Cumartesi bir zaman
Yıldızlı bir otelde,
Bir tanıdığın kızının düğünündeyim.
Davetiyede 19.00 yazılı.
Ben vardım 20.00 da.
Bize ayrılan masaya başkaları oturmuş!
Ben hanımla yerleştim başka bir masaya.
Tanıyanlar el sallayarak selamladılar Bizi.
Bizde onları…
Yemek yeniyordu tüm masalarda.
Bizde istedik servis…
Fakat masalarda tabaklar boşalmıştı.
Belliki erken başlamış servis.
Servis yapıldı bize.
Karnımda acıkmıştı iyice.
Bir lokmayı iştahla aldım ki ağzıma
“Amin” dedi bir ses…
Sesin geldiği yöne sahneye baktım.
Beyaz ceketli, siyah pantolonlu asortik bir Hoca.
Herkes kaldırdı ellerini havaya.
Çatal, bıçak, kaşıklar masaya.
Türbanı vardı çoğu kadınların.
Türbanı olmayanlar çantalarına davrandılar.
Çantalarında getirdikleri örtüleriyle
Örtüverdiler, mahrem olan başlarını…
Başladı Hoca Kur’an la karışık Dua’ya.
Dua bitmez bir türlü,
Ellerim kaldı havada.
Gözlerim tabaklarda,
Tabaklar üzülür, öyle kalakaldığıma.
Bitmez Hoca’nın duası.
Kalmadı kollarda ellerde derman
Nihayet
“Fatiha” dedi.
Hoca.
Rahat bir nefes alıp
Fatiha’yla el sürdük yüzümüze.
Eller kurtuldu
Tanrı’dan,
Sarıldık yemeklere.
Geçen hafta 60 yıl önceki köyümdeki,
Davullu, zurnalı, bağlamalı, boğma rakılı, kebaplı
Basit eğlenceli, fakat içten,
Köyümdeki bir düğün rüyama girmişti.
Bu düğün, mâlüm olmuş olsa gerek
O rüya ile
Bana.
Gerçek rüya olmuş Türk’ün düğünleri,
Şehir denilen mekânlarda.
Bu düğün başka düğün, görkemli yıldızlı otelde.
Köy düğünleri köyümde,
Yakılan ateş etrafında taşların,
Ağaçların altında oturan insanlara yapılırdı.
Davullu zurnalı.
Cıvıl cıvıl olurdu kara bıyıklı elleri nasırlı insanlar.
Bir mutluluğu paylaşırlardı
Köycek.
Burda herkes resmi somurtkan.
Kendinden emin Müslümanlar.
Ben inanıyorum ki, köyümdeki
O;
Kara bıyıklı insanlar,
Daha derin Müslüman.
Dinine saldırana, tüm vücutlarıyla
Karşılık verirler
İçten ve gönülden.
Düğün sahibi yani oğlan babası
Vali yardımcısıymış büyük bir ilde.
İki Bakandan, bir çok Millet vekilinden,
İleti okundu, gençlerin mutluluğu için
Mikrofondan.
Oynamadı gençler eğlenmediler.
Gelin ve Damat sahneye dikilip
Takı beklediler.
Türk adetlerince takıları takıldı.
Değişiyoruz evriliyoruz bir yerlere.
Geriye mi ileriye mi
Bilinmez.
İnsanların insanlığına
Gençlerin oynar mutluluğuna
Engel mi ki
Din.
Böyle yapılıyor düğünler.
Bu bir moda mutlak
Gelip geçer düşündüm hüzünlü.
Düğünlerimizde,
Sazımızdan, zurnamızdan, davulumuzdan
Vazgeçmemeliyiz
Biz.
Kültür emperyalizminin en yoğun anlarında
Kopuzlarda çınladı sesimiz.
Kopuzlar korudu
Türklüğümüzü zamanda.
17. Asır sazlarında Türk tınıları
Sazların telinde dinlenmiştir.
Türk’ün dertleri aşkları Sazda dillenmiştir.
Dertli dertlenmiş
Dizeleri söyle dökülüvermiş
Saza.
Telli sazdır bunun adı
Ne Âyet dinler, ne kadı
Bunu çalan anlar kendi
Şeytan bunun neresinde?
Abdest alsan aldın demez
Namaz kılsan kıldın demez
Müftü (kadı) gibi haram yemez
Şeytan bunun neresinde?
Ardıç ağacından kolu
Venedik’ten gelir teli
Be Allah’ın sersem kulu
Şeytan bunun neresinde?
İçinde mi, dışında mı?
Burgusunun başında mı?
Göğsünün nakışında mı?
Şeytan bunun neresinde?
Dut ağacından teknesi
Kirişten bağlı perdesi
Be hey insanın teresi
Şeytan bunun neresinde?
Dertli gibi sarıksızdır
Ayağı da çarıksızdır
Boynuzu yok kuyruksuzdur
Şeytan bunun neresinde?