Aryen tarih algısına göre; Aryen göçmenler M.Ö. 2000 yıllarında İran platosundan İndus Vadisine indikleri söylenir. Bu görüş Batılı bilim adamlarının bazıları tarafından çürütülen bir uydurma görüştür. İngiliz arkeolog Sör Alexander Cunningham, yerli krallıklılar Rajputlar’ın anılan yüzyıllarda Hindistan’a inen Sakalar olduğunu söylüyor. Hint tarihçi Kşatrapa Gandasa’da aynı kanaattedir. Türk ve Moğol tehlikesi bu topraklar üzerinde tarih boyunca korkutucu olmuştur.
Kıta M.Ö. 6-4. yüzyıllarda Akemenid’lerin baskısına uğradı. Akamenid imparatorluğu, M.Ö. 4500 yılında Saka boylarından biri olarak Azerbaycan bölgesinde bir beylik olarak tarih sahnesine çıktı. M.Ö. 2500 yıllarında büyük bir imparatorluk oldular. Hindistan dahil büyük bir coğrafyaya hâkim oldular. Son Met kralı Alper Tonga’nın torunu Astiyages’ti. Astiyages’in kızının torunu olan Krosis (Kiros) M.Ö.559-530 yıllarında hüküm sürdü. Dedesini tahtan ederek, imparatorluğun başına geçti. Pers İmparatorluğu denmesinin sebebi Krosis ’in babasının Persli olmasıdır. “Batılı bilim adamları; E.Norris, Fr.Lenormant,Sir H.C.Rawlinson vs. gibi dilciler Metlerin Saka soylu dillerinin eklemeli dil olduğunu ispat etmelerdir. “ [1].
Kiros; Türk soylu Med İmparatorluğu üzerine hükümran olmuştur. İmparatorluk M.Ö.530-M.S.651 yılları arsında Pers, Akameniş ve Sasani adlarıyla var olmuştur.
Hindistan M.Ö. III. yüzyılda İskender yağmasına uğradı. M.S. V. asırda hareketlenen Ak Hunlar batıya yönelerek 437-451 yılları arasında Pers İmparatorluğunun doğusuna hakim olmuşlardır. 455 yılından sonra Hindistan’a yönelmişler Saka Soylu olan Gupta imparatorluğunun kuzey bölgelerini ele geçirmişlerdir. “Hindu Tapınaklarını yağmalayan Ak Hunlar sonra bu dini kabul ederek, kitleler halinde Budist veya Hindu dinini seçerek asimile olarak tarih sahnesinden çekilmişlerdir.” [2]
Gupta İmparatorluğu o tarihlerde tüm Hindistan’a hakimdi.. Gazneli Türk Devleti, Timur, Safevi Türk Devleti ve Babür’ün baskısı Hindistan Tarihi üzerinde etkili olmuştur.
Hindistan; kuzeyde devamlı başı karlı Himalayalardan fışkıran nehirlerin oluşturduğu vadilerle hayat bulur. İndus ve Ganj vadileri ilk medeniyetlerin doğmasına vesile olan verimli topraklardır. Buralarda insanlığın ilk siyasi merkezleri doğdu. Su ve orman yerleşiminin ve siyasi merkezlerin oluşmasının ilk ve önemli nedenidir. Hindistan’da yabancı yerleşimciler tarafından tarım toplumuna geçildiği zaman gür ve sık ormanların yakılarak tahrip edildiği söylenir..
Tahrip edilen ormanların sorumlusu ateş Tanrısı Agni’ye yüklenmiştir. Gılgamış destanında da Fırat kenarındaki sedirlerin Tanrısal gücü olan Gılgamış ve Engidu tarafından tahrip edildiği yazılı. “Gılgamış ve Engidu sedirlere saldırdılar. Bunun sonucunda Humbaba’nın yedi büyülü silahı işlemez oldu…Gılgamış ormandaki ağaçların ilk öbeğini keserken Enkidu ağaçların köklerini Fırat kıyılarına kadar söküp çıkardı.” [3]
Hint yerlisinin dinsel mitleri bu sık ve gür ormanlarda geliştiği için, ormanı orta Asya Türkleri gibi kutsal bellerler. Tahribatın işgalci güçler tarafından yapıldığı söylenir. M.Ö.1000 yıllarında oluştuğu düşünülen Tanrısal metin olan Rigveda ilâhilerinde, ağaç ,araba ,balta savaş aletleri okları ihtiva eden ilahilerin olması ormanın öneminin bölge insanı tarafından anlaşıldığını ve ormanın kutsandığını ondan aletler yapıldığını görüyoruz. Sakalarda ağaç tekerlekli araba M.Ö. 2000’lerde kullanılıyordu. Hindistan’da M.Ö. 500’lerde evrensel devlet oluşmuş , Mezopotamya ve Mısırla ticarete geçildiği tarihen sabit. Bu bölgelere kayıtlara göre, Mezopotamya’dan ve Ürdün’den sedir ağacı ihracı yapılmış.
İngiliz tarihçi Arnold Toynbee, (1889-1975) Tarih Bilinci adlı eserinde; M.Ö 2500 ile 1500 yıllarında İndus Vadisinde bir medeniyetin olduğunu, elde belge olamayınca bu devreyi karanlık devre olarak değerlendiriyor. Kuzey batı Hindistan’da bulunan Kent harabelerinden anlaşıldığına göre M.Ö.2500 yıllarına ait Devlet yapılanmalarından söz edilebilir görüşündeler Hint tarihçileri. İndus kentleri ve Harappan yönetimleriyle ilgili yeterli kanıt yok. Bu kentler nasıl örgütlendiler nasıl ve kimler tarafından yönetildiler bilinmiyor. Medeniyetinin M.Ö.1500 ile M.Ö.500 yılları arasını Politik çoğunluk evresi olarak değerlendiriyor..M.Ö.500 ile M.S.2000 yıllarını Evrensel Devlet olarak değerlendiriyor.. [4]
Yine A.Toynbee; M.Ö. 2750 ile M.Ö. 1000 yılları arasında büyük bir Ege uygarlığının varlığından söz ediliyor. Sümer ve Akatlarda politik çoğulluk evresi M.Ö. 3200 ile M.Ö. 2500 yılları olarak belirlemiş A.Toynbee.
Minos Uygarlığı olarak bilinen bu uygarlık. M.Ö. 1450 Thera Yanardağ patlamasından denizin dibine gömülmüştür. 1964 yılında yapılan arkeolojik araştırmalarla Dünyaya ticaret yapan Minos gemilerinin buluntularına rastlandı..[5]
Resim 131 Minos Uygarlığına ait bir buluntu
M.Ö.3000 ile 1200 yılları arası insanlığın Bronz çağıdır. Kalay ,bakır , kurşun vs.nin eritilmesi için yakıta ihtiyaç vardır. Bu yakıt o devre için ağaçtır.. Hindistan’dan Sümer kenti Uruk’a ağaç ihraç edildiğine dair kanıtlar var. Bu devirde stratejik ana madde ağaç olduğundan tüm dünyada ağaç kıyımı vardır. 1 kg. saf bronzu elde etmek için 30 kg. Cevher eriyecek, bunun için 300 kg. Oduna ihtiyaç var. O zamanın aç gözlü emperyalist algısı ağaçları yedi bitirdi. Bu konu Gılgamış Destanına, ve Eflatun’un Atlantis adlı eserine yansımıştır.
Gılgamış Destanında “…Gılgamış baltayı eline aldı. Kılıcını çekip, Humbaba’nın boynuna çaldı. Arkadaşı Enkidu da ikinci darbeyi yetiştirdi. Üçüncü vuruşta Humbaba yere yıkıldı. Bunun ardından kargaşa baş gösterdi. Çünkü yere yıktıkları ormanın bekçisiydi. Haykırdığında Hermoh ve Lübnan Dağlarını tir tir titreten orman bekçisini Enkidu yere indirdiği anda, ta iki fersah uzaklıktaki sedirler yalpaladı. Kımıldadı. Titredi…Gılgamış ve Enkidu sedirlere saldırdılar…Ormanın derinliklerine daldılar.’’ [6]
Eflatun Diyaloglarında: Bölgeyi kastederek; -bu diyar en iyisi idi- diyor.
O günlerde de ülke şimdiki kadar güzeldi. Fakat çok daha fazla ürün veriyordu. Şimdi oralarda boş küçük adalar ve ölü bedenler var . Toprağın tüm yumuşak ve zengin kısımları azaldı. Buralarda eskiden çok ağaç vardı. Şimdi ağaçların iskeleti bile yok. [7]
M.Ö. 1750 yılında Mezopotamya kral Hammurabi izinsiz ağaç kesenlere ağır cezalar yükleyen yasalar çıkardı. ……Bu çağın teknik ve ticari hızına uyum için Hindistan’daki Lorthal limanı faaliyete geçiyor. Harappan Hintli tüccarlar M.Ö 2450 yılında Minoslu tüccarlar tarafından ziyaret ediliyor. Ticaret yapılabiliyordu. Minos’ta o devirde mamul ticari ürünler üretilip dünya pazarlarına sunulabiliyordu
“… Dor istilası karşısında Girit ve Miken medeniyetinin sahipleri olan Akalar kitleler halinde Anadolu’ya göç etmişlerdi. Birçokları Anadolu’nun batı kıyılarında yerleştiler, mirasçısı oldukları Medeniyeti yeniden kurdular ve geliştirdiler. Daha sonra bu medeniyet Yunanistan’a geçti. Yunan medeniyeti denilen medeniyet işte bu medeniyettir.” [8]
İyonların ana unsuru Akalardır. Bu millete teşebbüs gücü, parlak zeka ve muhteşem bir hayal gücü vardı. Dünyada ilk felsefi fikir ve felsefe iyon ya da yani Egede doğmuştur İnsanlık tarihine yön veren bu kültürel düşünceler ticaretle Hindistan’a ulaşabiliyor orada ayrı bir şekil alıyordu. Veya Harappan kültür ögeleri Egede farklı bir şekil alıyordu.
Harappan kültürün başlangıcı olan M.Ö 3000 yıllarından yıkılışı olan M.Ö. 1500 veya M.Ö 1300 yılları arasında, İndus vadilerinde tarım canlandı. Hindistan adı da İndus kelimesinden türemedir. Sami kökenli bir kelime olsa gerek. İndus vadisinde oturanlar anlamını taşır. İndus vadisindeki bu canlanma Ganj’a dayandı.
Toplum örgütlendi. Savaşçı krallıklar ve Brahmanlar oluştu . iş bölümü ve sosyal hiyerarşik yapı oluştu. Kuraklık alanlarda daha az Brahmana ve tapınağa rastlanıyordu. Tarih boyunca dinsel Örgütlenme şehirlerde başlamıştır. Zenginlikle dinin örgütlenmesi at başı olarak gelişmiştir. Hindistan dada böyle olmuştur. Herkesin yoksul olduğu bir toplumda sınıflaşma ve kast oluşamıyordu. Birbiriyle çelişen iki sosyal yapı oluştu. Bu sosyal yapının harmanlanmasından Kast sistemi doğdu. Bu sistem on dokuzuncu yüzyıla kadar sürdü.
Hindistan, Mezopotamya, Mısır, tarihleri boyunca batı için bir arzu ülkesi olmuştur. Harappan kültürün ani bir şekilde sonlandığına inanılır. Bu kültürün yok oluş sebepleri bilinmez. Birden yerleşim merkezleri terk edilmiştir. Bu terk edilişle beraber, Doğu Pencap Gucerat’ta Harappan kültürün özeliklerini taşıyan yeni yerleşim yerleri kurulmuştur.. Delhi, Yamuna ve Ganj havzasında oluşan bu kültürü arkeologlar Geç Harappan devresi olarak adlandırıyorlar..
M.Ö.3000 ile 1500 yılları arasında var olan bu kültür medenî alet olarak, taş ve bronz kullanıyorlardı. Hindistan maden bakımından bugün dahi zengin bir ülke. M.Ö.1000 yıllarında demiri eritebilen bir teknolojinin varlığı arkeolojik bulgularla kanıtlanmıştır. Harappan Kültür İndus Vadisinin ve Hindistan’ın bel kemiğidir. Güney Asya’daki en eski kent uygarlığı olarak kabul edilir. Uygarlığa ait arkeolojik bulgular 192’ de Pakistan’ın Pencap Eyaletinde bulunmuştur. 1922 yılında da Sind Eyaletinde Mohenco Dara antik yerleşimlerine rastlanmış, buradaki bulgularla, Harappan Kültür hakkında maddi yorumlar yapılabilir olmuştur. Geç Harappan kültürünün oluşumu M.Ö.1700 ile M.Ö.1300 yılları olarak kabul görür. Bu uygarlık , yazı diline ulaşılmış, fakat bu dil ve yazı çözülememiştir.
En eski kültür ve Krallık olan bu sosyal yapının Çağdaşları, Saka İmparatorluğu, eski Mısır Krallığı, Girit Minos aynı güçteydi mutlaka. Bu önemli uygarlıklar Bronz Devri Uygarlığıdır.
S.P.Tolstov’a göre; M.Ö. 4 ile M.Ö.2 bin yılları arasında Ceyhun ve Semerkant Buhara’dan geçerek çölde kaybolan Zerafşan ırmağı arasında yapılan kazılarda yerleşim yerleri ve yerleşim yerlerinde desenli çömlekler bulunmuştur. Bu kültüre Bulunduğu yerden dolayı Keltaminar kültür denmiştir. Türkistan’da metalin işlenmesiyle bakır çağına geçiş başlamıştır. Bu kültüre M. Ö. 3000 yılına ait buluntularla Yenisey havalisindeki Hakasya’da rastlanmıştır. Bu kültüre Afanasyevo kültürü adı verilmiştir. [9]
Aynı çağlarda Türkistan’daki medenî gelişimi Hindistan coğrafyasında da görüyoruz. M.Ö. 3000 - 1000 yıllarında Harappan Krallığında üretilen, gümüş, altın; Himalaya ormanlarından elde edilen ağaçların ısısıyla madenden ayrıştırıldı ve süs eşyasına dönüştürüldü. Fillerden elde edilen süs eşyası olarak işlenen fil dişi de, çağdaş imparatorluklara satıldı. Batılı yorumcular Harappan Kültüründe; buğday ,arpa, fasulye pamuk ve Susam tarımının yapıldığını; köpek ,kedi, sığır, kümes hayvanları, domuz, fil ve devenin evcilleştirildiğini söylüyorlar.
Kazılarda elde edilen bulgulardaki mühürlerde insan, öküz, Şiva Tanrısına ait semboller tespit edilmiştir. M.Ö.2500-2000 yıllarına kullanılmış olması muhtemel Harappan krallarına ait üzerinde hörgüçlü öküz bulunan kilden yapılmış mühür British Museum salonlarını süslemektedir. Bu öküz Türklerin kutsadığı Tibet Öküzü olması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü o çağda bu öküz bölge insanlarınca kutsanmıştır. Sonradan oluşan Hint inançlarındaki kutsal ineğin kökeni de bu öküz olabilir.
Tarihi bilinmeyen zamanlarda oluşan Türk destanlarındaki ifadelerden hareketle ve Türkistan’da kurganlardan çıkarılan malzemelerden anlıyoruz ki; öküzü, atı ve köpeği evcilleştiren soy Türklerdir. Türklerde dört yönü temsil eden, koyun, geyik, kuş, köpek gibi hayvanların kutsallığı kabul edilmiş, bu dört hayvanın merkezine en kutsal varlık olarak öküz yerleştirilmiştir. Budizm ve Hinduizm’de var olan beş unsurun Türklerde destan devirlerinden beri var olduğu tespit edilmiştir. O halde bu unsurlar teorisi, Zerdüşt, Hinduizm ve Budizm’e Türkler’den intikal etmiştir.
Türkler’in kutsadığı öküz, Tibet öküzüdür. Bu öküze Yak derlerdi ve kutsaldı. Türkler Tibet bölgesinden ayrıldıktan sonra bu öküzün kutsallığını at aldı. En eski Türk tuğları Tibet öküzünün kuyruğundan yapılırdı. Sonraları Tuğ olarak at kuyruğunu kullandılar. [10]
Bölgede gelişen Harappan uygarlığının M.Ö. 2000 ortalarından Moğolistan steplerinden akın akın gelen kavimler tarafından yıkıldığını Batılı bilim adamları iddia ediyor. Roger Garaudy bu olayı şöyle anlatıyor:
“Dünya üzerinde gelişmenin ilerlemenin ,mayası olan şeyler aynı zamanda tarihin en insanlık dışı ve en gerici davranışlarına da yön vermiştir. Steplerin göçebeleri dalgalar halinde Deltalar’ın uygarlıkları üzerine çöktükleri sırada; HoangHo İndüs, Mezopotamya ve Mısırda kazanılan zaferler kültür üstünlüğünün değil, askeri gücün sonucu oluyordu. Atlı, piyadeyi yere seriyor, demir kılıç, bronz kılıcı parça parça ediyordu. Roma , eski Yunanı alt ederek imparatorluğunu kurarken ,kültürünün inceliğine değil, silahlarının ağırlığına dayanmıştı”. [11]
Görülüyor ki kuzeyden akıp gelen kavimler atı evcilleştirmiş, kılıcını demirden yapmış ki, İndus ve Ganj vadisine hakim olmuştur.
Türk destanları demir dağları eritme mitleriyle doludur. Garaudi, âri kelimesini kullanmıyor. Ben âri görüşe niçin katılmadığımı daha önceki sayfalarda izah etmeye çalıştım. Eğer böyle bir akın vuku bulduysa bunlar Hint Avrupa dili konuşan ne olduğu izah edilemeyen Avrupalıların ataları sayılan Ari’ler olamaz. Olsa olsa Altay dil gurubundan Turânî soylar olur. Ve bunlar muhtemelen Saka Türkleridir. Hindistan’ın önemli tarihçilerinden Kşatrapa “Sak Tayfalarının Menşei” adlı makalesinde; şöyle demektedir:
1-Hindistan’da Sakalar’ın varisleri Racput’lar (yani yerli krallıklar) Sakalar’ın varisleridir.
2-Sakalar Hayber geçidinden Hindistan’ın kuzey batısına birinci bin yıldan önce göç ettiler.
3-Hindistanda Mauriya İmparatorluğunu kuran soy, saka soyudur.
4- Gupta ve Kuşan sülaleleri Saka soyundandır. Yerel din Brahmanizm’i benimsemeleri etnik kimliklerini yok etmiş, uzun müddet hâkim tebaa olan Sakalar Hinduizm’i kabul ederek etno -medenî özelliklerini yitirmişlerdir. Bu çeviriyi Azerî Türk’ü Ramin Alizâde yapmış. Makalenin İngilizce metninden Türkçeye çeviriyi Kürşat Bozkurt yapmış. [12]
Makaleden meâlen;
Saka (İskit) kabilelerinden bazıları Hayber geçidini kullanarak Hindistan’ın kuzey batısına girdiler. Diğerleri ise daha güneyde yer alan Sind’deki Dera İsmail Han’a açılan Bolan geçidinden geçmek suretiyle Gujarat ve Rajastan’a ulaşmayı planladılar. Bu koordinattan hareket ederek Saka Kabileleri Hindistan’ın kuzeyine güneyine, Doğusuna, batısına yayıldılar.
Hindistan Arkeoloji Araştırmaları genel müdürü Sir Cunningham:
“Saka boyları Hindistan’ın sınır bölgelerini başarı ile zapt etmişlerdir” diyerek bu boyları saymıştır.
Bu boylar şunlardır:
1-Sakalar
2-Kuşanlar
3-YueChi
4-Ak hunlar.
M.S. 470’de hareketlenen Ak Hunları da, son Saka dalgası olarak değerlendirmektedir. M.Ö.500 ile M.S.500 tarihleri arasında Güney Asya’nın Doğusuna ve Batısına yapılan büyük akınları Sakalar yapmışlardır. Bugün Hindistan’da kutsal mana izafe edilen Saurastra kelimesi Sakalar’ın kutsal kabul ettikleri güneş ve ışık manalarına gelmektedir. Saka Tanrısı güneştir. Zerdüşt algıda ve Brahmanizmde de benzerlikler vardır. Hindistan’daki Rajput kabileleri Saka Hun terkibidir. [13]
Hindistan tarihi ile ilgili tarihi bilgilerin berraklığı M.Ö. birinci bin yıl içinde daha belirgin haldedir. Hindistan tarihi ile ilgili ilk mitolojik eserler Vedâlardır. Nesilden nesile sözlü olarak anlatılan bu bilgiler M.Ö. IV. asırda kayda geçmiştir. Bundan önceki tarih sisler içindedir. Bu sisler içinden kuzeyden inen Âri olarak adlandırılan gücün Sakalar olduğunu kanaatine varabiliyoruz.
Altay bölgesinde İskender artığı Partlar M.Ö.206 Kabil’i M.Ö.185 yılında Pencap’ı işgal ettiler ve Ganj vadisine kadar ilerlediler; mukaddes şehir Udh’u şehrini işgal ettiler. Fakat bu defa, mağlup Hindistan, Galip gerekleri yuttu. Hindistan kültürü içinde eriyip yok oldular.
Türkistan’ının doğusundan gelip, İran ’nın kuzey doğusuna yerleşmiş olan Sakalar Hunların baskısı ile Sakaların bulundukları coğrafyaya güçlü bir şekilde geldiler. Sakalar daha güneye göçmeye mecbur oldular. Kandahar havalisine yerleştiler. Buraya Sakastan denildi..
“…Sakalar buradan Pençap prensliklerine saldırarak doğuda Matura ve güneyde Gucerat’ta kadar zaptettiler. Sakalar, Seistan’daki ve daha batıdaki Pehlevilerle birleştiler. Sakalar biraz sonra Pencap bölgesini Yueşilere terke mecbur oldular. Fakat M.S.V asra kadar Sind havalisini ve Gucerat’ı korudular”.[14]
Yueşiler Türk soylu bir kavimdir. Bunlara Toharlarda denir. M.Ö.125 yıllarında güçlü başbuğları Kuşhan bütün Yueşi kabilelerini bir bayrak altında topladı. Miladi yılın ilk başlarında Saka Türklerinden Gandara ve Pencap’ı aldılar . Kuşan sülalesi tüm Ganj ve kutsal Benarasi bölgesine hakim oldular. Hindistan’da Türk soylarının birbirleriyle kavgasında yerli bir devlet oluştu. Gupta sülalesi bu Devleti imparatorluk seviyesine getirdi. Kuzeyden akınlar halinde gelerek Ak Hunlarla yıkıldı. Ak Hunlar Hindistan’da M.S. 565 yılına kadar hakimdiler daha sonra 556’da Göktürkler tarafından mağlup edildiler ve Göktürk Devleti içinde eridiler. Tarihi olarak baktığımız zaman Hindistan coğrafyası Türk atlılarının hakim olduğu bir coğrafya gibi görünüyor. denilebilir ki, 1858 tarihine kadar Hindistan Türk medeniyeti ve hakimiyeti altında bulunmuş bir kıtadır.
Hindistan; M.Ö.1300 yılından, Türk soylu, Muhammed Guri (1202-1206 )’nin kurduğu Delhi Sultanlığı, 1526 yılına kadar devam etmiş. Oğuz Türkü Babür Şah 1526 da yönetim görevini devralmış, bu göreve, 1857 tarihinde İngilizler tarafında son verilmiştir. Mauriler’in egemenliği altında Saptha Sindhva’nın Veda dönemi (M.Ö.1500) başladıktan sonra 92 yıl boyunca tam siyasi birlik içinde bulunduğunu görüyoruz. Bu bölgelerin bağımsız yaşadığı dönemlerin tamamına yakınının Saka (İskit) Hükümdarlarının egemenliği altında geçtiği görülmektedir.
Saka hükümdarlarının hüküm sürdüğü tarihin hemen her döneminde ülkenin batı kesimi, Hindistan’ın diğer bölgelerinden bağımsızdı. Eski paralar üzerindeki “Sakastan’’ yazısı Rajastan Gujarat merkez bölgesine atfedilmiş olup bu paranın önemli yayılışı Pencap Birleşik Vilayetler (UP) ve Harvana’da zuhur etmiştir.
Resim 132 Penjab eyaleti ve Kuzey Hindistan
Pencap eyaleti ve kuzey batıda hüküm süren Saka Hükümdarların özet listesi şu şekildedir:
1- Porular M.Ö. IV. yüzyıl.
2- Mauriler M.Ö. III. yüzyıl,
3- Rudradammanlar.
3.1. - Azerler, 3.2. - Maueler, 3.3. -Soter Megalar M.Ö. II. yüzyıl.
4- Aziliseler, Vima Kadphiseler M.S. I. yüzyıl,
5-Kanishka,
6- Haviskalar M.S. II .yüzyıl.
7- Vasudevalar, M.S. III. yüzyıl. [15]
D.B.Spooner “Hindistan Tarihinin Zerdüşt Dönemi” adlı eserinde Hindistan’da Saka Kültürünü araştırmış Hindistan’a yerleşen yönetici hakim millet olan Sakaların ,töre usul ve yaşayış biçimleri, dini algı, unsurlar algısı yönünden Fars geleneklerini takip ettiğini söylemiştir. Düşünürün yanıldığı nokta şu, bahse konu algılar Kuzeyden İran’ı etkileyen algılardır. Bu algılar Türk algılarıdır. İnanç, ölüm doğum ,unsurlar algısı tamamen Türk inanç sistemleridir. Türklerde Güneş, ay , ve ışık kutsaldır. Ay ve Güneşe tapınılmıştır. Güneş Hanım adlı Türk destanı vardır. Oğuz kağan gökten inen ışık içindeki kızla evlenmiştir.[16]
Zerdüştlük ve Hinduizm’in temel ögesi olan Su, Toprak, Hava, Ateş unsurlarına Hinduizm Boşluğu (İksir) eklemiştir. Türk destanlarından öğreniyoruz ki, Su, Ateş, Demir ve Ağaç kutsaldır. Bu ana unsurlar evrilerek İran ve Hindistan’a intikal etmiş. M.Ö. IV. asırda Perslerin Anadolu’yu işgal etmeleriyle unsurlar algısı egede felsefeye dönüşmüştür. Thales (M.Ö. 624-545 ) ana maddeye Su demiş, Anaksimenes Hava, (M.Ö.550-445) Herakles , Ateş, (M.Ö.540-475) Epodokles ( MÖ. 490-430) Ana unsura, Su, Toprak, Hava ve Ateş demiştir. Türkler geliştirdikleri ve manevi bir muhteva yükledikleri unsurlara Çinlilerin etkisiyle beşinci unsur olarak Demir Kazık yıldızını ekleyerek beş unsura ulaşmışlar, dünyayı demir kazık yıldızı merkez olmak üzere etrafında döndürmüşlerdir. [17]
Hristiyan algısında dünya sarı öküzün boynuzundadır. B.Russel “Neden Hristiyan Değilim” adlı felsefi analizinde bu Sarı Öküzü alabildiğine eleştirir. Bu eserinden dolayı ateist ilan edilir, Üniversitedeki görevinden olur ,Einstein’ konferans için Amerika’ya çağırır ,konferans salonlarını organize eder, Dinsiz diye konferansı verdirmezler. Aydınlanma zor iş!
Hindistan’a uzun yüzyıllar hakim olmuş Mauri İmparatorluğu paraları üzerinde, güneş, akarsu, boğa, dağ sembollerine rastlanmıştır. Bunların hepsi, yeryüzünü sembolize eden yüksek bir tepede güneşe tapanların ve suyu temsilen tepe boyunca dağılan bükük çizgilerin yer aldığı ön İskit Massa Gatae ikonlarıyla hemen hemen aynıdır. Üç akarsu kolu yer yüzü bereketini ifade eden semboldür. Tarım ve ordu ise ,İskit akınlarının değişiklik göstermeyen parçalarıydı. Darius tarihçilerinin kaydına göre, M.Ö. V. yüzyılda Karadeniz kıyılarında İskit Massagetlere saldırmaya teşebbüs ettiğinde “İskit Hükümdarları topraklarını ve sularını düşmana teslim etmeme konuşunda Güneş Tanrısı’na yemin ettiler”.[18]
İskit kabile isimleri olan Toramana, Mahirgula adlarını bugün dahi Hindistan soyluları unvan olarak kullanmaktadırlar. Bazı köyler İskit adlarını hâlâ korumaktadır. Hindistan’daki Saka yoğunluğunun Yunan İstilasından kaçan İranlı Sakaların göçleri sebebiyle oluştuğu da öne sürülmüştür. Bu noktadan hareketle Mauri İmparatorluğunun temellerindeki medeniyet harcının Sakalara ait olduğunu söylemek için yeterli sebebimiz vardır. Bugün dahi Ganj Brahmanları Doğu Hindistan’daki İskit İmparatorluğunun sona erdiği günü bayram olarak kutlamaktadırlar. 19
Tunç çağında Hindistan’ın hakim gücü Saka Türkleridir. Tunç Çağı olarak adlandırılan çağ M.Ö.13 yüzyıldan M.Ö.12 yüzyılla kadar bir yüz yıl yıkıma uğradı. Dünyada oluşan şehir medeniyetlerinin hepsi bu yüz yıl içinde yok oldu. Bronz çağının yüzyıllar içinde oluşturduğu tüm kurumları yok oldu. İnsanlık karanlık bir çağa gömüldü. Bu karanlık çağ 400 yıl sürdü. İnsanlığa belirgin yazılı belgeler kalmamıştır. Sadece dağlarda yaşayan insanlar hayatta kalabildi. Birde Mısır Medeniyeti.. Mısır krallığı ile tarihte Kadeş anlaşması olarak anılan ilk yazılı anlaşma Hititlilerle yapılmıştır. “MÖ.1286’da Suriye toprakları iki ülke arasında paylaşılmıştır. Bronz çağı medeniyeti olan Hititlerin kuzey Suriye’den, fil dişi temin etikleri biliniyor. Fil dişinden mühür , mobilya parçası ve süs eşyaları yapılıyor. Ayrıca Suriye’den kalay temin edildiğini Arkeoloji bilimi tespit etmiştir”. [20]
Ayrıca M:Ö:1300 yılında Antalya kaş açıklarında batan geminin batığında 10 ton bakır ve kalay külçeler çıkmıştır. Anadolu’da fil olmadığına göre , fil dişleri ve kalay Hindistan’dan dünyaya pazarlanmış olabileceği akla yatkın. Ankara Polatlı’ya yakın Gordion Müzesinde, erken Firig çağına ait, (M.Ö. 800 yılları.) fil dişinden yapılma kral mühürleri gördüm. Ahşap kiriş sistemleriyle yapılmış kral Midas’ın mezar süslemeleri fil dişinden. Anadolu’da fil olmadığına göre bu malzemeler Hindistan veya uzak doğunun başka bir ülkesinden gelmiştir.
İndus Vadisinde oluşan Bronz çağı Harappan Kültürün yıkılmasından sonra bölgede Vedik Kültür denilen bir oluşum ve gelişim başlar. Bu kültürün o çağlarda Hindistan’a Kuzeyden inen Saka Türkleriyle harmanlandığını düşünüyorum. Saka Türkleri hakkında düşünelim.
1- https.:// m.facebook.com.post.
2-Turish Studies, 7357
3-Teoman Duralı, Gılgamış Destanı s.41.
4-A.Toynbee, Tarih Bilinci s.77
5-Gavın Menzıes. Kayıp İmparatorluk Atlantis,..s.1
6-Ş. Teoman Duralı, Gılgamış, s. 12.
7-Gavın Menzıes. Kayıp imparatorluk, s. 165
8- Türk Tarihinin Ana Hatları..Kaynak Yayınları.s.206. İstanbul, 2019
9-Elvin Yıldırım. Andronovo Kültürü, s.22,23.
10-M. Yellice. Ziya Gökalp ve Türk Töresi, s..99
11-İslam’ın Vadettikleri, Nezih Uzel .Pınar yayınları, 1983.
12- B.N. Grakov’un .İskitler . s..312-331
13-B.N.Grakov. İskitler. Kşatrapa Gandasa s..313-314.
14-Türk Tarihinin Ana Hatları. s..109-110.
15-Kşatrapa Gandasa .s.315.
16-M.Yellice . Ziya Gökalp ve Türk Töresi. s. 202-182
17-A.g.e, s. 214.
18-Kşatrapa Gandasa. s.314
19-A.g.e., s. 316-317.
20-Arkeoloji Atlası 2012 sayı.1.s. 284.292