşı bu hareketin zorluğunu bile bile bunu mermer üzerine işlemiş.
Mimari eserlerde ise yine aynı konuya dikkat çekmek mümkün. Antik dönem anıtsal yapılarına baktığımız zaman, eserlerin her yeri kabartmalar, rölyefler, heykellerle doludur. Kimsin de mitolojik bir sahne anlatılır, kimisin de bir savaş kimisinde ise duygu ve düşünce, mekansal yer ihtiyacından dolayı ortaya çıksın ya da çıkmasın mimar eseri yine estetik bir kaygı ile ele alır…
Peki bu eserlerin estetik kaygıları nereden gelir ? Gelin bunu biraz sorgulamaya çalışalım…
Sanıyorum ki estetik kaygısı yaşadığımız çağların üretim ilişkileriyle birebir ilgili. Gelişen teknolojinin insanlara getirdiği hızlı yaşam, gündelik hayatın mecbur bıraktığı mekansal şekilciliğe yol açıyor…
İnsanlar estetik adı altında, kendilerine sunulan, hızlı zamana karşı yarışan teknoloji aygıtlarını, sanatsal estetik anlayışı taşıyan bir çok olgudan daha ön planda tutuyor…
Gelişsen teknolojinin ve sistem içerisindeki zamanla yarışma dürtüsünün sanatsal estetiği ortadan kaldırıp bizlere küçük ve kolay çözümler sunarak mimarinin tek tipe indirgemesi belki de çağımızın tek tipleşme anlamında en büyük sorunu.
O yüzden nereye baksak birbirine benzeyen binalar, birbirine benzer şekilde dizayn edilmiş evler, birbirine benzeyen yapılar görüyoruz…
İnsanın günümüz koşullarındaki ihtiyacından bağımsız kalamayan mimariden geriye de estetik duygusunu kaybetmiş bir yığın ortaya çıkıyor…
O yüzdendir ki ne zaman kendine özgü yapılmış bir bina görsem, hemen geçmiş aklıma geliyor…
Estetik duygusunu kaybetmeden bundan seneler önce bize bıraktıkları eserler hala ziyaret edilen antik dönem ustalarının eli değmiş bunlara diyorum…
Seviniyorum….
Saygılarımla.