Son zamanlarda dillerde pelesenk olmuş benim de bu anlamda kendimle çelişip çok fazla kullandığım, belki de düşüncelerimi ve fikirlerimi tam anlamıyla anlatacak başka bir terim bulamadığımdan mecbur kaldığım ‘ÖTEKİLEŞTİRME’ kelimesini ele almak istiyorum.
Peki nedir ötekileştirme ?
Ötekileştirme; bireyin kendine benzemeyen, kendisi gibi davranmayan, kendisi gibi olmayan,kendisi gibi düşünmeyen, kendisi gibi giyinmeyen,kendisi gibi inanmayan, kendisi gibi konuşmayan, kendi renginde olmayan başka bir bireyi öteki ilan edip kendine göre doğruyu fanatik değer yargılarıyla başkalaştırmak istediği bireye dayatmasıdır. Bu dayatmanın olduğu ve yaşam şekli buna göre koşullanan toplumlara sosyolojide Stereotip toplumlar denir.
Stereotip toplumlarda insanlara bazı modeller sunulur ve bireylerin bu modellere göre şekillenmesi istenir. Bu şekillenmede üretim ilişkileri, sosyo ekonomik bir takım dengeler ve medya çok önemli rol oynar. Stereotip toplumlarda sınıf ayrımcılığı somut olarak yokmuş gibi gözükse de sermaye ve maddeye sahip olma durumuna göre aslında çok derin bir ayrım vardır.Stereotip toplumlarda bu ayrım olmadığı takdirde,özellikle kapitalist sistemlerde ham madenin son ürüne dönüşme sürecinden talep sahasına kadar giden tüm beslenme damarları kesilir.
Buna basit bir örnekle bakmak sanırım daha aydınlatıcı olabilir; Örneğin bir şirket bir cep telefonu üretir, bunu öncesinde Medya yoluyla pazarlamaya başlar, telefon medyada örneğin dizilerde,reklamlarda kullanılmaya başlanır, pasif reklam dediğimiz aslında çok aktif olan reklam anlayışıyla toplumun her kesimine şöyle bir mesaj verilir; eğer bu telefona sahip olursan sen özelsin, kalitelisin, sen güçlüsün mesajıdır aslında bu. Kişi en sonunda ne yapar ne eder gider bu telefonu alır. Belirli bir süre kişinin sosyal çevresi ona sahip olduğu madde yüzünden saygı duymaya başlar, kişinin de kendine güveni gelir ve aynı telefonu satın alma gücüne sahip insanların yanındayken maddeye bağlı özgüveninde bir eksilme olmaz ta ki elindeki maddenin bir üst modeli çıkıp reklamlarda bunun bir üst modeline sahip olması gerektiği yine aynı dizgi tarafından topluma pompalana kadar.
Bugün bir çok şirketin satış politikası keşfettikleri teknolojileri belirli bir strateji yoluyla piyasaya sürüp her zaman daha iyisini daha gelişmişini bulmuşlarken yeni bulmuş gibi yapıp bahsettiğim yollarla Stereotip toplumları Pazar haline getirmeleridir. Gariptir ki bugün bir Avrupalının bir Japon’un elinde sürekli cep telefonu görmek yerine fotoğraf makinesi görürüz.
Konuya verdiğimiz örneği her şeye yansıtabiliriz. Örneğin bir insan inancına göre giyinmeyi seviyordur ve ona göre pratikleri vardır kısacası ona ait bir giyim tarzı olmuştur ,ötekileştirmenin keskin olduğu toplumlarda bu sefer de moda devreye girer ve ortaya moda adı altında topluma sürülmüş ikonlar çıkar. O ikonlar da belirli markaların belirli reklamlarıyla olması gerekeni medya yoluyla topluma aktarırlar. Onları izleyen kesim de modanın sadece onlar olduğunu ve onlar gibi giyinebilmenin ne yazık ki bir başarı olduğunu sanar ve kendileri gibi giyinmeyenlere öcü gibi bakarlar.
Aynı örneği düşünceye yansıtırsak, bahsime konu toplumlarda, düşünmeye karşı da bir ötekileştirme vardır. Kendi düşüncesinden olmayan insanı bırakın konuşarak anlamak yerine daha görür görmez giyim tarzından yargılamaya başlar bu tür toplumlar. Önyargı duvarı zaten aşılamaz olduğu için karşıdaki ne konuşursa konuşsun kötüdür, bayağıdır ve ötekidir.
Stereotip toplumlarda yukarıda verdiğim örnekleri çoğaltmak mümkündür., toplum içerisinde en çok karşılaştığımız örnekleri seçmek istedim sadece.
Kısacası Stereotip toplumlarda, toplumun kaynaşıp,fikirlerini alış veriş etmeleri, birbirleriyle tartışmaları hatta birbirlerini sevmeleri derin maddesel ve şekilsel kaygılarla engellenir. Toplumda olmayan bir sınıf yaratmak ve toplumu gizli bir takım çizgilerle bölmek amaç edinilmiştir. Çünkü bu tür sınıflar yaratılmazsa, insanoğlunun egosunu doyurabileceği bir takım sermaye pazarları ortaya çıkamaz.
Ötekileştirme konusuna geri dönecek olursak, doğadan birkaç örnekle devam etmek isterim. Örneğin doğada hiçbir canlı birbirini ötekileştirmez. Çok gariptir, Arslan ile Fil birbirine benzemezken varlıklarından haberdar olup aynı orman içerisinde yaşayabilirler. Bir Kavak ağacı yanında çıkan Selvi Ağacını ötekileştirmez aynı yerde aynı yağmuru alarak büyüyebilirler.
Buradan çıkışla son zamanlarda dünyanın yaşadığı olaylara da bakışımı sunmak isterim, ister doğuda olsun ister batıda olsun, gücü elinde tutan toplum tüm dünyanın huzuru ve barışı için çalışmıyor ve yine bir takım sınıflar oluşturup buradan beslenmeye çalışıp insanları inancına,yaşam tarzına,fikirlerine göre sınıflara ayırıp kendinin de bir insan olduğu unutup insanı Pazar haline getirebiliyorsa hem de bunu doğanın bize verdikleri ve dünya kaynakları insanoğlunun yaşamına yetiyorken bununla yetinmeyip, ister doğu olsun ister batı ,gözünü başka ormandaki meyvelere dikiyorsa burada çok büyük bir ötekileştirme devreye girer.
Yüzyıllardır da zaten dünyanın sorunu bu ötekileştirmedir.
Doğu ile Batı birbirini yüzyıllardır ötekileştirmiştir. Ancak şu andaki gözlemlerim bu ötekileştirmeyi batı toplumlarının çok büyük stratejilerle doğuyu geri bırakıp Stereotip olarak kalmasını istedikleri toplumları sınıflara ayırıp kendi yargılarını bu tür toplumlara pompalamalarıdır. Batının kendi içerisindeki bir çok aydın bununla çelişip doğuya hizmet götürmeye çalışırken ne acıdır ki sanat adı altında mikro müdahalelerle zaten geri bırakılmış ve sömürülmüş doğu toplumuna provakasyonlarda bulunulmaktadır.
Kısacası doğanın bize sunduğu örnekler, ve ekosisteminin milyarlarca yıl bütünlük içerisinde yaşamasını örnek alıp tüm insanoğlunun renkler bütünlüğü içerisinde yaşaması, hem dünyanın ömrünü uzatacak hem de mutlak barışı getirecektir.
Mozaik yerine Alaşım olmak, alaşım içerisindeki bütünlüğü doğada bulmak hiçbir ötekileştirmeyi kabul etmez…
Sevgiyle ve doğaya evrene dönük yaşamak dileğiyle…